Gülen, Cemaat medyasını yalancı çıkardı!

Fethullah Gülen’in Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gönderdiği ve Başbakan Erdoğan’a da bir örneğinin gönderilmesini istediği mektubun içeriği açıklandı.

Giriş Tarihi 05 Ocak 2014, 00:00 Güncelleme 05 Ocak 2014, 19:00
Gülen, Cemaat medyasını yalancı çıkardı!

İÇİNDEKİLER

Herkul.org internet sitesinde Fethullah Gülen'in Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e mektubu bizzat yazdığı ve Gülen'in Başbakan Erdoğan'a da iki kitap gönderdiği açıklandı.

Bu mektupla Gülen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nı da "yalancı" çıkardı. Çünkü Erdoğan'ın Dolmabahçe'deki toplantıda patlattığı "mektup bombası"nın ardından Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı yaptığı açıklamayla mektubun Başbakan Erdoğan'la ilgisinin olmadığını iddia etmişti. Ancak Gülen'in mektubunun içeriği gösterdi ki mektup Erdoğan'a da gönderildi.

Gülen'in mektubundaki şu ifadelerse, cemaat medyasının kara propaganda yaptığının bizzat Gülen tarafından deşifresi gibiydi:

"Özellikle bir kesim medya kuruluşlarında kara propaganda sayılabilecek yayınların sona ermesini arzuladığını; bu konuda kendisinin elinden geleni yapacağını; Cumhurbaşkanımızın da ciddi etkili adımlar atacağına ve samimi gayretlerle yeniden akl-ı selime dönüşün sağlanacağına inandığını…"

Gülen kara propaganda yayınlarının sona ermesi için elinden geleni yapacağını söyleyerek cemaat medyasını resmen kara propaganda yapmakla suçladı. Böylece cemaat medyası da fena halde tokatı yedi.

Mektubun 21 Aralık'ta bizzat Gülen tarafından yazıldığının anlatıldığı Herkul.org'daki konuyla ilgili yazıda, süreç şöyle anlatıldı;

"Sayın Cumhurbaşkanımızın da tartışmaların büyümemesi ve milletimizin huzuru adına farklı kesimlerle görüşmeler yaptığı, binaenaleyh muhterem Hocamıza da bir elçi gönderip kendi düşüncelerini aktarmak ve buranın mülahazalarını öğrenmek istediği iletildi. 21 Aralık'ta gelip Hocaefendi'yle görüşen ve onun değerlendirmelerini not eden misafirimiz, yazılı bir metinle dönmenin çok daha faydalı olacağını söyleyince, muhterem Hocamız, medyada sözü edilen o mektubu yazıp verdi."

"BAŞBAKANIMIZIN DA HABERİ OLSA…"

Sürecin anlatıldığı yazıda, Gülen'in mektubun içeriğinin Başbakan Erdoğan'la da paylaşılmasını istediği vurgulanarak, şöyle denildi;

"O günlerde daha misafirin gelişi teklif edilirken "Bu ziyaretten mutlaka Başbakanımızın da haberi olsa!" dileğini ifade eden Hocaefendi, mektupta muhtevanın Başbakan'la paylaşılması arzusunu da dile getirdi."

İŞTE O MEKTUP:

Yazıda, Gülen'in Cumhurbaşkanı Gül'e hitaben yazdığı ancak içeriğinin Başbakan Erdoğan'la da paylaşılması dileğini ilettiği mektubun içeriği de şöyle anlatıldı;

*Adanmış ruhların faaliyetlerini ve müesseselerini, başkaları "Hizmet", "Hareket", "Cemaat" veya "Câmia" gibi farklı isimlendirmelerde bulunsalar da her tür, her anlayış, her renk ve her desenden insanın (camide bir araya gelip beraberce saf tutan inananlar misillü) bir makuliyette ve bir mantıkiyette buluşmalarının neticesi olarak gördüğünü ve hedef alınması karşısında çok mahzun olduğunu;

*Daha dershaneler meselesinin konuşulduğu ilk günlerde ricâl-i devlete değişik vesilelerle milletimiz için faydalı gördüğümüz müesseselerin kapatılmamasını ve mevcut halleriyle misyonlarını ifa etmeyi sürdürmesini arzuladığımız hususunun iletildiğini;

*Hizmet gönüllülerinin genel ve sosyal medya aracılığıyla elden geldiğince nezaket çerçevesinde kendilerini ifade etmelerinin ortaya atılan itham ve iftiralar neticesinde başladığını ve bu hususta kanunlar çerçevesinde hukukun gereklerinin seslendirildiğini; fakat, zamanla içtimai hayat içinde bir çok insanın hadiseye dahil olması neticesinde maalesef yer yer nezaket ölçülerinin dışına çıkan bir üslup ile çok çirkin söz ve karşılıklı isnatların gündemde olduğunu;

"KANUN İŞLEYİŞİ ÇERÇEVESİNDE EMİR VERMEM MÜMKÜN DEĞİL…"

