Son günler

Ramazan'ın son günlerine giriyoruz, Cenâb-ı Hak kıymetini bilmeyi nasip eylesin.

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 02 Ağustos 2013 Güncelleme 03 Ağustos 2013, 01:48
Son günler

İÇİNDEKİLER

* Ramazan'ın ilk günlerinde bu sayfada yazı yazarken sizlerle Ramazan'ın faziletini, bu günlerin kıymetini, Ramazan ayındaki küçücük ve kolaycacık yapılacak bir iyiliğin bile çok büyük karşılıkları olduğunu paylaşmıştık. Uzun uzun konuşmuş aman bu ramazanı çok iyi değerlendirelim diyerek birbirimize temenni ve dualarda bulunmuştuk. Bu günler birer birer geçti, artık önümüzde sayılı saatler kaldı.
Fakat biliyor musunuz Ramazan'ın başında kaybettiklerimizi hala kazanmak için bir fırsatımız var. İşte önümüzdeki günler bu fırsatın müjdecileridir.

Efendimiz (s.a.s.) son on günde daha çok ibadet eder ve Kur'an-ı Kerîm okurlardı.
* Kur'an-ı Kerîm de fecir suresinde on geceye yemin edilmektedir. Bazı alimler bu on günün zilhicce ayının ilk on günü ve hac vakfesinin yapıldığı günü de içine alarak işaret edildiğini tefsirlerinde söylemişlerdir.
Ama birçok âlim de Cenâb-ı Hakk'ın yemin ettiği bu on gecenin Ramazan'ın son on günü olduğunu söylemişlerdir.
Mesele ne olursa olsun bizde, Efendimiz (s.a.s.)'in tatbikatına bakmak icab eder. Aleyhissalatü vesselam Efendimiz Ramazan'ın son on gününde tamamıyla mescide çekilir, evi mescide bitişik olmasına rağmen mescitte gün ve gecesini geçirir, daima ibadet ve Kur'an-ı Kerîm tilavetiyle meşgul olurlardı. Aynı şekilde Efendimizden gören Sahabe-i Kiram Hazretleri Ramazan'ın son günlerinde sanki çok büyük bir serveti kazanmak için, taksimattan nasiptar olmak için, hummalı bir faaliyet içerisine girer, hepsi zikirle fikirle bu günleri değerlendirirlerdi.

Son günlerde itikafa girmek Efendimiz (s.a.s.)'in sünnetidir. Bir saatlik bile olsa itikaf ibadeti yapılabilir.
* Evet kıymetli kardeşlerim Efendimiz (s.a.s.) Peygamberliğini ilan etmezden evvel bile Ramazan'da uzlete çekilirlerdi.
İbadet tâatla ziyadesiyle meşgul olurlardı.
Buradan anlıyoruz ki aslında Ramazan'daki itikaf fıtratımızla alakalı ve gerçeği yansıtmaktadır. Yani bir müddet kendi içimizdeki esas fıtratımızı bulmak için asude kalmamız, hayatımızdaki harcama ve tüketme çılgınlığından biraz geri durmamız icab etmektedir. Bize hiçbir zaman lazım olmayacak şeyleri hayatımıza dâhil edip, kabullenip, kendi kendimize eziyet ediyor ve esas fıtratımızı öteliyoruz. Halbuki Ramazan'ın istediği şekilde olabilsek, en azından son on günü biraz daha dikkatli geçirebilsek, içimizdeki cevher gözü ve gönlü kamaştıracak şekilde ortaya çıkmaya başlayacaktır.
Zaten Ramazan Bayramı tabiri bizde vardır, başka yerde yoktur. Ramazan'dan sonraki bayramın adı "fıtr bayramı"dır.
Fıtır kelimesi hemen algılanabileceği üzere fıtrattan gelmektedir. Evvelce söylediğimiz gibi insan kendi asıl cevherine dönüşü Ramazan'da ve son on günlerde yakalayabildiği için içindeki ve en derindeki cevherine ulaşmıştır. Bu buluşmayla beraber Rabb'ine yakınlaşmıştır. Mikro âlemdeki güzelliği keşfederek makro âlemdeki tefekkürünü bir basamak daha yukarıya taşıyabilmiştir. Bu bilinç onu meleklerden üstün bir noktaya getirmektedir.
Elbette o zaman kul bayram edecektir.

