Tarihi 14 Temmuz 2011

Bu nasıl iş?

Şu günlerde herkes "Seçilmiş vekiller neden halen tahliye edilmediler?" tartışmasını yapıyor. Ben de "Cezaevinde ya da başka bir gözetim yerinde olması gereken insanlar nasıl ellerini kollarını sallayarak gezebiliyorlar?" sorusuna cevap arıyorum.
Tabii ki kişiler de olaylar da farklı...
Adana'da şikayet üzerine Cumhuriyet Savcısı harekete geçmiş. AİDS'li olduğunu bile bile bazı kişilerle ilişkiye giden hayat kadınına "Kasten adam öldürmeye teşebbüs" suçundan dava açmış.
Savcı, kadın hakkında 30 yıl ceza istemiş.
Kadın hâkim karşısına çıkmış. "Evet" demiş:
- Fuhuş yaparak geçimimi sağlıyorum.
Bu yüzden cezaevinde de yattım. Ben dışarıda erkeklerle cinsel birliktelik yaşıyorum.
Üstelik, başka geçim kaynağı olmadığını söylemiş. Bu yüzden fuhuş yapmak zorunda olduğundan bahsetmiş.
Hayat kadını, sorgusu sırasında "Ben bu işi yapmaya mecburum" anlamına gelecek sözler sarf etmiş. Bir tek açıkça "Beni serbest bırakırsanız, parayı basanla yatmaya devam edeceğim" demediği kalmış.
Sonuç:
Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış.
Bu işte bir gariplik var. Kadının AİDS'li olduğu belli. Bu yüzden fuhuş yaparak "kasten adam öldürmeye teşebbüs" suçunu işlediği iddia ediliyor. Kendisi de inkâr etmiyor, "Fuhuş yaparak geçimimi sağlıyorum" diyor. Bir başka ifade ile aynı suçu işlemeye devam edeceğini ortaya koyuyor.
Ama serbest kalıyor.
Olacak iş değil...
Bunun adı bile bile lades!
Kadın, her an patlamaya hazır bir bombadan farksız. Çevreye ölümcül mikrop saçıyor.
Toplumu alabildiğine tehdit ediyor. Buna rağmen, hiçbir tedbir alınmıyor. İnsan içinde rahatça gezebilmesine izin veriliyor.
Gerçekten olacak iş değil.
Acil tedbir alınması gereken bir durumla karşı karşıyayız; ama biz üzerinde hiç durmuyor, tartışmıyoruz. Herhalde böylesine bir vurdumduymazlık, sadece bize has bir özellik olsa gerek!

BİR FIKRA DA BİZDEN
Başbakan Erdoğan, partisinin Meclis grup toplantısında CHP'lilerin durumunu ortaya koyan bir Nasrettin Hoca fıkrası anlattı.
Milletvekillerini kahkahalarla güldürdü. Şimdi bir fıkra da biz anlatalım...
Zengin Arap deveye binip, kölesine "haydi" demiş:
- Yola çıkalım.
Köle önde, deve arkada, efendi de devenin üzerinde çölde ilerlemeye başlamışlar. Saatler saatleri kovalamış, efendinin canı sıkılmış. Biraz da devenin dizginlerinden tutup kendisi önde yürümek istemiş.
Köleye seslenmiş:
- Şimdi sana bir teklifim var. Devenin üzerine çıkmak ister misin?
Köle, "İsterim de nasıl olacak bu" diye sormuş.
Efendisi "kolay" demiş: Devenin pisliğini göstermiş:
- Bunu yersen, ben aşağı inerim, sen de devenin üzerine çıkarsın.
Yürümekten ayakları şişen, susuzluktan dudakları patlayan köle hemen pisliğin üzerine atlamış. Roller değişmiş, köle devenin üstüne çıkmış. Efendi dizginleri yakalayıp öne geçmiş.
Birkaç saat daha yola böyle devam etmişler.
Sonunda efendinin dayanacak hali kalmamış.
Kölesine seslenmiş:
- Şimdi devenin pisliğini ben yiyeceğim ve üstüne çıkacağım. Sen de aşağı ineceksin.
Zengin Arap, devenin pisliğini midesine indirip hörgücüne çıkma hakkını elde etmiş.
Menzile varıldığında sahip kölesine "Yahu kafama bir şey takıldı" demiş:
- Başlangıçta ben devenin üzerinde, sen yerdeydin. Sonuçta yine ben devenin üstündeyim, sen yine yerdesin. Peki biz bu haltı niye yedik?
Kıssadan hisse... Herkes üzerine düşen payı çıkarsın!