Tarihi 27 Şubat 2011

Zeybek'ten büyük ayıp

Olay gerçekten son derece garip; üstelik inanılır gibi değil. Neresinden, nasıl başlayacağımı, ne yazacağımı bilemiyorum. O yüzden de en başından başlayayım...
Başak Medya Ajans'tan Başak Karsak, birkaç defa telefon etti:
- Bizim El Cezire Türk'te hazırladığımız Başkent'in Demi isimli bir programımız var. Sizi DP Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek'le birlikte çıkarmak istiyoruz. "Olur" dedim. Cuma akşamı 20.30'da canlı yayında bir araya geldik. Bir araya geldik, ama oldukça kısa bir süre. Zeybek'in bağırıp çağırması, benimle birlikte olmak istemediğini söylemesi üzerine stüdyodan ayrılmak zorunda kaldım. Program sunucusu Mehdi Buyan'ın ilk sorusu, "Kimdir Kemal Zeybek" oldu.
Zeybek de ne kadar ciddi işler yaptığından, ne denli önemli bir insan olduğundan bahsetti. Bir ara, Özal sonrası ANAP'ta Yıldırım Akbulut'a Başbakanlık, kendisine de Genel Başkanlık teklif edildiğini iddia etti. "Başbakan ben olmalıyım" dediği için bu formülün gerçekleşmediğini söyledi. Siyasi çizgisinde hiçbir kırıklık olmadığından bahsetti.
Sormak zorunda kaldım:
- Siz öyle diyorsunuz, ama geçmişte MHP'deydiniz. O MHP'nin Genel Başkanı Alparslan Türkeş de 1960'da DP'ye karşı ihtilal yapan kadronun içindeydi.
Bütün Türkiye'nin bildiği bu gerçeği, sinirli bir cevapla geçiştirdi.
Program devam ederken Zeybek, siyasete CKMP'de başladığından bahsetti. ANAP ve DYP'deki bakanlık dönemini anlattı. Siyasi hayatının diğer devrelerini es geçti. Gazeteci olarak araya girmek zorunda kaldım:
- Siz siyasete CKMP'de başladınız.
Ardından MHP, ANAP ve DYP dönemleri var. Sonra tekrar MHP'ye döndünüz.
BBP'ye girdiniz. Şimdi de DP Genel Başkanısınız. Tam 7 siyasi parti değiştirdiniz. Bunu bir nakısa (eksiklik) olarak görüyor musunuz?
Zeybek
sinirlendi. Bağırarak, "Fazlalık olarak görüyorum" dedi. Sorduğum, daha doğrusu soramadığım son soru ile de ortalık iyice karıştı. Söz genel seçimlere gelince, Başbakan'ın "Seçimde birinci parti olmazsam Genel Başkanlıktan istifa ederim" dediğini hatırlatıp, sorumu soracaktım ki, lafı ağzıma tıkayan Zeybek bağırmaya başladı:
- Böyle soru olur mu?
Oysa daha soruyu bile sormamıştım. "Başbakan'ın çıtası bu, sizin çıtanız nedir?" diyecektim. Zeybek, izin vermedi:
- Böyle soru olmaz. Başbakan'ın yanlışına beni de ortak ediyorsunuz.
Başbakan'ın yanlışına katılıyorsunuz. Siz savcı mısınız, beni sorguluyorsunuz? Siz bana hasım gibi davranıyorsunuz...
Ben, sadece kendisine sorulması gereken soruları soruyordum. O programa da zaten bu yüzden çıkmıştım. Ama karşımda tahammülsüz ve oldukça sinirli bir insan vardı. Baktım iş çirkinleşti. "Niye sinirleniyorsunuz" dedim:
- Ben size siyaset mi öğretiyorum ki, siz bana gazetecilik öğretmeye kalkıyorsunuz. Ben bunca yıllık gazeteciyim. Nasıl soru soracağımı bilirim.
Zeybek
yine bağırmayı sürdürdü... "Siz savcı mısınız?" dedi. "Siz Ak Parti'nin propagandasını yapmak için gelmişsiniz" sözleriyle saldırdı."Gazeteci böyle olmaz" diye bana mesleğimi öğretmeye kalkıştı. Hızını alamadı, "Siz buraya ajan olarak gelmişsiniz" suçlamasını bile yaptı.
Yetmedi, bitmedi, dahası var:
Program sırasında sürekli olarak kendisinin "demokrat olduğundan" söz eden Zeybek, "Ben hastayım, rahatsızım" diye önce programı terk etmek istedi. Sonra da her şeyi başından bildiği halde beni kastederek "bilseydim gelmezdim" dedi. Nihayet, "Ben bu arkadaşımızla bir arada olmak istemiyorum" diyerek dışarı çıkmamı istedi.
Zeybek, bir gazetecinin kendisine sorması gereken son derece doğal sorulara tahammül edemiyordu. Canlı yayında kontrolü kaybetmişti. Artık yayında olmamın hiçbir anlamı kalmamıştı. "Ayıp, çirkin, size hiç yakışmıyor. Siz böyle ve bu kafayla siyaset yapmaya devam edin. Ben sizin yanınızda olamam" diyerek, stüdyoyu terk ettim. Şimdi, "Sen buraya ajan olarak gelmişsin" suçlamasında bulunan Zeybek'e ajanlık üzerine söylenecek çok söz, sorulacak çok soru var; ama değmez. Namık Kemal Zeybek'i kendi ayıbı ile baş başa bırakmak bence en iyisi. Bir dönem Türkiye'nin kaderini çizen DP'nin düştüğü duruma bakın!