*Kendisinin, devletin kanun çerçevesinde yürüyen işleyişi hususunda emir verme, müdahale etme ya da memurları bir noktaya sevk etme konumunda asla bulunmadığını;

*Bununla birlikte, sohbetlerinde tansiyonun düşürülmesi adına dost, muhip ve sevenlerine itidal tavsiye edeceğini; özellikle bir kesim medya kuruluşlarında kara propaganda sayılabilecek yayınların sona ermesini arzuladığını; bu konuda kendisinin elinden geleni yapacağını; Cumhurbaşkanımızın da ciddi etkili adımlar atacağına ve samimi gayretlerle yeniden akl-ı selime dönüşün sağlanacağına inandığını;

"MEMURLARIN ENGELLENMESİ VE KIYIMI ÜZÜNTÜ VERİCİ…"

*Kanunların belirlediği vazifeleri yine kanunlar çerçevesinde yerine getiren memurînin sırf belli bir yere nispet edilerek engellenmesini ve hatta süreçle hiçbir ilgisi olmadığı halde yine aynı nispete dayandırılarak tasfiyelerin (daha doğrusu kıyımların) yapılmasını üzüntüyle izlediğini;

"DEVLET MEMURUNA GÖREVİNİ YAPTIRMAMAK…"

*Devlet memurlarının üzerlerine gidip onları vazifelerini yapmaktan men etme ve masum vatan evladını sadece belli bir yere nispet ederek tasfiyeye/kıyıma tabi tutma konusunda kendisi ve sevenleri sussa bile maşeri vicdanın susmayacağını;

*Şimdiye kadar hayatın değişik alanlarında yalnızca "falan yere müntesip, falancı filancı.." görüldüğünden dolayı mağduriyete uğramış pek çok insanın gelip gözyaşı döktüğüne şahit olduğunu; fakat bunları hiç dillendirmediği gibi o insanlara da sabır ve vifak tavsiye ettiğini;

*Dünyanın dört bir tarafına dağılmış ve Allah'ın inayetiyle, kıymetli dostların himmet ve himayesiyle sürekli genişleyen hizmet hareketinin maalesef önünü kesmeye matuf gayretlerin aşikar hale geldiğini; bu yakışıksız engelleme faaliyetlerinin önceden olmamakla birlikte hareketin büyümesi ve genişlemesiyle eş zamanlı olarak arttığını;

"EĞER AYRIMCILIĞIN ÖNÜ ALINMAZSA…"

*Ayrımcılık ve meşrepçilik gibi hatarlı düşünce ve çirkin işlerin önü alınmazsa yarın Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri muhiblerinin, Süleyman Efendi'nin talebelerinin, İlim Yayma Cemiyeti'nin, Menzil mensuplarının ve diğer meşreplerin/mesleklerin de aynı muameleye maruz kalacaklarını;

"DÜN NEREDEYSEK, SEÇİM SÜRECİNDE DE AYNI ÇİZGİDEYİZ…"

*Kendisinin ve sevenlerinin dün neredeyse şu yaklaşan seçim sürecinde de aynı yerde ve çizgide durduğunu;

*Hep sulh ve huzurun, ittihad ve ittifakın, uhuvvet ve hulletin yanında yer almaya, kendisine sevgi duyanları da bu yönde teşvik etmeye çalıştığını; gözünde ahiretin tüllenip durduğu şu yaşından sonra da başka bir sevda, düşünce ve emelinin olamayacağını;

*Bundan sonra da arkadaşlarına, dostlarına ve sevenlerine itidal tavsiye ederek huzurun temini adına elinden geleni yapmaya çalışacağını ve her zaman sulhun takipçisi/destekçisi olacağını..

BAŞBAKAN'A İKİ İMZALI KİTAP GÖNDERDİ

Yazıda, Gülen'in dershanelerin kapatılması tartışmaları sırasında kendisine mesaj gönderip "sükut" talep edenlere ve bizzat görüşmek isteyenlere , "Zahmet buyurmayınız; sulhün yanında duracağımızdan ve elimizden geldiğince herkesi sükûnete çağıracağımızdan emin olunuz!" Mesajı verdiği ifade edildi.

Gülen'in son sohbetinin akabinde "hiç hasbihalde bulunmadığının" ve her fırsatta çevresine "Lütfen güncel olaylarla oyalanmayalım; imanda derinleşmeye ve hizmetlerimizi sürdürmeye bakalım" dediğinin anlatıldığı yazıda, şu bilgi de verildi;

"(Fethullah Gülen) Bu güzel niyetinin bir nişanesi olarak, buraya ziyarete gelen bir dost aracılığıyla sayın Başbakan'a iki imzalı kitap da gönderdi ve iyi dileklerini ifade etti."

FEHMİ KORU: BEN ARACI OLDUM

Gazeteci-Yazar Fehmi Koru, hem Cumhurbaşkanı Gül hem de Başbakan Erdoğan ile görüştüğünü söyledi. Bir dizi görüşmeden sonra ABD'ye Fethullah Gülen ile konuyu istişare etmeye giden Koru, dünün en önemli gündem maddesi olan 'mektup' sürecini Haber7'ye anlattı.

