31 Mart vakası 31 Mayıs Gezi

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 31 Mayıs 2014 Güncelleme 31 Mayıs 2014, 01:44
31 Mart vakası 31 Mayıs Gezi

İÇİNDEKİLER

Tarihimizdeki 31 Mart vakası ile günümüzün 31 Mayıs Taksim kalkışmasının, yok birbirinden farkı. Aradan yüz yıl geçti. Oyun aynı. Tezgah aynı.
Hedefler aynı. Arkasındaki güçler aynı. Sadece oyuncular değişik.
31 Mart 1909 kalkışmasında, Selanik'te Mason teşkilatlarınca kurulan İttihat ve Terakki, arkalarına İngiltere'yi alarak Sultan Abdülhamit'i devirmeye kalkıştılar. Selanik'ten getirdikleri hareket orduyla idareye el koymuşlardı.
31 Mayıs 2013'te Taksim Gezi'de, arkasına İngiltere, Neocon, Avrupa güçlerini alarak harekete geçen koalisyon, Başbakan Erdoğan'ı devirmeye kalktılar.
Yapamadılar. Şimdi, 2. Gezi kalkışmasına hazırlanan provokatörler Taksim üzerinden yeni tezgah açtılar. Yaşadığı dönem, verdiği mücadele ve karşı çıkanların yapısı itibariyle, Tayyip Erdoğan ile Sultan Abdülhamit arasında büyük bir benzerlik var. 31 Mart'ta Sultan Abdülhamit'e karşı harekete geçen güçlerle 2013 Nisan'dan bu yana Başbakan Erdoğan'a karşı oyun kuran cephelerin iç ve dış bağlantıları itibariyle birebir aynı yapıya sahip.

DARBELERİN ARKA PLANI

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinde yabancı parmaklar, küresel güçler ve onların istihbarat servislerinin rolü hep merak edildi. Son yıllarda sızan bilgiler, yayın yasağı kalkan diplomatik yazışmalar gerçekleri bir ortaya çıkardı. Türkiye'de gerçekleşen darbelerin arka planında belirlenen güçler ve servisler şöyle:
27 Mayıs, İngiltere patronluğunda Amerika derin devleti.
9 Mart Cuntası, İngiliz (Avrupa) operasyonu.
12 Mart darbesi, İngiltere-ABD anlaşarak, emir komuta zincirine döndürüldü.
12 Eylül, Rusya tehlikesi vardı, Amerika-İngiliz karmasıyla oluştu.
28 Şubat, Amerikan Neo-Con-İsrail.
Türkiye'deki darbeler dışında, siyaseti dizayn projelerine her zaman rastlanmaktadır.
Küresel canavar, dünlerde darbelerle işlerini halletti. Bugün, sokak hareketleriyle hedeflerine ulaşacaklarını sanıyorlar.

SON TİYATRO OYUNU
TARİH: 19 KASIM 1999.
ABD Başkanı Bill Clinton, TBMM'de konuşuyor: "20. yüzyılı anlamak için, Türkiye tarihi bir anahtardır; ancak ben inanıyorum ki, Türkiye'nin geleceği, önümüzdeki 21'inci yüzyılın şekillenmesinde de son derece önemli bir rol oynayacaktır. Türkiye'nin coğrafyasına dikkat ediniz. Anadolu, kıtalar arasında bir köprüdür; Türkiye'nin Doğu ile Batı'yı birleştirebilmesindeki başarısı, bu coğrafyayı göz önüne alınca, daha da önem kazanmaktadır. Önümüzde imtihan edilmemiş yeni bir yüzyıl bulunmaktadır. İnanıyorum ki, Türkiye, bu yüzyılın ilham kaynağı olabilir."
Clinton, bu konuşmayı, Türkler'in gözüne girmek, güzel bir imaj yaratmak için gerçekleştirmedi.
Dünyanın nereye gittiğini araştıran, bir küresel güçün lideri olarak gerçekleri konuştu. Bu gerçek de, Türkiye'nin 21'inci yüzyılın şekillenmesinde oynayacağı muhtemel roldür.
Clinton'un bu konuşmasından 3 yıl sonra, 2002'de Erdoğan liderliğinde, BÜYÜK TÜRKİYE yürüyüşü başladı. Bu tarihi, 'bir milletin yeniden uyanışı' olarak kabul etmek, tarihi gerçeklerle örtüşmektedir. Başbakan Erdoğan'ın, Köln kadar ses getiren bir başka konuşması, 5 Şubat 2014'te Berlin'de olmuştu. Alman Dış Politika Enstitüsü'nde "21. Yüzyılda Türkiye, Avrupa ve Dünya" temalı konuşmasında, "21'inci yüzyıl Türkiye'siz şekillendirilemez" demişti.

SONUÇ;

Tayyip Erdoğan'ı tökezletme operasyonlarının arka planında, 'İslam dünyasındaki baharı yok etmek, son dönemde lidersiz İslam dünyasına yönelik siyasal mekanizmalarımızı sonlandırmak, Asya, Ortadoğu ve Afrika'daki Türk-İslam etkisini kırmak, büyük Türkiye paradigmasını çökertmek' olduğu hala anlaşılmadı mı? 20'nci yüzyılın tarihini, Osmanlı Devleti'ni ve Türkiye Cumhuriyeti'ni dışarıda tutarak yazmak ne kadar imkansızsa, 21'inci yüzyıl tarihini de Türkiyesiz şekillendirmek o kadar imkânsızdır.