ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 22 Temmuz 2014

Kapıdaki işgüzar 1

Pelin Derya'yı hatırlıyor musunuz?
Değilse ben hatırlatayım; Pelin'cik KPSS'nin kapısından 'sahtekar' diye kovulan genç kızımız. Olay ise şöyle cereyan ettiydi; Limon sarısı saçlı Pelin, kömür karası saçlı bir 'arkadaşının' yerine sınava girince yakayı ele vermişti!
Salak ya, 5 liraya bir tüp boya alıp kafasına çalmayı akıl edememişti. Diğer yanda kapıdaki 'cingöz' arkadaş dümeni çakmış ve derhal 'suçluyu' karakola götürmüştü.
Orada da Pelin'in yemediği hakaret ve tehdit kalmamıştı tabii. Sonuçta hayatı bitmişti.
Kaldı ki boru değil, kız matematikçiydi.
Boru olan müdahaleci arkadaş. Beyinde kıvrım, büküntü olmayınca fikir hurra akıyor ve derinlemesine bir düşünce oluşamıyor haliyle.

Kapıdaki işgüzar 2

Aslında olayın önem arz eden tarafı, bu gibi yerlere 'bar kapısı' muamelesi yapıp, bazı şuursuzlara emanet etmemiz.
Dünyadan habersiz, içeri kimi alsın kimi almasın bilemeyen bir takım mantıksızlar bunlar. Allah'tan fazla değiller.
Fazla olan bar kapısındaki vukuatları.
İşte biri; yıllar önce Gelişim Yayınları'ndan patronum Ercan Arıklı ile bir gece kulübünde randevulaşmıştık.
Rahmetlinin şıklığını ve seçkin tavrını dünya biliyordu ama mekana girmesine yetmemişti işte. O da beni aramıştı, "Gel aşağıya beni al" diye. Diğer örneği ise - böylece kulaklarını çınlatmış olalım-
Mümtaz Soysal Hocamız... Onu da Halikarnas diskonun kapısından kovmuşlardı. Mekanın üçgen vücutlu elemanı nereden bilsindi ki, karşısındaki adam Galatasaray Lisesi sonrasında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgileri ve Hukuk Fakültesi'ni başarıyla bitirmiş, hatta Siyaset Bilimi mastırı almış, London School of Economics, Princeton Üniversitesi ve California Üniversitesi'nde lisans eğitimi yapmış değerli bir hocadır!
Sıra 'kariyere' gelince, ondan da bihaberdi güvenlikçimiz. Mümtaz Bey'in Anayasa Hukuku Profesör'lüğünü, Kurucu Meclis Üyeliğini, Siyasal Bilgiler Dekanlığını, Uluslararası Af Örgütü Başkan Yardımcılığını, Ankara Milletvekilliğini, Milliyet ve Hürriyet'te köşe yazarlığı yaptığını ne duymuş, ne görmüştü.
Hocanın kazandığı ödüller bile yetersizdi o gece. UNESCO'nun İnsan Hakları Eğitimi ödülü, Türk Kalkınma Vakfı ödülü, Dışişleri Bakanlığı'nın 'Üstün Hizmet' ödülü ve Fransa'dan 'Officier de L'ordire National de Merite'... Son rezillikse, kapıdaki arkadaşın yarım Türkçesine karşın Hoca'nın ana dili gibi bildiği Fransızca ve İngilizceydi.
O gün anlamıştım, biz 'Kimi kimle muhatap edeceğimizi bilmiyoruz ve asla öğrenemeyeceğiz!' Bedeli bazen insanın kişiliğiyle veya doğrudan hayatıyla oynamak olsa bile...

Fuzuli bir reklam!

Akbank reklamlarının 'Tom and Jarry'si Kıvanç Tatlıtuğ ve İlker Ayrık, ekranlara bu kez de 'emekli aylığı primini' tanıtmak için geliyorlar. Fare İlker sakal takıp, elinde baston yaşlı taklidi yaparak bankasına başvuruyor. Vaat edilen pirim o kadar yüksek ki (!) böylesi bir çaba az bile! O sırada Tom yetişiyor ve ikizinin foyasını meydana çıkarıyor. Keşke ikisi de bu kadar zahmete girmeseymiş, çünkü ödenecek miktar tek seferlik ve sadece 200 TL. Ayrıca bunu, ağzını doldura doldura Kıvanç evladımızın yapması da hayli üzücü.
Bize düşen ise -hem emekli, hem yazar olarak- Akbank'ı "Dalga mı geçiyorsun abi" diyerek kınamak. Sonra da oklarımızı iki genç oyuncuya yöneltmek. Gerçekten bu komediye hiç mi itiraz etmediniz beyler, hiç mi demediniz; "Biz beş dakikalık reklamdan 1 trilyon alırken, devlete bunca hizmet etmiş bir yaşlıya utanmadan 200 lira veriyorsunuz?
Üstelik bu acımasızlığa bizi de alet ederek..."
Not;
Bu arada devlet, 10 milyon emeklinin yıllık 120 milyar lira tutan maaşı karşılığında daha fazla prim için, görüşmelerini sürdürüyormuş.