Tarihi 26 Ağustos 2009

"Kürt müsün" diye kimlik mi sordular?

Hükümet bir adım attı. Sündüre sündüre garip bir hale getirdik. PKK, bunu "legalleşme süreci"ne döndürme telaşına girdi. Ultra milliyetçi Kürtler, veryansın etmeye başladılar. Ortaya konulan talepler, "densizlik" boyutuna ulaştı. Suçlamalar, vicdansızlık ölçüsüne vardı. Sorunun çözümüne yardım etme anlayışı yerine, her kesimde "prim toplamak" ve "al- kaç" anlayışı hakim oldu.
Bazı çevreler, öyle bir hava yarattılar ki...
Sanırsınız, bu ülkede ceberut bir devlet var. Bu devlet, yıllar boyunca sadece ve sadece Kürtlere eziyet etti. Bu ülkenin bazı insanları, sırf Kürt oldukları için sıkıntı çekti.
Acaba gerçekten öyle mi?
Türkiye'nin yakın tarihi, durumun hiç de öyle olmadığının örnekleri ile dolu...
Bu ülkede, Başbakanlık Koltuğu'nda oturan insanlara yapılmayan kalmadı. Evlerinden alınıp sürgüne gönderildiler. Peşlerinden milyonları sürükleyen siyasi parti liderleri içeri atıldı. Milli iradenin seçip Meclis'e gönderdiği insanların bütün hakları ellerinden alındı.
İsim mi istiyorsunuz? Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş...
***

Öyle dönemler oldu ki, kimsenin kimliğine bakılmadı. "Sen Türk müsün, Laz mısın, Kürt müsün?" diye soran olmadı.
İnsanların hayalleri, idealleri, hatta hayatları ellerinden alındı. Çirkin komplolar düzenlenerek dünyaları karartıldı.
Misal mi istiyorsunuz? Tabip Albay Mustafa Kahramanyol, iftira ve komplo sonucu Ordu'dan atıldı. TSK'nın en disiplinli subaylarından biriydi, ama "disiplinsiz" damgasını yedi. Kendisine kurulan komplo bütün boyutlarıyla ortaya çıkmasına rağmen, sonuç değişmedi.
Oysa O, Sırpların "milli düşman" ilan ettiği bir "Bosna Kahramanı"ydı!
***

Deniliyor ki, "Kürtlere Diyarbakır Cezaevi'nde işkence yapıldı."
Doğrudur, ama bu Diyarbakır'ın değil, bütün Türkiye'nin sıkıntısıydı. Diyarbakır' da "Kürtler bir adım öne çıksın" denilmedi. Tıpkı, Mamak'ta "Türkler öne çıksın" denilmediği gibi.
Mamak Askeri Cezaevi'nde de on binlerce Türk genci en ağır insanlık dışı işkencelere maruz kaldı. Yetmedi, onlarca genç öldürüldü. "Kimler?" diye mi soruyorsunuz? Mesela Hüseyin Kurumahmutoğlu, namaz kılarken başına dipçikle vurulması sonucu hayatını kaybetti.
O dönemde MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş dahil olmak üzere tam 220 kişinin idamı istendi.
***

Bu satırların yazarına da "Sen Kürt müsün, Türk müsün?" diye sorulmadı. Ancak, manevi işkencenin en ağırı uygulandı.
Askerde tadat alanında ismi okundu. "Öne çıkması" istendi. Irz düşmanları, hırsızlar ve gaspçılarla aynı kefeye konuldu. "Sen sakıncalısın" denildi. Yetmedi, sürgüne gönderildi. Eline silah bile verilmedi.
Yatacak yatak bulamadı, kışın ortasında günlerce betonun üzerinde sabahlamak zorunda kaldı
Ne yapmıştı da "sakıncalı" olmuştu?
Sadece kanunlar çerçevesinde kurulmuş bir derneğe üye olmuştu!
Sırf bunun için "sakıncalı" damgasını yedi. Yasalar çerçevesinde davrandığı için alabildiğine aşağılanmaya çalışıldı!
***

Bu ülkenin yaşadığı sıkıntılar bütün çıplaklığı ile ortada. Şimdi kimse "al-kaç" hayalciliği içine girip, yaşananları istismara ve farklı noktalara taşımaya soyunmasın. Kimse siyasi rant hesapları içinde davranmasın.
Evet, bu ülkenin sıkıntıları var.
O sıkıntılar ise, onun, bunun, şunun değil, hepimizin sıkıntıları. Biz bunları çeşitli boyutlarıyla, az veya çok toplum olarak yaşadık. Kürt ne kadar sıkıntı çektiyse, Türk de o kadar sıkıntı çekti.
Kimse hikaye anlatmasın...
Kimse bu ülkenin problemlerine "Azınlık Irkçılığı" gözlüğü ile bakmaya, ülkenin genel sıkıntılarını kaşıyıp kabuk bağlayan yarayı kanatmaya kalkmasın!