Tarihi 2 Şubat 2016

Ankara insanı arıyor

Kadın havaalanında bekliyordu. Yanına bir adam oturdu. Bir süre sonra kadın adamla arasında duran poşete elini soktu. Bir kurabiye alıp yedi. Hiç tanımadığı adam da elini poşete soktu. O da bir kurabiye aldı.
Kadın deliye döndü. İçinden "Bana ait kurabiyeleri hiç sormadan yiyor" dedi.
Sonra bir kurabiye daha aldı.
Tanımadığı adam da hiç istifini bozmadan aldı. Ta ki; bir tek kurabiye kalana kadar... Kadın son kurabiyeyi almak için tam hamle yapacakken, adam atik davrandı.
Kadından önce alıp, yarısını yedi. Diğer yarısını da kadına uzattı. Kadın öfkeyle aldı. Sonra uçak saati geldi. Kadın uçağa bindi. Çantasında bir şey almak istedi.
Elini sokunca en üstte bir poşet olduğunu gördü. Evde yaptığı kurabiyeler çantasında duruyordu. Kıpkırmızı oldu, utandı. Yabancı adamı kurabiyesini yiyor diye suçlamıştı içinden az önce. Halbuki o kurabiyeler o adama aitti. Ve paylaşan oydu. Telafi edemeyeceğimiz dört durum vardır: Taş atıldıktan sonra... Söz ağızdan çıktıktan sonra... Fırsat kaçtıktan sonra... Zaman geçtikten sonra... Türkiye, Arakan'dan Afrika ülkelerine, Kuzey Irak'taki Kürt kardeşlerinden, Bosna'ya, Suriye'den ölümden kaçan milyonlarca kadın, çocuk, bebeye kadar herkesle ekmeğini paylaşıyor.
Türkiye bu ülke topraklarında yaşayan Kürt kardeşleri ile sahibi kim diye sorulmaksızın ortaya konan kurabiyeyi bölüşüyor.
Birileri PKK'yı taşeron olarak kullanıp aramıza giriyor, herşeyimizi paylaştığımız kardeşlerimizle aramıza duvar örmek için çırpınıyor. Taş değil mermi attılar üzerimize... HDP'yi ve içerideki dünyadan bihaberleri sözcü yaptılar... Çözüm süreci ile fırsatı teptiler... Zaman geçiyor... Kim kime maşa olursa olsun, kardeşlerimizle bölüştüğümüz ekmeğe, kurabiyeye göz dikenler kaybedecek. Türkiye mazlumlara kucak açıyor... Zalimlere sert çıkıyor.. Son yıllarda zulümle boğuşanların sığındığı ilk, tek ve en büyük liman olarak dünya sahnesinde zirveye çıkıyor. Kuzey Irak'ta Kürt kardeşlerini korumak için canını ortaya koyuyor. Binlerce mülteciyi sınırdışı edip geri göndermeye başlayan İnsan hakları Savunucusu Batı'ya, Dünyaya İNSANLIK dersi veriyor. "Önce İNSAN " diyor. Bir çocuk vardı. Babası parka götüreceğim diye söz vermişti. Baba tembellik etti, çocuğu nasıl bir bahane uydurup vazgeçirebilirim diye düşündü. Önüne gazetenin promosyon olarak verdiği dünya haritasını parçalayarak koydu. "Bu parçaları birleştirip dünya haritasını ortaya çıkarırsan seni parka götürürüm" dedi. Çocuk beş saatte birleştirebileceği parçaları beş dakikada halledince baba şok oldu. "Nasıl becerdin bunu" diye sordu. Çocuk gayet net cevap verdi; "Babacığım bana verdiğin dünya haritasının arkasında İNSAN resmi vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti!" Dünya haritası üzerinde LEŞ KARGALARI ve AKBABALAR sürekli insana saldırıyor.
O kargaları ve akbabaları sahaya sürenler, bölgemizde, özellikle İslam Coğrafyasında İnsanlıktan çıkıyor. İnsanlar, insanlıktan çıkanlardan kaçacak yer arıyor. İnsanlık dersi veren tek ülke Türkiye, insanlara etnik yapısına bakmaksızın kapılarını sonuna kadar açıyor. Son olarak bir annenin haberini okudum. Türkmendağı'ndan kaçan bir anne o. Ruslar havadan misket bombası atıyor, Esad askerleri ve İran milisleri karadan kurşun ve bomba yağdırıyor.
Esad'ın kucak açtığı DHKP-C'li Ural da telsizden "Geliyoruz, kadınlarınızı hazırlayın" diye ahlaksız ve insanlık dışı tehditler yağdırıyor. İşte bu zalimlerden kaçan anne "Tam 40 km iki çocuk kucağımda yürüdük. Şiddetli yağmura yakalandık. Bir ara ümitsizliğe düştüm. Allah'a şükür ki Türkiye topraklarına kavuştum" diyor ağlayarak.
Tıpkı Kobani'den, kafa kesen DAEŞ'ten kaçan Kürt kadınları ve çocukları gibi o da Ankara'nın şefkatli bağrına yaslıyor başını. Birileri parçalayarak dünya haritası ile oynamaya çalışıyor. Türkiye, bizi içeride tutup, o parçalanmaya müdahil olmamızı istemeyenler tarafından PKK ile durdurulmak isteniyor. Parçalanmış haritanın arka tarafında İNSAN YOK... Terör örgütleri var.
İNSAN, o örgütlerin çöktüğü binanın altında kaldı. Ankara teröriste rağmen İNSAN'ı arıyor. Haritayı düzeltebilmek için...

NOT: Yukarıda aktardığım iki örnek olayı gönderen sevgili Serdar Balaban'a teşekkür ederim.