ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 7 Temmuz 2010

Elif Şafak, dua et Adnan Benk yaşamıyor!

Rahmetli babam Adnan Benk hergele bir eleştirmendi. İstanbul Üniversitesinde Fransız Filolojisi'nde yıllarca profesör olmamakta direnen idealistlerin de başıydı. Sonunda malum dönemde okuldan atıldı.
1963 yılında bir çeviri yüzünden kelepçeyle hakim huzuruna çıkarılan ilk fikir suçlularından biridir ayrıca. Sevgili ağabeyim Hakkı
Devrim ile birlikte Büyük Larousse ansiklopedisini Türkçeye kazandırmasıyla da bilinir.
Adnan Benk, o günlerde televizyon eleştirmenliği olmadığı için, edebiyat, tiyatro, müzik, sinema ve plastik sanatlara ilişkin eleştiri ve deneme yazıları yazardı. (Ölümünden sonra 2002 yılında bu yazılar üç cilt olarak yayınlanmıştır.) Ben Gelişim Yayınları'nda Nokta dergisinde çalışırken, o da rahmetli Ercan Arıklı'nın geniş vizyonunun ürünü olan, çok az satan ama hala etkisi konuşulan Çağdaş Eleştiri dergisini çıkarırdı. Benk dergiyi, benim de o yıllarda sığındığım evinde hazırlardı. Hatırlıyorum bir sabah salonda 10 öğrencisi ile toplanmışlar, Yaşar Kemal'le söyleşi yapıyorlar.
Yaşar Usta diyor ki lafın bir arasında, "Adnan biliyor musun ben bu İnce Memed'i eden yazdım?" "Biliyorum" diyor ufak bir sele Adnan abi, "beni çıldırtmak için yazdığın kesin..."
Benk'in yıllar önce şair İskender Fikret'in bir kitabına yazdığı eleştiri ise (ki yazımızın konusuna çanaktır) hala anlatılır edebiyat çevrelerinde.
Benk bütün yazısında şiirlerden hiç söz etmez. Sadece kitapta yer alan desenleri över. Cümlelerini de, "Bu desenlerin arasında bir de metin bulabilirsiniz ama yapmanız gereken, bu ustaca çizilmiş desenleri kesip duvarınıza asmak" diye bitirir.
Bütün bunları neden mi anlattık?
Biraz baba özlemi diyebilirsiniz ama esas Pazar günü Elif Şafak'ın Haber Türk'te, tüm gazete sayfasını kaplayan yazısını görünce! Yazı sürmanşetten şöyle anons edilmiş; "En çok satan yazar, şarkı sözü yazarlarını bombaladı."
Açıyorsunuz sayfayı, bakıyorsunuz Şafak'ın satırları küçük bir yer işgal etmiş. Geri kalanında uluslararası karikatüristimiz Kutlukan Peker'in harika bir illüstrasyonu boydan boya. Elif Şafak kendine ayrılan bölümde şarkı sözü yazarlarına veryansın ediyor. Ve özetle de tek bir cümlesi çıkıyor ortaya; "Bunların hepsine bir Türkçe lügat lazım!" Diğer satırların bir edebiyatçı ürünü olduğu şüpheli. Çünkü eşi Eyüp Beyle yemeğe gidişlerini anlatıyor.
Giyinip süslenip yola çıkmışlar ama trafik sıkışık. Araba içinde radyo dinlerken, AA bakıyorlar ki ilkel Türkçe pop çalmakta!
Ve o önemli fikre de bu esnada varıyor Şafak. Ve bu müthiş olayı köşesine aktarıyor. Yazıda başka bir şey yok.
Yemeğe yetiştiler mi yetişmediler mi onu bile öğrenemiyoruz.
Rahmetli Adnan Benk'in anısına diyorum ki, "Siz de Kutlukan'ın grafik çalışmasını kesip rahatlıkla duvarınıza asabilirsiniz!"
Not;
Yazımın biraz uzun olması nedeniyle köşemize benzeri bir eser koyamadık affedersiniz.

* * *
YAŞASIN CÜBBELİ AHMET BİZE HURİ DAĞITIYOR!
İlahiyat profesörü Beyza Bilgin'in "Cennete huri yoktur." sözleriyle başlamıştı tartışma. Sonra müthiş bir gırgıra döndü. "Cennete gidersek huri diye bize fıstıkları mı verecekler, peki kadınlar ne olacak, onlara da erkek mi verilecek?" filan. Hatta, huriler gerçekten fıstık gibi mi olacak yoksa göbekli şişman fil yavrularını mı kakalayacaklar bize manasına gelen benim de uydurduğum pek soru kafalarımızı işgal ediverdi ardından. Bu konuya dalmamın nedeni öldükten sonra cinsel hayatımda neler olacak merakımdan başka bir şey değil... Aklı başında din profesörleri, olaya böyle belden aşağıya bakmamızı pek hoş bulmuyorlar ama ben, cübbeli Hoca'mın bu konudaki şu fetvasından sonra, ölürsem gözüm arkada kalmayacak; "Cennete giden erkeklerin tenasül uzuvları eğilmez. Kadınlara bir tane erkek verilse de o erkek cimadan hiçbir zaman kaçmayacak, sürekli yapabilecek. Erkeğe çeşitli huriler verilecek." Artık gönül rahatlığı ile ölebilirim. Yalnız cennete gitmez de cehennemi boylarsam ve durum tersine gelişirse ne halt ederim onu bilmiyorum.