Tarihi 26 Mayıs 2017

Bir mücadele alanı olarak NATO

Türkiye'nin çok boyutlu diplomatik atağı devam ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Brüksel'de katıldığı NATO zirvesinden dün döndü. 16 Nisan'dan sonra başlayan yeni dönemin uluslararası ilişkiler ayağında Mayıs ayı çok verimli geçti. Hindistan, Çin, Rusya ve ABD ziyaretleri gerçekleşti. Seri Brüksel'deki NATO zirvesi ile tamamlandı.
Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye kamuoyunda Batı'yla alakalı olarak yükselen eleştirilerden NATO da nasibini aldı. Terörle mücadelede Türkiye'ye destek olmak şöyle dursun, teröristleri koruyup kollayan ülkelerin hepsi NATO müttefiklerimiz. Listenin başında PKK'nın Suriye koluna destek veren Amerika ve FETÖ'ye kollarını sonuna kadar açmış Almanya yer alıyor. Haklı olarak zihinlerde "NATO müttefiklerimiz düşmanımız olan terör örgütlerini destekliyorsa bu ittifakın anlamı nedir?" sorusu beliriyor. Tüm bunların üstüne NATO ve askeri darbeler ilişkisi eklenince sorular daha da ağırlaşıyor. NATO'nun 15 Temmuz dahil Türkiye'deki tüm askeri darbelerle ilişkisi olduğu inancı NATO karşıtı pozisyonu kuvvetlendiriyor.
Buna rağmen "Türkiye NATO'dan ayrılmalı" talebi marjinal kalmaya devam ediyor ve edecek. Ancak NATO'nun faydasına ve işlevselleğine yönelik sorgulama da hiçbir zaman son bulmayacak. Öte yandan da Türkiye'nin NATO'dan beklentileri karşılanmasa da, hatta NATO genel olarak kendisinden beklentilerin hiçbirisini karşılayamasa da Türkiye için önemini koruyan bir uluslararası enstrüman.
Türkiye'nin benimsediği yerli ve milli dış politikanın müttefiklerimiz tarafından hoş karşılanmadığı bir sır değil. Kendi ayakları üzerinde duran Türkiye fikri, aynı zamanda hem müttefik hem de rakibimiz de olan ülkeler tarafından hoş karşılanmıyor.
Bu yüzden Türkiye çeşitli enstrümanlar ile köşeye sıkıştırılmaya çalışılıyor.
NATO gibi uluslararası platformlarda Türkiye'ye bu sıkıştırmayı dengelemek, rakipleri ile rekabeti daha avantajlı olduğu sahalara taşımak için bir fırsat sunuyor.
Erdoğan NATO zirvesine katılmak için Brüksel'e hareket etmeden önce yaptığı basın toplantısında yaptığı açıklamalardan bir cümle bu anlamda özellikle önemliydi.
Erdoğan "Müttefiklerin 2014 Galler Zirvesi'nde kabul edildiği gibi gayri safi milli hasılalarının asgari yüzde 2'sini savunma harcamalarına ayırması gerekmektedir. 2024 yılına kadar bu taahhüdü yerine getirme noktasında kararlıyız" dedi. Bu talep aynı zamanda Amerikan başkanı Trump'ında NATO'ya dönük dile getirdiği bir husus.
Batı dünyası Türkiye'nin düşmanı değil müttefiki ve rakibi. Rakiplerimizle rekabet etmek için de kendi içimize kapanmak değil dışa açılmak daha yerinde bir strateji. Türkiye'nin bazı marjinal görüşlerin ifade ettiği gibi NATO'dan çıkması rekabet alanını, üstelik güçlü olduğu rekabet alanını rakiplerine terk etmesi anlamına gelir.
Bunun aksine NATO'ya daha çok katkı sunması, sorumluluklarını yerine getirmesi aynı duyarlılığı ve hassasiyeti göstermeyen rakiplerini karşı elini güçlendirir.
Erdoğan'ın da belirttiği gibi Almanya FETÖ'cülere iltica hakkı tanıyarak zaten yıllardır barındırdığı teröristlere yenisini ekleyebilir. Buna karşılık Türkiye'nin yapacağı da rakibimiz ve müttefikimiz olan Almanya'ya diğer alanlarda yaptığının karşılığını göstermek ve hatasını her seferinde uluslararası platformlarda dile getirmektir. Mesela Türkiye'nin etkin ve güçlü olduğu NATO gibi.