Tarihi 4 Ağustos 2017

Nikahı resmileştirmek

Hükümetin müftülüklere de nikah kıyma yetkisi vermek üzere çalışmalara başlaması bir anda Türkiye'nin gündemine oturdu. Maalesef eski hastalıklar kısmen de olsa nüksetti.
Konuyu hala irtica, hayat tarzı, 'din devleti' ekseninde tartışan bir kesim var.
Umut verici olansa bu kesimin azınlıkta kalması. Tartışmanın genel seyri eskiye kıyasla çok daha makul bir zeminde ilerliyor.
Bugün meseleyi hakikatte var olmayan bir resmi nikah dini nikah/ imam nikahı ayrımı ekseninde tartışıyoruz.
Bu ayrım sadece yaygın kullanımda var olmakla kalmıyor, konuyu kavrayışımızı ve tam da yapmakta olduğumuz müftülere nikah kıyma yetkisi tartışmasını etkiliyor.
Kitaba göre nikah bir tanedir, tektir; resmisi gayrı resmisi, dinisi dinsizi olmaz. Ve nikahın az sayıdaki şartlarından bir tanesi de ilandır. Yani tarafların nikahlandıklarını ilan etmeleri, duyurmalarıdır. İlan etmek ve duyurmak da uygulamada kaçınılmaz olarak kayıt altına almayı yani resmileştirmeyi beraberinde getirir. Ölmenin veya doğmanın şartı resmileştirmek ve kayıt altına almak değildir ancak ortada bireyin üstünde bir kamu otoritesi varsa öleni de doğanı da kayıt altına alır. Nikahın da şartı belediyede nikah muamelesi yaptırmak değildir ancak var olan kamu otoritesi nikah ile başlayan evlilik müessesini kayıt altına alır. Tam da bu nedenle yanlış bir şekilde imam nikahı olarak isimlendirdiğimiz nikahı kıyan kişiler, devlet nezdinde hiçbir geçerliliği, altında imzası, damgası mührü bulunmasa da taraflara verilmek üzere bir nikah senedi düzenlerler. Medeni kanun kabul edilip nikah kıyma yetkisi sadece belediyelere verilmeden önce kıyılan nikahlarda da benzer nikah senetleri düzenlenir ancak düzenlenen senetlerin resmi geçerliliği de olurdu.
Tam da bu nedenle marjinalleri bir kenara bırakırsak ortalama Türk insanı örfüne, geleneğine, adetine, kültürüne ve dinine göre nikah yapar sonra da onu belediye muamelesi ile resmileştirir.
Sadece 'imam nikahı' kıydırıp belediye muamelesi yaptırmayanın da, belediye muamelesini yaptırıp 'imam nikahı' kıydırmayanın da nikahını eksik hissettiği bir tablo mevcut. Bu ikiliği, giydiğimiz bu deli gömleğini Cumhuriyetin ilk yıllarında laik reformlar adı altında yapılan hakikatteyse reformdan çok tahribe neden olan uygulamalara borçluyuz.
Planlanan değişiklik hayata geçip nikahı resmileştirmek yetkisi belediyelerin yanında müftülüklere de verilirse nikah ve resmi muamele ayrımı ortadan kalkacak, dileyenler nikahlarını müftülüklerde kıydırarak ayrıca bir muameleye gerek kalmadan dini usullere göre kıyılan nikahlarına resmi bir hüviyet ekleyebilecekler. Böylece bir alanda daha 'var olan' ila 'varmış gibi' yapılan arasındaki fark ortadan kalkacak ki normalleşme denilen tam da budur; evlilik gibi dini, toplumsal ve kültürel boyutu ağır basan bir kurumdaki yaygın uygulamayı devlet nezdinde 'yok' veya 'anormal' olmaktan çıkartmak.
Son 15 yılda katettiğimiz mesafenin bir ölçüsü ekonomik göstergeler, yatırımlar, yerli savunma sanayi ise diğer bir ölçüsü de toplumsal alanda yaşanan gelişmeler. Türkiye toplumsal olarak normalleştikçe daha güçlü bir ülke haline geliyor. Güçlü ve büyük Türkiye hedefine bu türden toplumsal normalleşme aşamalarından geçmeden ulaşmamız mümkün değil. Arada eski hastalıklar nüksetse de konuşacağız, tartışacağız ve toplumsal normalleşme adımlarını birer birer hayata geçireceğiz.