ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 7 Mart 2011

Taksim'i bekleyen tehlike!

Dünyada her ünlü şehrin, unutulmaz şarkıları vardır.
Frank Sinatra'nın 'New York New York'u, Ella Fitzgerald'ın "I Love Paris in the moonliht"ı mesela. Melodiyi duyduğunuzda, şehri tanımasanız bile o atmosferi hissedersiniz içinizde. Bizde ise çok azdır böyle örnekler, Mazhar'ın 'Bodrum Bodrum'unu saymazsanız...
Bu durumdan yakındığımı sanıyorsunuz müthiş yanılıyorsunuz. Evet ben de bir zamanlar böyle şarkıların hayalini kurardım ülkemle ilgili ama geçen yaz Hande Yener o Bodrum şarkısını yapınca, beldenin adını bile anmak gelmiyor şimdi içimden.
Neydi o muhteşem sözler; "Keşkelerim olmadığı bir yerde yaşamak isterdim.
Bana bu yere vize verecek kişi çok. Beni bana hep rezil edecek kişi çok..."
Aynı Hande, bu kez de Taksim'i gözüne kestirmiş. "Taksim Kültürünü çok seviyorum ve onun kültürü için bir şarkı yapmak istiyorum" diyor.
Önce Taksim Kültürü ne diye düşündüm, sonra biraz geçmişe uzanınca hatırladım ki bu kültür üzerine yazılmış güzel bir eser var aslında.
İşkembecilerde söylenen ve hep bir ağızdan söyledikleri; "Amanın kelle kelle, gel beni yelle..." şarkısı. Hiç olmazsa sözler anlamlı.
Bana kalırsa Hande kardeş bu şarkıyla yetinsin ama illa da Taksim için bir şarkı yazacağım diye ısrar ediyorsa, biraz ertelesin lütfen. Bu beden toprak olana kadar yani. Benden sonra tufan zaten...


PiSi DE SAPITTI!
Yaklaşık 20 gün önce, İngiltere'nin resmi başbakanlık konutu olan Londra'daki ünlü "10 Numara"da bir fare problemini baş göstermişti hatırlarsanız. Bu sorunu çözmesi için de "Lary" adlı bir kedi getirilmiş ve mekana salınmıştı. Ama örendiğimize göre şu ana kadar inatla tek bir fare bile avlamamış bu Lary.
Tam tersi başbakanın elbiselerine tüy bulaştırıyormuş öbek öbek!
Hadi ondan da geçtik, bazı siyasilerin ayaklarına dolanıyormuş nedense?
Adamlar fena halde meşguller tabii. Şimdi, aynı sevimlilikte olamasalar da bana bazı parti çalışanlarını hatırlattı Kedi Lary! Hani şu seçim öncesi vaatlerde bulunup, seçildiğinde hiç bir halta yaramayan, bir de iş yapanların ayağına dolanarak tüy pardon pislik bulaştıran politikacıları düşündüm. Ve şu sonuca ulaştım; Her ne türden canlı olursa olsun, siyasi bir hüviyete büründüğünde, "cinsinde" bozukluk varsa, 20 güne kalmadan ortaya çıkıyor "cinsliği!" Ha kedi, ha insan olmuş fark etmiyor.

YA KENAN PAŞA OLSAYDI?
ABD Başkanı Obama'nın kıdem manyağı danışmanı Valerie Jarrett, geçen ay bir kulübün yıllık yemeği sırasında, ABD Kara Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Orgenerali garson sanarak, kendisine şarap getirmesini istemiş.
Olayı fark edilince de durumu tatlıya bağlamak için, kalkıp generale bizzat şarap servisi yapmış. Düşündüm de Allah muhafaza böyle bir olay 80'lerde Türkiye'de, örneğin Evren'e yapılsaydı... O gaflet, delalet ve hatta hıyanet içindeki o danışman, askerliğini yapmış olsa dahi, Patnos'taki bir askeri birlikte, asgari bir kaç yıl kar kürer, ardında da yaşamının kalan kısmını Mamak'ta tamamlardı.

KARISININ SÜTÜNÜ İÇEN KOCA!
Bardaktaki sütünü değil, loğusa karısının bizzat kendi sütünü. Yok memesinden değil, bardaktan...
Böyle olmayacak olayı baştan anlatmam lazım; Yıllar önce Kadıköy'den bir arkadaşımın eşi doğum yapmıştı... Sonradan öğrendik tabii, kız sütünü geceden sağıp bardağa koyuyormuş ki gündüz işe gittiğinde bebek içsin diye.
Bir gece bizim arkadaş eve sarhoş gelmiş, tabii doğru buzdolabına...
Bakmış soğuk su yok, yerine bir bardak süt duruyor, dikmiş kafaya. Tadı biraz tuhaf ama süt neticede. Ertesi sabah yenge, dolapta meme-sütünü arayınca olay ortaya çıkmış.
Bizimkinde bir öğürme bir kusma.
Sonra karsını boşadı. Bilmem artık bahane mi etti! "Ben sütünü içtiğim karıya eş gözüyle bakamam, o artık benim annem sayılır" diyor hala.
Nereden aklına geldi sabah sabah derseniz, meme cihetiyle değil elbette; Amerikalı bir girişimci, anne sütünden dondurma yapmış da oradan...

GEREKSiZ BiLGi
İngilizler Avustralya'ya ilk geldiklerinde, etrafta sıçrayıp duran hayvanı gördükleri zaman çok şaşırmışlar. Hemen bir yerliyi çağırmışlar ve el işaretleri ile bunun ne olduğunu sormuşlar. Yerli "Kan Ghu Ru abi" demiş ve hayvanın ismi kanguru kalmış. Oysa yerli, kendi dilinde sadece "bilmiyorum" demek istemişmiş.
Ne lüzumsuz bir yazı diyorsanız, kan ghu ru valla!