Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 22 Şubat 2013

Son koz

Sinop'taki tepkiden sonra dostlarımızdan soru yağdı. Biz neredeyse her gün "Büyük Türkiye" desek de kafalar karışık.
Haklılar... Bu eğitim ve medya sistemiyle gerçeğe ulaşmak hiç de kolay değil.
Okullarımızda, kitaplarımızda, gazetelerimizde, televizyonlarımızda, köşelerimizde DÜŞMANLAR hep aynıdır!
Ülkeyi düne kadar elinde tutan egemen güç bunu böyle istemiştir! Yani BARONLARIN emriyle gerçek görünümlü yalanlarla yaşamak zorunda kaldık!
Soru sormayı unuttuğumuz için de her köşede karşımıza çıkan düşmanları gerçek düşman zannettik! İran, Arap, Kürt, Şeriat gibi hiç değişmeyen kadrolu düşmanlarımız vardı!
Dün "Büyük Türkiye" sözümüze itirazı olan bir dostumuz, çok beğendiğim bir mesaj yolladı...
Kısaca şunları söylüyordu: Kürtler'in başka partilere oy verdiği büyük yalandır! İspat mı istiyorsunuz?
DİYARBAKIR: %60 Kürt, %25 Zaza, %15 Türk'tür... BDP yüzde 60 oy alır.
MARDİN: %60 Kürt, % 30 Arap, %10 Türk'tür... BDP yüzde 60 oy alır.
HAKKARİ: %90 Kürt'tür... BDP yüzde 85 oy alır.
ŞIRNAK: %85 Kürt, %10 Arap, %5 Türk'tür... BDP yüzde 85 oy alır.
URFA: %40 Arap, %15 Zaza, %25 Türk, %20 Kürt'tür... BDP yüzde 16 oy alır.
ERZURUM: %90 diğerleri, %10 Kürt'tür...
BDP yüzde 9 oy alır.
Dostumuzun paylaştığı rakamların doğruluğuna bakmadan cevabını düşündüm.
Rakamlar yanlış bile olsa "Büyük Türkiye"yi anlatabilmek için başka bir şey söylemek gerektiğine inandım... 30 yıl süren savaştan sonra, bunca yiğit toprağa düştükten sonra, insanların ilk sahnede birbirlerini anlayacağını zaten beklemiyorum. Ama birbirimizi itmeden önce durup düşünmeliyiz...
Neyi mi?
Anlatalım...
SSCB dağılırken yeni dünyanın şartları ortaya çıktı. İki güç, Ankara'ya koordinatları verdi...
Ancak bu koordinatlar eski masa için büyük sıkıntı anlamına geliyordu. Çünkü hem Ankara'da hem İstanbul'da hakim olan güç, Avrupa'ydı...
Okullar, medya, eğitim sistemi hep Avrupa kökenli idi...
Tabii bunun bir sebebi ve tarihi vardı!
İş LOZAN'a kadar dayanıyordu! 1990'ların başında Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Çetin Emeç gibi LAİKLİK hassasiyeti yüksek isimler bir bir ortadan kaldırıldı! Bu cinayetler işlenirken, Avrupa'dan gücünü alan basın "Ölümlerin arkasında dinciler var" manşetleri attı. Yakalanan, ele geçen bir dinci bile yoktu ama bu masal yıllarca sürdü.
Biz de bu kandırmacanın piyonları olduk! Sokakları, caddeleri, evleri, kafeleri, okulları ayırdık!
Oysa dünyayı yeniden kuracak olan iki güç, suikastlarla Ankara'daki eski masaya "Kullandığın laiklik sopası Avrupa kaynaklı. Artık bundan vazgeçin. Türkiye Müslüman bir ülke. Ve bizim makro planımızdaki rolü, Türk ve İslam'ın bayrağını taşımak" mesajı verdi!
Çünkü bizim komşularımızla ilgilenmeyi bırakmamız, dine sırtımızı dönmemiz, kayıtsız şartsız Avrupa'ya yürümemiz ve daha önemlisi "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" ilkesine sonuna kadar bağlı olmamızın temeli Lozan'da yatıyordu!
Çünkü İstiklal Savaşı'ndan sonra Ankara'ya bu şartla yaşama izni verilmişti! Yani Türkler hem kendilerini, hem tarihini, hem de din kardeşlerini inkar ederse hayat bulacaktı!
Öyle de oldu!
Bütün kurumların yüzü Avrupa'ya döndü.
Onlarla olmak istediğimizi altına imza attığımız anlaşmalarla da ortaya koyduk! Ama ne hikmetse 50 yıl kapıda bekleyip içeri davet edilmedik!
Acılarla geçen yıllar içinde LAİKLİK ilkesi bizden çok Avrupa ve İsrail'i ilgilendiriyordu! Bu iki kanat asla "Dine yanaşan bir Türkiye" istemiyordu! Hele dışarıdaki TÜRKLER'le ilgilenen bir Ankara, bunların uykusunu kaçırıyordu! Bu nedenle bizdeki en milliyetçi partiler bile Türkiye dışındaki TÜRKLER'le ilgilenemezler! Yasaktır! Avrupa'nın emri böyledir! Tabii bunu da çok kimse bilmez ve fark etmez!
Anlayacağınız Lozan'da bize uymayan bir elbiseye mahkum olduk! Ne elimizi, ne kolumuzu oynatabildik! Durum böyle olunca Ankara'nın gidemediği her yere başkaları gitti!
Sadece dışarıdaki Türkler'i ve Ortadoğu'yu kastetmiyorum!
Hadi onlar uzak!
Ama biz devlet olarak KÜRTLER'e de gidemedik! Ne ekmek, ne yol, ne hastane, ne doktor, ne mühendis, ne fabrika götürebildik!
Oralar kötüydü! ŞARK HİZMETİ batıda yaşayan devlet memurları için cehennem azabı gibiydi! Kimse gitmek istemezdi! Oysa gidemediğin yer senin değildi! Ankara gitmeyince bir başkası oralara sızıp ele geçiriyordu! Sinsice, haince...
Dönelim en başa...
Dostumuzun gönderdiği KÜRT OYLARININ dağılımına baktığımızda korkutan bir KÜRT gerçeği önümüze çıkıp "Ey Türkler sakın Kürtler'e güvenmeyin!" dese de buna sakın inanmayın!
Çünkü Kürt'ün Kürt'e oy verdiği bölgede zaten düne kadar biz hiç olmamışız! Eğer Kürt ayrılmak ve sadece Kürt'e oy vermek istese neden en büyük Kürt kenti İstanbul'da BDP'ye çıkan oy %5'i geçmiyordu! Benzerini İzmir için de düşünebiliriz!
Dostumuz belli ki korkularına yenilmiş!
Tıpkı çoğunluğun yenildiği gibi...
Ama hep dediğim gibi fotoğrafın tamamını görmek durumundayız! Yoksa şimdi yapmak istedikleri TÜRK SORUNU ile baş başa kalırız ve çok acı çekeriz! ABD'deki Neo-Conlar ile Avrupa'nın isteği bu!
Merkez medyanın bazı komutanları başlarına ne geleceğini bildikleri için yumuşak yumuşak TÜRK MESELESİNİ kaşıyor!
Dışarıdan aldıkları emir böyle!
Ellerindeki tek KART bu!
Bir de unutmayın onların TÜRK'ten anladığı şey ile bizimki aynı değil!
Onlar bir grup azınlığı kast ediyor!
Uyanık olmakta fayda var!
En azından bu kez!