TAYFUN ER

TAYFUN ER

Tarihi 27 Mayıs 2015

Einstein ve Beşiktaş

EINSTEIN, bir mektup zarfının üzerine sığmayan teorinin iyi bir teori olmadığını söylemişti. Bütün karmaşık yapıların, olayların özü de bir zarfın üzerinde anlatılacak kadar sadeleştirilebilir. Zarfın içinde ise muazzam bir karışıklık vardır.
Sadelik ve basitlik, bayağılık değil en üst düzeyde soyutlamadır.
Picasso'nun resimleri de Einstein'in formülü gibi sadedir.
Futbol, hayatın değişimiyle birlikte değişirken kendi içinde hep sadeliğini korudu.
Mektup zarfının üzerinde yazılı olan formülü de hiç değişmedi: Önce tutacaksın, sonra da atacaksın...

FDRMÜLDE GİZLİ

Beşiktaş'
taki çöküşün sırrı da bu formülde gizli. Umut veren maçlarına bakın ve bir de şimdiki maçlarına, aradaki fark tutamamaktır. Beşiktaş'ta savunma Veli Kavlak'la başlıyordu.
Ortalama bir futbolcu evet, ama çok top kapıyor yani tutuyor. Onun yerinde oynayan Tolgay, ondan çok daha yetenekli, seyretmesi de keyifli hatta ama "tutmuyor". Sünger gibi yumuşacık bir takım oldu Beşiktaş.
Top cambazları vardır, saatlerce topu sektirir, kafasında boynunda gezdirir falan ama hiç birisi futbolcu değildir. Futbol bunların dışında bir oyundur çünkü. Top tekniği en iyi 10 futbolcuyla takım kurulsaydı, bunu başta Barcelona, Real Madrid gibi takımlar yapardı.
Çok da keyifli takımlar ortaya çıkardı. Ne var ki futbol gösteri oyunu değildir ve gerçek olanı minyatür sahada oynanmıyor.
Generallerin, subayların dışında savaşacak asker de lazımdır. Veli Kavlak'ın çok iyi oynadığı hiçbir maçı Beşiktaş kaybetmedi. Veli'nin muazzam hatta çok iyi bir futbolcu olmasından değil, o mevkide sadece göğüs göğse çarpışan tek asker olmasından. Tolgay'ın en iyi oynadığı maç Trabzonspor oldu çünkü karşısında çarpışan değil kurmay subay olan Mehmet Ekinci vardı. Öne geçtiği hiçbir maçı tutamaması, Biliç'in deyişiyle maçın fişini çekememesinde bir başka zaaf da atılan her hava topunun tehlike yaratmasıydı. Hava toplarında mücadeleden ve ettiğinden daha fazla görünen Ersan'ın yerine Atınç'ın oynamasıyla kronik bir sorun da kayboldu. İşte Beşiktaş'ın çocuğu, işte gençlik ve işte gerçek hava topu fiziği... İngilizler, futbol sahasındaki oyuncuları üçe ayırır: Golcüler, kaleciler ve diğerleri. Tutmanın son ve asıl cephesi kaledir.
Beşiktaş yıllardır kendisine maç kazandıran bir kaleciyle oynamıyor.
Düşmeye oynayan bir takımın kalecisiyle Beşiktaş'ın mevcut kalecileri arasında bir gram fark yok. Daha da kötüsü var ki o da camdan yapıları. Her yere düştüğünde sakatlanan iki oyuncu gördüm: Gökhan Zan ve Tolga Zengin. Tolga, Cenk, Günay ve karşısında da Muslera ve Volkan. Kim tutar?
Savunma, forvetten başlar yollu itirazlara bir şey demiyorum da sonuçta gol, bir ölümkalım anıdır. Eninde sonunda kaleci, dünyanın en iyi savunma futboluna sahip takımında da oynasa çoğu kez yalnızdır ve asıl belirleyici olan onun tutup tutamamasıdır.
Beşiktaş yönetimi bir karar verecek: Ya az para harcayıp vasat bir takım kuracak ve sonuca razı olacak ya da harcadığı paranın karşılığının hesabını verecek. Beşiktaş'ın sorunu büyük para harcayarak vasat takım kurmak. Taraftarın isyanı da kızgınlığı da buna. Art niyetli olmadığı sürece futbolcuya kızmak anlamsız. Sonuçta bu bir kapasite işidir. Son 45 yılda gördüğüm Nartallo dahil en yetersiz futbolcu olan 28 yaşına gelmiş Mustafa Pektemek'e değil, bir takıntı halinde ısrar eden adama kızmak mantıklıdır.
Bu neyin ısrarı ve inadıdır, gitmek istiyorsan, öyle ya da böyle gidersin, Pektemek'e de yazık.
Sonuçta çocuk bu, çabalama kaptan gidemiyorum diyor.
Aldığı her topta ille de Messi vari olağanüstü işler yapmaya çalışıp, çoğu topu kaptıran, ezen ve takımı frenleyen Gökhan Töre için methiyeler yazılıyordu.
Hiçbir büyük takım bu kadar çok top kaptıran bir futbolcuyla oynamaz, oynayamaz. Kimse de arada sırada basit de oyna, ayıp değil demedi. Galatasaray maçında olmamasın takımı ne kadar hızlandırdığının farkında olundu mu acaba? değişmedi: Önce tutacaksın, sonra da atacaksın...

ÖRNEK GÖSTERİRDİ

Einstein
'le başladık, onunla bitirelim. Aynı şeyleri yapıp, farklı sonuçları beklemenin mantıksızlığından bahseden Einstein bugün yaşasaydı herhalde örnek olarak Biliç'in ısrarını gösterirdi. Yazık oldu Biliç'e de, 56 yıldır ilk kez derbilerde sıfır puan alıp gol bile atmayan Beşiktaş'a da...