Ramazan'ı namazsız uğurlamayalım
* Dostlar beş vakit namaz bizim hayatımızın değişmez gerçeğidir. Biyolojik olarak bile vücudumuz günde beş kere bütün hücrelerini ictimaya çağırmaktadır.
Maddi âlemimizdeki bu düzen aslında manevi bedenimizin dışa yansımasından ibarettir. İnsan, fıtratını keşfettiği bu manevi mevsimde kendisine yazık etmemeli ve Ramazan ayını namazsız geçirmemelidir.
Hele Teravih namazları, Ramazan'dan sonra kılamayacağımız Ramazan'a mahsus ibadettir. Bir kişi hasta olabilir, oruç tutamayabilir, fakat unutmamalıdır ki teravih namazı oruç ibadetinin değil ramazan mevsiminin bir ibadeti ve namazıdır. Bunu terk etmemeli Ramazan'ı Teravih'siz ve namazsız uğurlamamalıdır.
Dostlar son günlerdir, alınlar secdeye gitmeli, bir türlü belini bükemediğimiz bu egomuz ve nefsimiz haddini ve Rabb'ini bilmeye davet edilmeli, muhabbet tazelemek için camide namazla, zikirle, tesbihle birazcık halvet olmalıdır.
Kul Allah Teâlâ'ya yalvardığında, içten içe ona hürmetini ve muhabbetini arz ettiğinde, kalbiyle Allah arasına melek dahi giremez. Bu son günler bütün kaçırdığımız fırsatları telafi edebilmek için en kıymetli, belki hayatımızın en mühim günleridir. Yavrumuza Ümmeti Muhammed'in çocuklarına, anne - babamıza, göçmüşlerimize dua etmek için, bundan daha güzel gün ve gece yoktur. Bütün sıkıntılarımızı, dertlerimizi, Allah Teâlâ'ya arz edip yalvarmak için çok büyük bir fırsattır.
Sonra ne olacak, bu dünyada mamur olsak, gırtlağımıza kadar altın ve gümüşe batsak da bitmeyecek mi? Servet kazansak, istediğimizi yaparak safa sürsek bile ölüm ağzımızın tadını bozmayacak mı? Karşısında darağacı kurulmuş idamlık bir mahkûmun önüne envai çeşit yiyecek, içecek ve fırsatlar sunulsa "Hadi, istediğini yap, birazdan seni asacağız." dense o kişi deli değilse bu teklif karşısında ne kadar mutlu olacaktır?

İnsan idamı idam etmedikçe, ölümü öldüremedikçe hangi geçici safa ve saadetle huzur bulabilir? Fanilik ve ölüm ağızların tadını bozar, mizaçların zevkini bozar.
* O zaman ebedi hayata inanıyorsak, esas yurdumuzun ahiret olduğunu imanla kabulleniyorsak Allah Teâlâ'dan ne istersek isteyelim, dünyada neye kavuşmak arzusunda olursak olalım en büyük mesele ölümün bile değiştirmediği bir yakınlık ve tada ulaşmaktır. Hiçlik geldiği zaman elinde ne kalacak, bedenin yok olduğu zaman elinde varlık olarak ne olacak, geride ne bırakacaksın? "Keşke daha fazla bıraksaydı, geberip gitti." diyecekleri mal mülk mü bırakacaksın, yoksa "Allah razı olsun, himmeti daim olsun, bize insanlığı öğretti, insanlık ve muhabbeti bize bıraktı, ölümle kaybolup gitmedi, ölüm onun için bir şeref madalyası oldu." denilebilecek bir ahlakla mı göçeceksin?
İşte Ramazan'ın bu son günleri hayatımızın son günleri gibi kabul edilmeli, hiç olmazsa bu saatler fıtratımıza ve bu fıtratı bize bahşeden güzel Allah'ımıza kavuşmak için fırsat bilinmelidir. Ama unutulmamalıdır ki işin sırrı, gerek Ramazan'ın son günlerini, gerekse hayatımızın son günlerini nasıl değerlendireceğimizin püf noktası Efendimiz (s.a.s.)'in tatbikatında gizlidir. O'na müracaat edenler elbet son günlerde mahrum kalmayacaktır.

