Tarihi 4 Nisan 2013

Bilinmeyen Alparslan Türkeş

Sanki daha dün gibi, ama Alparslan Türkeş'in vefatının üzerinden tam 16 yıl geçti. Bakıyorum da bugün gelinen noktada herkes farklı bir Türkeş tarifi yapıyor.
Türkeş'i kendi amaçları doğrultusunda kullanmak isteyenlerin sayısı da sürekli artıyor.
Kimdi Türkeş?
Büyük düşünür ve kültür adamı Erol Güngör'ün, "kuyruklu yıldız" olarak adlandırdığı Dündar Taşer, fikir ve kader birliği yaptığı Türkeş'i şöyle anlatıyor...
MHP'nin başlangıcı olan CKMK kongresinden önce bir grup Dündar Taşer'i ziyaret eder ve "Niçin Türkeş?" sorusunu sorar:
- Sen daha bilgilisin, daha iyi konuşuyorsun, daha etkileyicisin.
Neden hareketin başına sen geçmiyorsun?
Taşer
ise, "Söyledikleriniz doğru değil, ama doğru olsa da fark etmez" cevabını verir:
- Bir duvarın yıkılması gerekiyorsa ben balyoz ararım. Bulamazsam iki tekme atar, gövdem ile yoklarım.
Olmazsa vazgeçerim. Ama Türkeş farklı. O sonuna kadar mücadele eder.
Vücuduyla yüklenir, kafası ile vurur.
Düşer bayılır, sonra tekrar devam eder.
Türkeş o duvarı yıkar.
Ardından da ekler:
- İşte lider odur!

* * *
Türkeş, Dündar Taşer'in dediği gibi tam bir mücadele adamıydı. Milletin menfaatleri ve değerleri söz konusu olduğunda tavizsizdi.
Ancak, bu hasletlerinin yanı sıra aynı zamanda uzlaşmacıydı.
Yanında kimsenin olmadığı, hayatını tek göz bir hastane odasında iki inzibat erinin gözetiminde devam ettirdiği ve sadece ailesi ile görüşebildiği yıllarda Türkeş'le birlikteydim.
Yollarımız Ankara'daki Askeri Mevki Hastanesi'nde kesişti. Türkeş, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nın idamla yargılanan 1 numaralı sanığıydı. Ben de askerlik görevimi yapıyordum.
Pijamalarımızla koridorda gecenin geç saatlerine kadar volta atıp sohbet ediyorduk...
Tepkiliydi...
Kenan Evren ve Milli Güvenlik Konseyi Üyelerinin kendisine husumet beslediklerini, hatta öldürmek istediklerini düşünüyor, haksızlığa uğradığına inanıyordu.
Bu arada, bazı eski yol arkadaşları ile mücadele ediyordu.
Çünkü, hastaneden Milliyetçi Çalışma Partisi'nin (MÇP) kuruluş çalışmalarını yürütürken engellerle karşılaşıyordu. Şimdi isimlerini yazıp polemiğe yol açmak istemiyorum, ama bazı isimler bu organizasyona şiddetle karşı çıkıyordu.
Sıkıntılıydı...
Alparslan Türkeş serbest kaldı ve hareketin başına geçip bıraktığı yerden mücadelesine devam etti. İlginçtir, tutuklu olduğu dönemde kendisine karşı bayrak açan isimleri de yanına aldı. Hiç birisi için kin tutmadı, düşmanlık beslemedi. Hatta onları partinin yetkili organlarına getirdi. "Beni öldürmek istiyor" dediği Kenan Evren'e karşı da aynı tavrı gösterdi. O'na bile kin tutmadı, düşmanlık göstermedi.
Evren'in Devlet Başkanı olduğu dönemde Çankaya Köşkü'nde Cumhuriyet Bayramı için bir resepsiyon veriliyordu. Darbenin mağdurlarından Süleyman Demirel ve Alparslan Türkeş de davetliler arasındaydı.
Önce Demirel'le Evren el sıkıştı. Bu büyük bir olaydı ve peş peşe flaşlar patladı.
Bu sırada gazeteciler Evren'e "Türkeş de salonda" dediler. Evren ise sadece "öyle mi" tepkisini verdi.
Salonun bir köşesinde tek başına duran Türkeş'in yanına gittim.
"Demirel ve Evren el sıkıştılar" dedim. Evren'in, kendisinin de salonda bulunduğundan haberdar olduğunu söyledim.
Türkeş "öyle mi" deyip, Evren'in bulunduğu tarafa doğru yürümeye başladı:
- Oğlum, Devletin başındaki isimdir.
Yanına gitmemek olmaz.
Gitti, daha düne kadar kendisini yok etmeye çalışmakla suçladığı Evren'in elini sıktı. İşte Türkeş böyle bir insandı. Davasına inanan, değerlerinden taviz vermeyen, mücadeleci, ancak aynı zamanda uzlaşmacı bir insandı. Kin ve nefret duygularıyla değil, aklıyla hareket eden bir dava adamıydı.
Bugün O'nun vefatının 16. yıldönümü.
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.