Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 6 Ekim 2016

Lozan’ı tartışmanın faydası

Kendilerini hala ülkenin dominant unsuru olarak görmekte inat eden bazı çevreler, Lozan'ın tartışılmaya başlanmasından ciddi şekilde rahatsızlık duyuyor belli ki. 93 senedir insanımızı bir zafer olduğuna inandırdıkları anlaşmanın tekrar gündeme gelmiş olması, zihin konforlarını bozuyor herhalde. Konu tartışıldıkça, gerçeklerin ortaya çıkacağını biliyorlar çünkü.
Sıkıntıları, söz konusu anlaşmayı müttefikleri dolayısıyla kendisi de yenilmiş bir imparatorluğun küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş belgesi olarak kabul ediyor olmalarından ibaret değil sadece.
Misak-ı Milli olarak belirlediğimiz topraklardan bir kısmının, Kurtuluş Savaşı sonrasında galip oturduğumuz masada terk edilmek zorunda kalınmış olması da, meselenin sadece bir tarafı.
Lozan'ın tartışmaya açılması ile ortaya çıkan detaylar, birilerinin anlattığı hikayelerin doğrularının öğrenilmesinin yanında, bu birilerinin sahip oldukları zihniyetin ipuçlarını veriyor çünkü.
Cumhurbaşkanımızın Lozan'ı gündeme getirmesine Yunanistan Başbakanı'ndan sonra en çok CHP Genel Başkanı'nın bozulması bu açıdan dikkat çekici bir durum.
1920'li yılların şartları gereği başka neler yapılabileceği ya da yapılamayacağı, Misak-ı Milli sınırlarının korunup korunamayacağı, Batı Trakya'nın, Musul ve Kerkük'ün, burnumuzun dibindeki adaların verilmeme ihtimali olup olmadığı... ve benzeri yüzlerce soru var Lozan'la ilgili.
Resmi görüşün üzerine örttüğü perde olmadan konuşulmaya başlanınca da, Lozan'la bağlantılı olarak bilindiği zannedilenlerin oluşturulmuş bir algıdan ibaret olduğu ortaya çıkıyor.
1923 şartlarının zorluğu malum.
Ama tarihe bakılırsa, aynı dönemde eğer bazı hususlarda direnecek olursak aramızda problem çıkabilecek ülkeler de pek rahat değiller. O zaman konu, sahada kazanıp masada kaybetme noktasına gelip dayanıyor yine.

'Mandate' yanlılarının torunları...

Ancak belki de konunun en önemli tarafı, Lozan'la belirlenen sınırlar sebebiyle günümüzde yaşamak zorunda kaldığımız sıkıntılar. Burnumuzun dibindeki adalar o zaman İtalya'ya verilmeseydi (Adalar II. Dünya Savaşı sonrası, 1947'de Yunanistan'a verildi), bugünlerde kıta sahanlığı konusunu tartışıyor olmazdık mesela.
Ege'de petrol ve doğalgaz aranması ile ilgili olarak yaşadıklarımız, bazı kaynaklar bulunacak olursa eğer Lozan'ın bu konuda da ayaklarımıza bağ olacağının göstergesi. Lozan'da halledilemeyen, sonrasında İngiltere ile yapılan ayrı bir anlaşmayla elimizden çıkan Musul ve Kerkük'ün, halen birçok insanın zihninde çözülmemiş bir düğüm olduğunu da, unutmamak gerek.
Bu yüzden, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın Lozan'ı tartışmaya açtığı konuşmasındaki şu vurgu çok önemli: "Oralar bizimdi. Oralarda bizim camilerimiz, mabetlerimiz var ama şu anda hala Ege'de kıta sahanlığı ne olacak, havada, denizde ne olacak bunları konuşuyoruz, hala bunun mücadelesini veriyoruz. Niye? İşte o anlaşmada masaya oturanlar sebebiyle.
O masaya oturanlar, o anlaşmanın hakkını vermediler. Veremedikleri için şimdi onun sıkıntısını biz yaşıyoruz." Lozan'ı tartışmaya açmak, gidenleri geri getirmez elbette. Ancak böylelikle bir zihniyeti açığa çıkarabilmek mümkün olur belki. 1920'lerde başkalarının hakimiyetinde yaşamayı savunan 'mandate' (güdüm) yanlılarının torunları olup, günümüzde "Tam batılılaşmamış Müslümanların, kendi ülkelerini yönetmelerine izin verilemez" tezine sımsıkı sarılanların zihniyetini...