Tarihi 25 Ağustos 2011

Sen de dürüst ol Cüneyt Özdemir...

Cüneyt Özdemir Takvim'in iki gündür gündem olan manşetini bana sormuş dün köşesinde... Bu haberden hareketle "nefret suçu" içeren çok sayıda cümle okumuş sanal alemde, internet siteleri bu fotoğrafları alıp coşmuş, bu iş nereye gidiyormuş... Her şeyden önce Cüneyt de kabul ediyorki her zaman kandan ve şiddetten yana olmuş bu şahin politikacıyla ilgili bu haber tam anlamıyla bir BOMBA HABER, tam bir gazetecilik başarısı. Kim bu fotoğrafları ele geçirse büyük haber yapardı...
Öte yandan Cüneyt bir açıdan haklı... "Bir Kürt'ün ne işi var Bodrum'da, otursun Diyarbakır'ında.
Bodrum biz Türklerindir. Kürtler defolsun" mealindeki bütün yorumlar alçaklıktır ve nefret suçudur. Bunu böyle yazan internet sitelerine derhal TCK 216. maddeden dava açılmalıdır... Bizim gazete haberinde böyle iğrenç imalar yok, olamaz da. Öte yandan ben haberi yazsam daha farklı bir dille yazardım ama Takvim'in de kendince bir haber dili geleneği var. O gelenek içinden bir değişim yaşıyor gazete... Takvim'in başındaki Ergün Diler dostum benim açımdan böyle ırkçılık içerecek nefret suçlarına karşı bir sübab. Ergün, en zor dönemlerde bu ırkçı Ergenekoncuların yediği haltları çalıştığı gazetelerde haber yapmış, Kürtlerden ve dindarlardan nefret eden darbecileri deşifre etmiş bir adam.
Diğer yandan Takvim'in daha 4 yıl önce darbeci ırkçı mitingleri destekleyen bir gazete olduğunu unutmayalım, o dönemden yüz kızartıcı manşetler ve haberler de çıkarıp ortaya koyabilirsiniz... Şu an bu gazete en yaygın anlamında okura hitap eden, "Halk Gazetesi" kimliğini koruyarak demokrat bir çizgi tutturmaya çalışan bir gazete olma yolunda ilerliyor.
Eski Takvim refleksleriyle hareket edenler varsa da ya zorunlu bir demokratlaşma geçirecek yada tasfiye olacaklar...
Peki Cüneyt... Şimdi gelelim senin yazdığın Radikal'e. O zaman ben de sana soruyorum, ama sen de benim gibi dürüst ol... Böyle eyyamcı ve neidüğü belirsiz bir gazetede yazmaktan memnun musun? Bayi satışınızın 6-7 bin olduğunun, Dev-Yol gazetesinden farkınızın kalmadığının, gazetenin ömrünün fiilen bittiğinin, uzatmaları oynadığınızın farkında mısın? Şu an gazetenizin temel felsefesi olan "Hem hükümete ve cemaate yakın görüneyim hem de Ergenekoncu eski elitlere ve radikal solculara yaranayım" zihniyetinden miden bulanmıyor mu? Bu zihniyetin yaranılmak istenen tüm taraflarca iğrenç bulunduğunun farkında mısın?..
Evet, Cüneyt bu sorulara yanıtın nedir? Dürüstçe cevap vereceğine eminim...

* * *
BARLAS'IN GÖZÜYLE KADDAFİ
Şu an devrilen Muammer Kaddafi'yle ilk röportajı üstad Mehmet Barlas yapmıştı...
Barlas'ın o dönemden hatıralarıyla Kaddafi'yi uğurlayalım bence... Devrilen zihniyet daha net anlaşılır böylece... "Bu meydanın ilk gittiğimdeki adı "Şehitler Meydanı"ydı.
Kaddafi ile ikinci röportajı yapmak için Trablus'a gittiğimde, ünlü bir Türk müteahhidin, elinde fırça, meydanı yağlı boyayla yeşile boyadığına tanık olmuştum.
Kaddafi'nin "Yeşil Kitap"ından sonra bu meydan da yeşil olmuştu.
Meğer aldığı işleri zamanında tamamlayamadığı için müteahhidimize bu ceza verilmiş.
İlk gördüğümde (1971) yakışıklı sırım gibi genç bir subaydı.
Arap alfabesini bırakıp Latin harflerine geçtiğimiz ve NATO'ya üye olduğumuz için Türkiye'yi beğenmediğini söylemişti o ilk röportajda.
İkinci gördüğümde ise (1987) Michael Jackson'unkine benzeyen süslü giysiler içinde, yüzü çizgilerle dolu yorgun bir adam görüntüsü vardı.
Bu görüşmede bize çevirmenlik yapması için Türkçe bilen yüksek dereceli bir Libyalı diplomat Ankara'daki elçilikten Trablus'a gelmişti.
Kaddafi Aziziye Kışlası içindeki yamalı bohça modeli çadırında beni beklemekteydi.
Ben önde, çevirmenlik yapacak Libyalı diplomat arkada çadıra girmek üzereyken, Libyalı diplomat kolumu tuttu ve "Ben bu çadıra girmeyeceğim" dedi.
Benzi sapsarıydı ve zangır zangır titriyordu.
- Ne oldu, diye sordum.
- Kaddafi yüzüme bakar ve benden hoşlanmazsa çekip silahını vurur beni...
Benim iki çocuğum var. Ben bu çadıra girmeyeceğim, dedi. Kısacası o Libyalı gerçekten giremedi çadıra. Çevirmenliği çadırdaki Libyalı bir bakan yaptı.
Aslında çevirmene pek gerek yoktu. Kaddafi İngilizce biliyordu ama, Libyalı görevlilerin yabancı basına Arapça konuşmaları şartı varmış.
Nitekim ben sorularımı İngilizce soruyordum ve Kaddafi bunların Arapça'ya çevrilmesini beklemeden cevaplıyordu soruları.
Çadırın çevresinde aralarında sarışın kadınların da bulunduğu özel muhafızları vardı. Bana bunlardan bazılarının Doğu Almanya'dan getirildiklerini söylemişlerdi.
Bingazi'deki bir suikast girişiminde bu kadın muhafızlar kurtarmış onu."