ANKARA'DAN SONRA ABD'YE GİTTİM

Öncesi ve 17 Aralık sonrası ile birlikte yaşananlardan ciddi rahatsızlık duyduğunu söyleyen Fehmi Koru, "Hem Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ayrı ayrı görüşmelerim oldu. O görüşmelerde her ikisinin de rahatsızlıkları aşikardı. Bu sürecin hem onları hem de içinde bulundukları yönetim olarak ülkenin çok ciddi sıkıntılara doğru yer aldığından endişe ediyorlardı. Bu görüşmeden sonra cemaat tarafı ne düşünüyor diye sorduğumda yolumu Pensilvanya'ya düşürdüm" dedi.

TEKLİF BENDEN GELDİ...

"Fethullah Gülen Hocaefendi ile görüştüm. O da tüm hassasiyetlerini benimle paylaşma cömertliğini gösterdi. Onun da hassasiyetlerinden bir tanesi dershaneler konusu. Ayrıca kendisine sempati duyan insanların devletle irtibatlarının kesilmesine kadar varabilecek ihtimali onu rahatsız eden gelişmeler içindeydi. Sayın Gülen bunları söyleyince ben de kendisine 'mümkünse bunları yazıya dökebilir misiniz?' diye sordum. Teklif benden geldi. O yazının mektuba dönüşeceğini hiç düşünmemiştim. Mektubu alıp muhatabı olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e ilettim."

GÖRÜŞMEDEKİ ÜÇÜNCÜ KİŞİ

Fethullah Gülen Hocaefendi ile görüşmesinde bir ismin daha olduğunu söyleyen Koru şöyle konuştu:

"Görüşmede Alaattin Kaya vardı. Alaattin Bey çok eski dostum ve halen çok yakın görüştüğüm bir kişi. Dolayısıyla onun bulunmasında bir mahsur olup olmadığı soruldu, ben de 'hayır mahsuru yok' dedim. Görüşme üçlü olarak sürdü."

MAALESEF MEDYA GERİLİMİ DEVAM ETTİ

"Medyadan kaynaklanan rahatsızlığa sahipler. İki tarafı destekleyen arkadaşlarımız, kalem erbabı malesef bu işin daha tırmanmasını getirecek şekilde manşetleri ve köşe yazılarını yazmaya devam ettiler. Aslında tansiyon bir parça aşağıya çekilebilseydi bugün çok daha farklı bir noktada olabileceğimizi düşünüyorum. Ben oraya gittiğimde "beddua" denilen konuşma yapılmıştı. Dolasıyla giderken ben çok değişik bir havayla karşılaşacağım rahatsızlığı içerisindeydim. Ama öyle karşılanmadım. Netice itibariyle ben Fetullah Gülen Hocaefendi için bilinmeyen bir isim değilim."

SANKİ O KONUŞMA YAPILMAMIŞ GİBİ DAVRANDI

"Zaman Gazetesi'nin 13 yıl önce genel yayın yönetmenliğini sonra baş yazarlığını, Ankara temsilciliğini yapmış, dolayısıyla kendisini çok yakından tanıyan ama daha öncede İzmir yıllarından kendisiyle dostluğumuz bulunan bir isimdir. O bakımdan zaten rahatsızlıkla karşılanacağımı hiç düşünmemiştim. Orada da böyle bir hava yoktu. Sanki o konuşma yapılmamış gibi davrandı. O konuşmadan sonra böylesine olumlu böylesine yumuşak mesajları vermesi de bana umut vermişti. O umudumu hem Cumhurbaşkanı'yla hem Başbakan ile paylaştım ve tansiyonun düşürülmesinin ülkenin yararına olacağı noktasında hepsinde bir beklenti vardı. Ama sonrasında bu beklentiyi zayıflatan yayınlarla karşı karşıya kaldık."

HER İKİ TARAF DA HUSUMETLİ GİBİ DEĞİLDİ...

"Özellikle zannediyorum sosyal medyada kişilerle ilgili şahsiyetleri rahatsız eden sözlerin fazlaca kullanılması her tarafı rahatsız ediyor. Çünkü onlara bu bilgi olarak ulaştırılıyor ve sanki karşı taraf bu düşüncelerdeymiş benim vasıtamla öğrendikleri görüşler doğru değilmiş gibi bir hisse belki de kapıldılar. Onu bilemiyorum. Ama şunu çok büyük bir ehemmiyetle söyleyebilirim. Ben hem Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den, hem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan hemde kendisiyle uzunca bir görüşme yaptığım Fethullah Gülen'den birbirleriyle ilgili bir olumsuzluk duymadığım gibi, herhangi bir şekilde bu sürecin düşmanca husumetli bir anlayış içerisinde sürdürüleceği bir izlenim almadım hiç birinden."