Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 23 Ağustos 2012

Babalar sizi kullanıyor

Bayramda ailece Çanakkale'ye gidip şehitliği ziyaret etme kararı aldık.
Çocukların görmesini çok istiyordum. Onlar da "Gidelim" deyince yola koyulduk. Eceabat'a 10 saatte ulaşabildik. Çile büyüktü. Geç olmuştu. Ziyaret için ertesi sabahı beklemek zorunda kaldık.
Ertesi gün kahvaltıdan öğleye kadar çocukların sorularına mantıklı cevaplar bulmaya çalıştım. Hayat kitaplardaki gibi değildi.
Tarih hocalarının bir kısmı bile ateşkesin neden Mondros'ta yapıldığını bilmiyordu!
Hem savaşı, hem zaferi, hem de masadaki yenilgiyi anlattım.
Çanakkale Boğazı'nı ikiye bölen ABİDE'nin fotoğraflarını çekerken karanlık iyice çökmüştü. Dönüş için yola koyulduk.
Yarımadadaki gururu içimize çekerken yolun üstündeki köy kahvesine uğradık. Selam verdikten sonra geçip oturduk.
Babası Seddülbahir'de şehit olmuş Salih Amca'yla tanıştık. Destanı bir de onun anlatmasını istedim. Sözlerini bitirdiğinde hepimiz ağlıyorduk.
Tam son çaylarımızı içip kalkacakken acı haber geldi. PKK Gaziantep'te bebeklerin canına kıymıştı... Masaya sessizlik ve hüzün düştü. Rüzgar sesinden başka hiçbir şey duyulmuyordu. Kurşun gibi yüzünü gökyüzüne diken ulu selvi ağaçları bile isyan ediyordu.
Konuşacak tek kelime yoktu.
Tam bu sırada bizim oğlan ayağa kalkıp "1915'ten beri şehit veren başka ülke var mı?" diye sordu...
Verilecek cevap yoktu. Salih Amca da ben de sustuk. Zaman akmıyordu sanki... Birkaç dakika sonra boynumuzu büküp kalktık. Gecenin karanlığında tarihin yeniden yazıldığı yeri geride bırakırken çocuklar şehitlikte çektikleri fotoğraflarda tanıdık isim bulmaya çalışıyordu...
Ertesi sabah güneş pencereden izinsiz girerken sesini duymadığımız, ismini bilmediğimiz bebeklerin fotoğrafları telefonuma gelmeye başladı. 30 yıldır canımızı yakan PKK terörünün katlettiği çocukların gülen fotoğrafları yüreğimizi dağladı... "Dağdaki çocuklar" yine kan kusmuştu!
Ne onlardan ne de onları yolda görüp boynuna sarılanlardan tek ses çıkmıyordu.
Meclis'e gelip yemin edenler, olan biteni kınayamıyor "Arkasında ne varsa ortaya çıkarılsın. Sorumlular bulunsun" diyordu. Hem de tek kelime "TERÖR" demeden!
Mehmetçiğe saldırı artık olağandı! Şehit haberleri sıradandı!
Öyle ya pusu, mayın, bomba, karakol basma, adam kaçırma ÖZGÜRLÜK SAVAŞI'nın gereğiydi!
PKK ile poz veren vekiller böyle düşünüyordu. Bağımsızlık için bu şarttı!
Özgürlük, Mehmetçiğin kanı üzerinden gelecekti.
Ne kadar pusu o kadar mutluluk demekti. Yüreği yanan anaların ağlaması da BONUSTU!
Kürtler'i temsil ettiklerini iddia eden vekiller Murat Bozlak, Halil Aksoy, Ayla Akat, Bengi Yıldız, Nursel Aydoğan, Emine Ayna, Şerafettin Elçi, Altan Tan, Leyla Zana, Esat Canan, Selahattin Demirtaş, Adil Kurt, Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder, Sebahat Tuncel, Mülkiye Birtane, Erol Dora, Ahmet Türk, Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Sakık, Gültan Kışanak, Hasip Kaplan, Aysel Tuğluk ve diğerleri...
Söyleyemeseler de böyle düşünüyorlardı. Savaşın doğası buydu ne de olsa!
Çatışarak kazanacaklardı... Zor olanı yapmıyorlardı. 3 yaşındaki çocuğun sorduğu soruyu sormuyorlardı...
Sarıldıkları gençlerin dağda her isteği yerine geliyordu.
Mekap, cips, uyku hapı, DVD, playstation, Kaleşnikof, telsiz, mermi, mayın, bomba, dinleme cihazı, doğum kontrol ilacı, eğitimci ajan, kedi maması, pasaport, para...
Kendilerine destek olan ABD, İngiltere, İsrail, Almanya, Rusya, Fransa, İtalya ve diğerleri bir tek şeyi yapmıyordu!
Her türlü cephane sağlanırken helikopterleri ve F-16'ları vuracak SİLAHLAR nedense verilmiyordu!
Oysa savaş böyle kazanılırdı değil mi?
Yok!
Babalar bunu istemiyordu.
Onlar da PKK'nın kazanamayacağını biliyordu.
Amaçları kan davasını büyütmek, geri dönülemeyecek bir noktaya taşımaktı...
Büyüyen Türkiye'nin önüne geçmek, çatışmayı sokağa indirmekti... Ölüm haberlerini normalleştirmekti...
Bıçak kemiğe dayanınca iki halka birden "Bölünelim o zaman" dedirtmekti...
Nasıl olsa ölen Türk ve Kürt çocuklarıydı!
Onlar için bir Kaleşnikof mermisi kadar değeri yoktu toprağa düşen gençlerin..
Şimdi bir daha düşünün hanımlar beyler!
Savaşıyor musunuz ?
Kullanılıyor musunuz?
Hala içinizde kararsız olan varsa Çanakkale'ye gitsin...
Birlikte destan yazarken sulara gömdüğümüz düşmanın sinsice nasıl KANDİL'e çıktığını belki oradan görürsünüz?
Sahi, PKK'da neden sözü geçen çok lider var?
Hiç düşündünüz mü?
Kim, kime bağlı bir fikriniz var mı?
Sormaktan korkmayın...
Sadece cevaplara hazırlıklı olun!
Yolda gördüğünüz çocukların da komutanlarının cebindeki pasaportlardan haberi yok!
KANDİL'in ömür boyu ŞENGEN aldığını onlar da bilmiyor...
Ya siz?