Tarihi 15 Haziran 2012

Cemaatin seyir defteri...

Yemekler veriliyor, Cem Karaca, Erol Büyükburç ve Nur Vergin gibi isimler davet ediliyordu. Cemaat her kesime kendisini anlatmaya çalışıyordu. Ancak, o güne kadar medyadan özellikle kaçılıyordu.
Belki garip gelecek, ama cemaatin kendisini anlatmakta en fazla güçlük çektiği kişi Necmettin Erbakan, kurum ise Refah Partisi'ydi. Fethullah Hoca'nın siyasi liderlerin tamamına yakını ile diyaloğu iyiydi.
Ancak, RP Lideri Necmettin Erbakan'la yıldızı pek barışmıyordu.
1995 yılında kapsamlı bir "açılım" başladı.
Önce, İstanbul'da iftar yemeği verildi. Yemeğe, o güne kadar basının karşısına pek çıkmayan Fethullah Gülen de katıldı. Ardından ise, "Ankara çıkartması" gelecekti. Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, 23 Şubat'ta Ankara'da da iftar yemeği verecekti. Başta bakanlar, siyasi parti yöneticileri, milletvekilleri, genel müdürler ve RTÜK üyeleri olmak üzere yemeğe 450 kişi davet edilmişti. Medyaya, yemeğe Fethullah Hoca'nın da katılacağı bilgisi aktarılmıştı. Hatta sebebi bile ortaya konulmuştu:
- Hocaefendi kendisini anlatmak istiyor.
Kamuoyu kendisini tanıyınca korkulacak bir insan olmadığını görecek.
Ankara
'da herkes Hocaefendi'yi bekliyordu!
Ama o akşam iftara katılmadı. İstanbul'daki yemeğe katılan Gülen, Ankara'da düzenlenen iftarda yoktu.
Neden mi?
Çünkü Refah engeline takıldı! Yakın çevresi Gülen için "rahatsız" dedi. Ancak, gerçek öyle değildi. Yemeğe katılımı önleyen asıl sebep "Refah rahatsızlığı"ydı. İstanbul'daki yemeğin ardından, Refah'ı destekleyen yayın organları Fethullah Gülen'i topa tuttular. Büyük bir eleştiri tufanı koptu. Çok acımasız değerlendirmeler yapıldı.
Abdurrahman Dilipak gibi yazarlar, oldukça ağır yazılar yazdılar.
Bütün söyledikleri tartışma konusu yapıldı...
Hatta iş öyle bir noktaya geldi ki, Gülen Hoca, "İslam'a uygun davranmamakla" bile suçlanabildi.
Son derece mütevazı bir kişiliğe sahip olan Fethullah Gülen, zaten bu tür gösterişli yemeklerden hoşlanmıyordu. Üzerine bir de "Refah rahatsızlığı" eklenince, Ankara'ya gelmekten vazgeçti.
O günlerde Nakşibendiler'in Menzil Grubu da Ankara'da bir iftar yemeği verdi.
Refah, bu yemekten de rahatsız oldu. Ancak, sessiz sedasız geçiştirildiği, basında yer almadığı için tartışma konusu yapılmadı.

* * *
Peki, Fethullah Gülen'in Necmettin Erbakan ile niçin yıldızı barışmıyordu?..
Cevabı son derece basit: Erbakan, "İslami hareketin lideri benim" diyordu. Bu yüzden de "Cemaatler benim çevremde toplansınlar" tavrı içindeydi. Başta Gülen olmak üzere, cemaat liderlerini kendisine rakip olarak görüyordu.
Bu tavır ise, cemaatleri rahatsız ediyordu.
Durum bu olunca, cemaatler farklı siyasi tavırlar içine giriyorlardı. Tek bir partiye kayıtsız şartsız destek vermiyorlardı. Adaylara bakıyor, ona göre hareket ediyorlardı. Cemaat, son yerel seçimde İzmir'de DYP'yi, Adana'da ANAP'ı, İstanbul, Ankara ve Erzurum'da ise Refah'ı desteklemişti.
Sağ partiler de seçimlerden önce cemaatlerden belli isimler alarak, onlara şirin görünmeye çalışıyordu. Her parti, cemaat oylarından daha büyük parça koparabilmek için çırpınıp duruyordu.
O dönemde Tansu Çiller, Fethullah Gülen'le Başbakanlık Konutu'nda bir görüşme yapmıştı. O da Cemaat'e şirin görünüp Erbakan'ın önünü kesmeye çalışıyordu. Çiller, Osman Demirci gibi isimlere haber gönderiyor, milletvekilliği teklifinde bulunuyordu.

* * *
Ak Parti'nin kurulması ile birlikte o günler geride kaldı. Devlet Bahçeli ve MHP'nin Fethullah Gülen'e mesafeli tavır göstermesi de Cemaat oylarının Ak Parti'ye yönlenmesine yol açtı.
Zaman içinde atılan adımlar, Cemaat'i hayli rahatlattı...
Sonuçta bugünlere gelindi.
Şimdi bakıyorum da medyada sürekli olarak "Ak Parti-Cemaat çekişmesine" ilişkin değerlendirmeler ve abartılı yorumlar yer alıyor.
Günlük gelişmelere göre hükümler veriliyor.
Geleceğe yönelik bazı projeksiyonlar yapılıyor.
Cemaatin seyir defterine, geçmişte yaşanan sıkıntılardan edinilen tecrübelere ve mevcut siyasi dengelere bakıldığında, bu projeksiyonların hiç biri tutacak gibi görünmüyor!