Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 7 Temmuz 2016

İt ite, it kuyruğuna...

7 Şubat 2012'de MİT Müsteşarı'nın ifadeye çağrılması sıkıntılı bir durumdu. Konunun zamanın Başbakanı'na ulaşabilmek olduğunu herkes biliyordu. Ama nedense MİT Müsteşarı'nı ifadeye çağıranla değil, bu saçmalığa mani olmak için harekete geçirilen mekanizmalarla uğraştılar.
"MİT Müsteşarı üzerinden Başbakan'a ulaşmak için atılan adım neticeye ulaşsaydı iyi olurdu" diyemediler. Ama ulaşsaydı memnun olacak gibiydiler sanki... Gezi Olayları, gerek niyet ve gerekse işleyiş açısından gösterilmeye çalışıldığı gibi değildi.
Sınırlar iyice zedelenince 'devlet' harekete geçti ve gereken yapıldı.
Gezicilerin yaptıkları ve sebep olduklarını görmezden gelip, mani olmak için yapılanları 'kerih' görme modası yayıldı o zaman da.
"Gezi olmasaydı iyiydi; ama madem ki oldu akışına bırakılmalıydı" demek ister gibiydi birçokları. Akışına bırakmanın tam olarak nasıl bir netice getirebileceği konusunda ürkütücü tahminler katılsalar bile, bu böyleydi.
Kobani olayları üzerinden pazarlanmaya çalışılan kanaatler arasında, Türkiye'nin güneyinde bir koridor oluşturulmasına karşı çıkmaması ve hatta destek vermesi gibisinden akıl dışı tezler ön plana çıkabildi. Madem ki Suriye'nin kuzeyinde bir PKK/PYD devleti oluşturulmaya çalışılıyordu, Türkiye bu duruma rıza gösterebilirdi birilerine göre. Böyle yapılması durumunda Türkiye'de Kobani Protestoları gibi olaylar da olmazdı hem...
17-25 Aralık, açık bir darbe girişimiydi. Teknik olarak 17-25 Aralık gibi bir girişime karşı olduklarını söyleseler de, darbeyi etkisiz kılmak için atılan adımları rahatsız edici buldu birçok kişi.
'Madem ki bir şeyler yapılıyor bırakın neticesi gelsin' diyemiyor olsalar da, hukuk sistemini altüst eden girişimler karşısında atılan hukuki adımları bile hazmedemedikleri belli oluyordu.

'İşler iyi değil' diyenlere dikkat!..

7 Haziran, emaneten bulundukları çevrelerdeki kankalarını memnun edince, heyecanlandı birileri.
Sonrasında başlayan terör saldırıları şaşırtıcıydı. Ancak, kankaları memnun olduğuna göre pek mesele yoktu.
Onlar gibi "Terör örgütü saldırsa da güvenlik güçleri müdahale etmemeli" gibisinden saçmalıklara imza atmasalar da, 'tekrar Barış Süreci'ne dönülmeli' muhabbetlerine sarıldılar. Barış masasını kimin ortadan kaldırdığı ise, önemli değildi.
1 Kasım'dan sonra bazı ilçelerde çukurlar ve barikatlarla devreye sokulmaya çalışılan öz yönetim çıktı karşımıza. Öz yönetim yeni ve ne olduğunu söyleyenlerin de bilmedikleri bir şeydi. Basit olarak, devletin sınırları içerisinde başka devletçikler oluşturulması manasına geliyordu. Tabii ki olmayacak bir şeydi ve olamadı...
Ülkemizi köşeye sıkıştırmak için atılan adımlara tam da gerektiği gibi cevaplar verildikçe, birilerinin canı sıkılmaya devam ediyor. Canları sıkılanlar içerideki uzantılarını ve onlar da kankalarını harekete geçiriyor... Tam 'it ite, it kuyruğuna buyurur' hali yani...
Yaşanan şu: Devlet ne yapması gerekiyorsa onu yapıyor.
Devleti sarsmak isteyenler, maksatlarını söyleyemedikleri için çeşitli bahanelerle yöneticileri karalayarak neticeye ulaşmaya çalışıyorlar. Bu çabaların bilinçli destekçileri bile isteye, bunların kankaları ise çoğunlukla bilmeden bu gayelere hizmet edecek işler yapıp duruyorlar...
'Türkiye'de işlerin pek de iyi olmadığını' söyleyen birilerini okur ya da dinlerken, yukardaki hususları hesaba katmanızda fayda var...