Tarihi 14 Temmuz 2017

Koku

Tatildeydim ... Bir yılın yorgunluğunu ecdadın ayak bastığı topraklarda attık. Hırvatistan'ın Akdeniz sahillerindeki ortaçağdan kalma muhteşem tatil şehri Dubrovnik'ti ilk durağımız.
Şehrin kale içinde kalan kısmı tamamen tarihiydi ve bir zaman tünelinde yolculuk yapıyordun adeta. Dubrovnik Belediye Başkanı yönettiği şehrin güzelliği ile övünüyordu.
Osmanlı'nın Dubrovnik'in ardındaki tepelere kadar geldiğini söyledi.
Yukarıdan kuşbakışı seyretmiş ecdad. Osmanlı komutanı "Çok güzel bir şehir. Savaşarak buraya zarar vermeyelim" diyerek teğet geçmiş. Dubrovnik Belediye Başkanı "Osmanlı esere, sanat harikası bu şehre kıyamamış. O yüzden çok seviyoruz onları" dedi. Beş günlük bu ziyaretten sonra karayoluyla 2.5 saatte Mostar'a geçtik. İlk durağımız Blagay Tekkesi'ydi. Çok dik bir dağın eteğinde muhteşem manzarası olan bir yerdi. Dağın içinden su değil adeta nehirler fışkırıyor, şelaleler birbirini takip ediyordu. Sarı Saltuk kumandasındaki 700 akıncı buraya gelip yerleşmiş ve binlerce Bosnalı'yı Müslüman yapmıştı. Blagay içinde yatan Sarı Saltuk ve şehitlerimize, gazilerimize dua ettik. Üçüncü durağımız Bosna Hersek başkenti Sarajevo oldu. Mis gibi Osmanlı kokan Başçarşı'da yürümek, ecdadı bir kez daha hatırlamak, Osmanlı komutanı Gazi Hüsrev adına yapılan cami bahçesindeki kumandanın türbesinde fatiha okumak ruhumuza ferahlıklar verdi. Bosna Sırp kuşatması altındayken Gazi Hüsrev Camii'nde ezan okuyan 33 müezzin şehit oldu. Sayının bu kadar fazla olması, Bosnalıların "Burada ezan susmayacak" kararlılığından dolayıydı. Minareye çıkan her müezzzin Sarajevo'yu saran tepelerde mevzilenen Sırp keskin nişancılar tarafından öldürüldü.
Her ölenin yerine bir başka gönüllü çıktı Gazi Hüsrev camiinin minaresine. Savaş boyunca ecdadın yaptığı o camide hiç ezan susmadı. Dubrovnik-Mostar-Sarajevo yolculuğum boyunca dağları tepeleri aştım.
Sürekli "Biz rahat, konforlu arabamızla giderken, ecdadımız buralara atla, yürüyerek nasıl geldi? Dağları nasıl aştı? Bu nasıl bir aşktı?" diye düşündüm ve kendimden utandım. Ecdad Batı'yı fethetmeye yürüyerek giderken, bugün bu ülkede birileri bu ülkeyi Avrupa'dan gelen alkışlar eşliğinde Batı'ya monte etmek için yürüyordu. Fatih Sultan Mehmet Han da Bosna'ya ordusuyla yürüyerek ve at üzerinde iki ayda gitmişti. 60 gün boyunca yolda eğitim alıp Boşnakça öğrenmişti.
Sarajevo'ya girdiğinde kendisini karşılayan binlerce Bosnalı'ya onların dillerinden konuşma yaptığında alandaki kalabalığın üçte ikisi Müslüman olmuş, İstanbul'a bağlanmıştı. Bir yerlere yürüyeceksen boş boş değil, işte böylesine bir amaç uğuruna olmalıydı. Ancak bu amaçlar için ömrünü geçiren o muhteşem ecdadı bize unutturmuşlardı. Onun için bu ülkeye ihanet edenler için yürüyenler çıktı içimizden.
İstanbul'a indiğimde sosyal medyada bir haber dolaşıyordu. Kemal Kılıçdaroğlu'na tüküren yaşlı bir kadın gözaltına alındı diye.
Haber ne kadar doğruydu bilemiyorum.
Bosna'ya yürüyen Fatih Sultan Mehmet Han, yerlere tükürenlere cezalar veriyordu.
Bir de yerlerdeki tükürükleri kireçle örtmek için vakıf kurmuştu. Ecdad muhteşemdi ve bize kanlarıyla böylesine cennet gibi güzel bir vatanı bıraktı. Ancak Batı'nın uşakları ile parçalanan ve ele geçirilen bu topraklarda yüzlerce yıl sonra "PKK'nın tükürüğü ile boğulursunuz" diyenlerin sandıktan çıktığı bir ülke haline getirildik. Yarın 15 Temmuz'un yıldönümü... "Batı'ya hizmet etmeye hazırız" diye açık açık demeç veren Pensilvayalı CIA korumasındaki teröristbaşı bu ülkeye ve ecdada ihanet ederek yüzlerce insanımızı şehit etti. Çok sevdiği Batı'dan İngiltere'de yayın yapan bir radyoya da dört gün önce röportaj vermiş. En büyük hayali Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın yüzüne tükürmekmiş. Amerika'nın koruduğu teröristin bu çirkin açıklamalarını İngiliz de zevkle yayınlıyor. Fatih Sultan Mehmet Han hayatta olsaydı bu tükürükçünün üzerine kireç dökerdi. 15 Temmuz ruhu, bu ülkeye ihanet edenlerin, Ecdadın kan vererek imparatorluk kurduğu topraklardan geri kalanı da Batı'ya bağlamak için çırpınanların biteceği bir milattır. Sarajevo Gazi Hüsrev Camii'nde ezan okurken şehit edilen müzenler neyse, 15 Temmuz'da da salalar okuyanlar aynıdır. Sokaklara çıkıp tankları aşan milyonlar da, Sarı Saltuk'un peşinden dağları aşan 700 akıncının torunlarıdır. Yeni Türkiye artık Osmanlı kokuyor.