* Dostlar, Ramazan-ı Şerîf rahmetiyle geldi, af ve mağfiretiyle bizleri kuşattı ve şimdi bu son günlerde bizi elimizden sımsıkı tutarak azab çekebileceğimiz kötülüklere ve sıkıntılara düşmememiz için tuttu. Üzülmeyelim.

* * *
GÖNÜL SAHİFESİ
Cüneyd-i Bağdâdî yedi yaşında iken, mektepten gelince babasının ağladığını görüp, sebebini sordu: "Zekât olarak dayın Sırrî-yi Sekâtî'ye birkaç gümüş göndermiştim, almamış.
Kıymetli ömrümü, Allah adamlarının, beğenip almadığı gümüşler için geçirmiş olduğuma ağlıyorum." dedi. Cüneyd- i Bağdâdî; "Babacığım, parayı ver ben götüreyim." deyip dayısının evine gitti. Kapıyı çaldı.
Dayısı, kim olduğunu sorunca; "Ben Cüneyd'im dayıcığım. Kapıyı aç ve babamın zekâtı olan bu gümüşleri al!" dedi. Dayısı; "Almam!" deyince, Cüneyd- i Bağdâdî; "Adl edip babama emreden ve ihsân edip, seni serbest bırakan Allahu Teâlâ için al!" dedi. Dayısı; "Allahu Teâlâ babana ne emretti ve bana ne ihsân etti?" dedi. Cüneyd-i Bağdâdî; "Babamı zengin yapıp, zekât vermesini emretmekle adâlet eyledi. Seni de fakir yapıp, zekâtı kabûl etmek ve etmemek arasında serbest bırakmakla ihsân eyledi." dedi.
Bu söz Sırrî-yi Sekatî'nin çok hoşuna gidip; "Oğlum! Gümüşleri kabûl etmeden önce seni kabûl ettim." dedi ve kapıyı açıp parayı aldı.

* * *
Hazreti Cüneyd Efendimiz'in dayısı ve şeyhi olan zat, onu teheccüde kaldırıyor. "Beni de kaldır, beraber kılalım dayıcığım namazı" diyor, 8-9 yaşlarında. Üç gün, beş gün, altı gün derken, bir gün; "Ah dayıcığım; keşke ev halkı şöyle gafil gafil uyumasaydı da, onlar da şu saatte kalksaydı, tesbîhte, namazda olsalardı."
Diyor. "Eyvah, eyvah!" diye ağlamaya başlıyor dayısı, Sırrı Sakati, "Oğlum; keşke uyusaydın da, sen de kalkmasaydın." diyor. "Bu lafı söyleyeceğine yatsaydın keşke, kalkmasaydın." diyor.

* * *
AYET-i KERiME
* "Andolsun, içinizden size öyle bir Elçi geldi ki sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir; size düşkün, mü'minlere şefkatli, merhametlidir."
"Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Allâh bana yeter! O'ndan başka tanrı yoktur. O'na dayandım, O büyük Arş'ın sâhibidir!"
Tevbe 128 -129

* * *
Hz. İnsan'dan insana sesleniş
HADiS-i ŞERiF
* "Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim, bir Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir Müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da kıyamet günü onu(n kusurunu) örter."
Buhârî
Bu hadis-i şerif Müslümanda olması gereken ahlakın özetidir. Bu ahlakta olamayan kişi muhakkak kendini gözden geçirmelidir.

* * *
SORDUM ÖĞRENDİM
* Boy abdesti ile namaz kılınabilir mi? Namaz kılınabilmesi için ayrıca abdest almak gerekir mi?
Gusül abdesti alan bir kimse aynı zamanda namaz abdesti de almış olacağı için bu abdesti ile namaz kılabilir, ayrıca abdest alması gerekmez. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in gusül abdestine başlarken namaz abdesti gibi abdest aldığını ve gusülden sonra ayrıca abdest almadığını ifade eden hadisler vardır. Buhari

* * *
Ya rabbi bizi, ailemizi, çocuklarımızı, zürriyetimizi sırat-ı müstakiminde daim eyle, kâfir babası - annesi, münafık dedesi-babası olmaktan bizleri muhafaza eyle.
Âmin.