ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 31 Ocak 2012

Deniz teğmeninden, Yunus'lara...

Gençlik yıllarımızda kızların 'en beğendikleri erkek' sıralamasında, Deniz ve Havacı teğmenler ilk sırayı alırdı. Lise defterlerine, afili üniformalı erkekler çizerlerdi biteviye. Biz de hasedimizden çatlardık.
Sonra 12 Eylül darbesi oldu, bu kez Karacılar da rağbete görmeye başladı. Rütbe filan fark etmiyordu artık. Er ve erbaşlar bile nedense ülke kızlarının sevgilisiydi.
Gösterilen ilgiyse neredeyse 'cilve' boyutundaydı.
Analarımız desen, buldukları her askeri bağırlarına basıp, öpücüklere boğuyorlardı.
Ordunun en saltanatlı dönemiydi kısaca. Tabii ardından yaşanan acılar da bir o kadar 'saltanatlı' oldu.
Sonra devran değişti asker yavaş yavaş 'gözden düştü, yerini Polis aldı. Onların da Yunus olanları özellikle. Bir gece yarısı apartmanımıza hırsız girdi, Yunuslar geldi her biri iki metre boyunda ve robocop kıyafetleriyle... O bizim apartman hanımlarının hallerini bir görmeliydiniz. Gecelik ve sabahlıklarla kuşatıverdiler çocukları. Hatta ben bir ara şüphelendim; acaba şu hırsız vakası düzmecemiydi diye...
Şu son 'konumuna' bakarsanız polisimiz bu gün 'her bakımdan' gücünün doruğundadır. Bir tür, Osmanlının saltanat tavrı biçilmiştir kendisine. Ama her sivrilen kurum veya şahsiyet gibi onlardan hazzetmeyenler de vardır. Bir de 'oldum bittim' sevmeyenler.
Mesela, sürekli itilip kakılan üniversite gençliği... Kaldırımda topukla kafası ezilen vatandaş, karakolda dayak yiyip üstüne ceza alan kadınlar, şehrin bütün minibüs ve taksi şoförleri vs...
Bu arada polis-asker farkını ilk idrak eden gurup kuşkusuz Almanya'ya giden işçilerimizdir.
Sormuşlardı o zaman, "Sizi en çok ne tedirgin etti Almanya'da" diye, kafileden tek bir cevap gelmişti; "Polis!" Gerçekten de oraların Allah'ı polisti ve hayrettir ki her şey ondan soruluyordu.
Vatandaşın hayreti etmesi doğaldı elbette, ne de olsa 27 Mayıs sonrası Türkiye'sinde 'her şeyin hakimi Ordu'dur' fikrine alışıktılar. Şimdi nereden çıkmıştı bu polizai?
İşte bu günkü polisimiz, o günlerdeki polizainin kısaltılmışıdır.
Karada, havada, suda.
Bu gelişmeye sevinmek mi lazım üzülmek mi, onu da zaman gösterecek.
Not; Burada tek şaşırtıcı olan, bir zamanlar Almanya'dan aldığımız iddia edilen19 Mayıs kutlama şeklini değiştirip, polis gücünü aynen taklit etmemiz. Sivil devlet olmak istiyoruz ya.

* * *
HALİT ERGENÇ-BURAK ÖZÇİVİT VE CÜNEYT ARKIN!
Gençlerin umurunda bile değildir. Ölüm, yaşlılık, çaptan düşme, kırışmak, kel kalmak, artık dikkat çekmemek vs. Onlar için o kadar uzak kavramlar ki bunlar...
Yaşlılık deyince; mecbur kalmadıkça aynaya bakmayanlardanım, özellikle son yıllarda...
Hoş eskiden de matah bir şey değildim ama hiç olmadık serde gençlik vardı. Ama yine de şanslıyım, bu türden buruşukluklara aldırmayan bir mesleğim var.
Ya bir dizi oyuncusu olsaydım?
Mesela adım Muhteşem Süleyman'la birlikte anılan Halit Ergenç olaydı... Ve o da yetmiyormuş gibi karşıma Malkoçoğlu diyerek Burak Özçivit gibi bir canavar koysalardı. Benden bir karış uzun, saçı fırça gibi, omuzları henüz daralmamış, bakışları civa gibi bir adamı!
Aynaya bakar mıydım acaba bir daha...
Şimdi merak ediyorum, ben oturduğum yerden bu kıyaslamaya içim acırken, bizzat onu yaşayan bir oyuncunun haleti ruhiyesi ne olur acaba? Ergenç her ortak sahnede Özçivit'e bakıp, "Hey gidi 20'li yaşlarım, neredesin" diyor mudur?
Bir diğer örnek de efsane Malkoçoğlu Cüneyt Arkın.. Elbette bu gün de karizma ama siz onun bir de gençliğini görecektiniz. Türkan Şoray'a göre, "Yüzü, vücudu, kemik yapısı ve ışıltısıyla Türk sinemasına ondan daha yakışıklısı gelmedi!"
Bu yazıyı da zaten Burak kardeşimiz için yazdım. Ve onun yaşındaki diğer oyuncu gençlerimiz için... Bu günlerin kıymetini bilin ama hep böyle kalmayacağınızı da idrak ederek...