ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 13 Eylül 2013

Hikaye bu ya...

Adam genç ve yakışıklı bir savcı.
Karısı da zaten ilk yakışıklılığına tutulmuş genç adamın. Şimdilerde iki güzel yavrularıyla, gıpta edilen bir hayat sürüyorlar.
Geçen gün Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı'na gelen bir ihbar üzerine, bizim bu savcı harekete geçiyor.
İhbara göre, Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'nde başarılı yüz nakilleri gerçekleştiren Prof. Dr Ömer Özkan ve ekibinin 'tam gün yasasına' takılacak şekilde dolandırıcılık yaptıklarından şüphelenilmiş. Sadece onlar değil, tam 37 profesör, doçent ve yardımcı doçentle birlikte, faaliyetleri 'nitelikli dolandırıcılık' olan bir örgüt kurmuşlar hatta. Bu yüzden de Organize Suçlar bakacakmış davaya.
Derken, suçlanan akademisyenlerden bazıları bu soruşturmanın ardından üniversiteden ayrılıyorlar. İçlerinde bizim Prof. Dr Ömer Özkan da var!
İlerde hapse girip girmeyeceğini bilmiyoruz ama...
Hikayenin devamı şöyle gelebilir; Aradan biri iki yıl geçer. Bizim sevgili savcının talihsiz bir kaza sonucunda yüzü yanar ve tanınmayacak hale gelir. Ülkenin tüm doktorları toplaşırlar ama bir çare bulamazlar.
Biri der ki 'Ancak yurt dışında düzelebilir bu surat.' Eşi, savcı beyi alıp yabancı ülkelere götürür. Bu kez de şöyle bir cevapla karşılaşırlar; "Bunu düzeltecek tek yöntem yüz naklidir. Onu da dünyada tek kişi, bir Türk doktor yapabilir. Daha doğrusu yapabilirdi. Bir iki yıldır mesleğe küstü ve bıraktı, üzgünüz."
Doktorun adı mı? Ben diyeyim Mualla Mukadder Atakan, siz deyin Cemile Cevher Çiçek. Nasıl olsa hikaye bu, fark eden bir şey olmayacak.


27... 28... 29!

Ben bu Kulüp 29'un bebeliğini bilirim. O kadar eski müdavimiyim anlayacağınız. Bu sabah bir kez daha 'karşılaştık' kendisiyle.
Olay şu şekilde oldu; Üç yaşlı hanımla (karım, teyzesi filan) sabah kahvesi için İstinye'deki çay bahçesine gittik. Hemen deniz üstünde, enfes lokmalar da yapan mütevazı bir mekan. Bir saat kadar oturduk, çaylar kahveler filan içip 12.500 tl hesap ödedik. Hatta bana o kadar ucuz geldi ki, "Hayırlısıyla iflas ne zaman" diye sordum yarı gır gır.
Ama aracımızı bıraktığımız (hemen sağında küçük toprak bir boşluk) park yeri genel müdürü çocuk (bu kadar küstahlık ancak müdürlerde olur çünkü), "10 tl" dedi tek kaşını kaldırıp. Hayır, bizim teyzanımın külüstür arabasını satın almayacak, park parasını diyor.
Derken itirazlar edildi. Teyzemiz, "Ben yıllardır buraya gelirim, 5.5 tl alırdınız, üstelik de saatlerce kalırdı arabam, ne oldu da bir günde fiyatınız böyle oldu" diye sordu. Müdür oğlan (adını Kamil'miş ama göğsünde 'Balıkçı Abdullah' yazıyor), "Öyle oldu işte" diyerek daha bir sinirlendi.
Fiş estendi bunun üzerine. Müdürümüz küfür ede ede gitti, padişah olarak döndü geriye. Elinde de 'park' sözcüğünden başka her kelam olan bir fişle tabii.
İlk kez ben girdim devreye ve sordum. İşte çocuğun anlattıkları; "Buranın tam karşı sahilinde Kulüp 29 var. Gece oraya gidecekler araçlarını buraya park ediyorlar. O yüzden bu fiyat.
Beğenmezseniz koymazsınız!"
Yani bir kıyıdan diğerine asma köprü kurar gibi, güzergah ve toprak parçası ayarlıyorsunuz! Hadi buna da eyvallah da, peki o yan taraftaki halk çay bahçesi müşterilerinin kabahati nedir? Üstelik sabahın 9.30'unda.
Bilmiyorum mekan hala Fadıllıoğlu'nda mı? Ya da her kimdeyse, kulüp müşterisi dışındaki vatandaşa da biraz itina lütfen.