Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 29 Kasım 2012

Fare kapanı

Yıllardır o bölgede yaşayan küçük fare, en sevdiği ağacın yanına ev yapıldığını görünce sevindi. Artık yalnız değildi! İlk yıllar huzur içinde geçti. Evin içindekiler de bölgenin eski sahibi fare de mutluydu...
Bir gün yaşlı çiftçi ve eşi bir paketle eve geldi. Çiftçi; elindeki paketi mutfaktaki masaya bıraktı. Tavan arasından olanları izleyen fare "Acaba ne yiyecek getirdiler?" diye aklından geçirdi.
Ancak bir-iki dakika sonra açılan paketten fare kapanı çıktı! Bunu gören fare yıkıldı! Telaşla kendini dışarı attı. "Evimde fare kapanı var!" diyerek hem feryat ediyor, hem de durmaksızın koşuyordu. "Bir şeyler yapmalıyım" diye aklından geçirdi.
Eski dostu tavuğun yanına giderek yardım istedi. Umursamaz tavuk kendini beğenmiş bir edayla, "Zavallı farecik... Bu senin sorunun, benim değil. Bana bir zararı olamaz küçücük kapanın" dedi.
Minik fare ikinci şoku yaşıyordu.
Sonradan bölgesine gelen ev sahibi ve eski dostu yüzüne bakmıyordu. Ama yılmaya niyeti yoktu! Tavuktan yüz bulamasa da geri adım atmayacaktı.
Doğru sırdaşı koyunun yanına gitti. "Evde fare kapanı var! Bu benim sonum olacak!" diye dert yandı.
Koyun arkadaşını anlayışla karşıladı ama, "Çok üzgünüm. Dua etmekten başka yapacağım bir şey yok.
Dualarımda olacağından emin ol" sözleriyle avutmaya çalıştı. Fare bir kez daha yıkılmıştı... Bu kez umutsuzluk içinde ineğe döndü ve "Hayatım tehlikede. Bu bölgede artık sonsuza kadar olmayabilirim!" dedi. Başını ağır ağır oynatan inek, "Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama başına gelecek olanlar beni ilgilendirmiyor" cevabını verdi...
Sonunda farecik, başı önde umutsuz şekilde eve döndü.
Çiftçinin tuzağı ile günün birinde karşılaşmak zorunda olduğunu anladı.
Yapacağı bir şey yoktu. Çaresiz, kaderine razı oldu!
O gece tavan arasında kendine güvenli bir yer buldu. Evin içinde ölüm sessizliği vardı. İlk kez ses duyulmuyordu. Fare tam uykuya dalacakken geceyi yırtan bir çığlık evi kapladı. Çiftçinin eşi üstünü giyinip fare kapanının olduğu yere hızla koştu.
Karanlıkta kapana kısılanın yılan olduğunu göremedi. Tedbirsiz bir şekilde kapana yaklaşırken canı yanan yılan kadını ısırdı!
Bu kez evi kadının çığlığı kapladı.
Yorgun çiftçi koşarak eşinin yanına geldi.
Durumu anlamıştı. Eşini kucakladığı gibi doktora götürdü.
Yara sarılıp ilk müdahale yapıldıktan sonra eve dönüldü. Ancak kadının ateşi bir türlü düşmüyordu. Çiftçi böyle durumlarda ne yapılacağını iyi bilirdi.
Bıçağı eline aldığı gibi bahçeye koştu.
Tavuğu birkaç saniye içinde kesti.
Tavuk suyu çorbası yapıp eşine içirdi.
Taze çorba iyi gelmişti. Ancak kadın kendini toparlayamıyordu. Olayı duyan komşular akın etmeye başladı.
Ev misafirle dolup taşınca çiftçi eline aldığı bıçakla bu kez koyunun yanına gitti. Yemek hazırdı! Herkes karnını doyururken kadın fenalaştı. Belli ki yılan çok zehirliydi. Birkaç gün içinde kadın dayanamayıp öldü.
Cenaze çok kalabalıktı. Gelmeyen kalmadı! Çiftçi tek başına insanları ağırlayamıyordu.
Gözü gibi baktığı ineği mezbahaya yolladı.
Akşam evdeki herkese yetecek kadar et vardı!
Bütün olanları tavandan izleyen fare çiftçinin şehirden getirdiği KAPANI elleriyle kırdığını görünce şaşkınlıktan güldü...
Senaryo gereği ölmesi gereken oydu. Ama o hayatta kalıp ona sırtını dönen herkes gitmişti!
Hayat böyleydi!
Herkes plan yapıyordu yapmasına ama hep Allah'ın planı işliyordu!
Darbe yapıp gençleri SOL-SAĞ diye ayırdılar. Darbe yapıp bankaları boşalttılar. Darbe yapıp düşünen insanları budadılar. Darbe yapıp suikastlara ön ayak oldular!
Astılar, hapse attılar, sürdüler, işkence yaptılar. Sonunda YÜZLERCE DAİREYİ KAPTILAR!
Devletin verdiği koltukları kullanarak hem ülkeyi yabancılara TESLİM ETTİLER, hem ceplerini doldurdular...
Ülke kendi içinde tuzbuz olurken kimse başını kaldırıp bölgeye bakamadı. Baktırmadılar!
Papağan gibi "Avrupa Birliği" diye tutturduk! Neden oraya gideceğimiz ve ne alacağımızı bilmeden yola çıktık! 1950'den beri de kapıdayız! Allah'tan adamlar krizle yere serildi de gittiğimizi yerin yanlış adres olduğunu gördük! Onlar bize "Ödevinizi yapın gelin" diye emir verirken kendileri arka sokaktan İran'a, Katar'a, Kuveyt'e, Birleşik Arap Emirlikleri'ne indi! Biz içeride "SünniŞii","
Türk-Kürt"
diye kavga ederken bölge elden gitti!
Bunu bile görmemiz 50 yıl sürdü!
Bin yıldır yaşadığımız evin içine tuzaklar kuruldu!
Din ile tarih ile olan bağlarımız koparılıp atıldı. Dedesinin yazdıklarını okuyamayan nesiller yetişti!
Yabancılara hizmet edenler, yabancılaşmamızı tetikledi!
Televizyonlarla, gazetelerle, dergilerle, dizilerle geldiler!
Bizim olmayan her şeyi bu pazarda açık artırmayla sattılar!
En büyük yanılgıyı bu milleti hafife almakla yaptılar!
2006'da Ankara'da TOKADI yediler!
BİR NUMARA kaçıp giderken, 2 numaralı YERLİ oyuncu meydan okuyup "Rövanşı alacağına" yemin etti!
Kendince haklıydı!
ABDÜLAZİZ'in katlinden beri YABANCILARIN her dediği oluyordu!
Ama 100 yıllık rüyaları HÜZÜNLE bitiyordu! Araplar'ı kışkırtıp kovulduğumuz yerlere Araplar'la el sıkışarak dönüyorduk!
Kapan da kırılıyordu.
Allah'ın işi işte...