Kamil bir insan, salim bir kalp ve iyi bir iyi bir kul olabilmemiz için sakınmamız yahut varsa tedavi etmemiz gereken: Nefsin hastalıkları

Bu kötü ahlaktan herhangi biri bile tedavi edilmez ise kişiyi manen öldürebilir, kulluk makamından düşürebilir.

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 30 Temmuz 2013 Güncelleme 31 Temmuz 2013, 05:27
Kamil bir insan, salim bir kalp ve iyi bir iyi bir kul olabilmemiz için sakınmamız yahut varsa tedavi etmemiz gereken: Nefsin hastalıkları

İÇİNDEKİLER

* İnsana nasıl ki dünyada bir yaşama, hayat şekli verildi ise manevi dünyasında ve ruhi sahada da Allah Teâlâ'nın koyduğu bir sıhhat ve hayat şekli vardır. İnsanın nefis denilen dükkânı bu dünya hayatında tertip edilmeli, ahiret kazancına uygun şekilde işlemelidir. İnsan bu dünyaya gelişiyle beraber kendisine ilk lazım olanı tahsil etmelidir. Bu 'bilmek'tir. Yani öğrenmektir. Ne olursa olsun bir kişi bu dünyayı nasıl yaşayacağı ve ahirete nasıl gideceği hakkında ilim sahibi olmaya mecburdur. Kadın ve erkek herkes Allah Teâlâ tarafından sorumlu olduğu şeyleri ilk önce bilmekle sorumludur. Sonra bu bildiklerini hayata tatbik edip insani yapısını Allah'ın rızasına uygun şekle getirmeye çalışır. Bu ibadet tâatla olur. Fakat ibadet ve tâatın kişiye fayda verebilmesi için 'nefis emanetinin zaaf ve hastalıklarını' terbiye ve tedavi etme üslubunu bilmek gerekir.

Kendini bilmeyen Rabbini bilemez.
* Eskilerin bir sözü var muhakkak duymuşsunuzdur; "Def-i mazarrat celbi menfaatten evladır" yani zararlı bir şeyi def etmek, doğabilecek bir sıkıntıya mani olmak, hayır hasenat ve iyilik yapmaktan çok daha iyidir. Düşünün bir adam uçuruma doğru gidiyorsa o kişiye zarara uğramasın diye engel olmak mı iyidir, yoksa sizin bir kenarda oturup şu adama güzel bir sofra hazırlayayım, bir yatırım yapması için kenara şöyle bir para ayırayım diye düşünmeniz mi iyidir? Tabii ki ilk önce zararı defetmek lazımdır. Veyahut hastalıktan inleyen birini tedavi etmek mi önemlidir yoksa ona güzel bir şerbet hazırlayıp yedirmeye çalışmak mı? Bu örnekler çoğaltılabilir de. İşte maalesef bu kadarına aklımız erer de Allah'a kulluk ve ahiret hayatına hazırlık mevzu bahis olduğunda çok önemli olan bu idrak ve şuuru maalesef gösteremeyiz. Çünkü bir insan nefsi açısından kan kaybediyor ve felakete doğru sürükleniyorsa o kişinin yapması gereken ilk iş bu zararı ve hastalığı bertaraf etmektir. Hak Teâlâ bizden şuursuzca itaat istemiyor ki. İdrak ederek kulluk yapmamızı istiyor. Kul haddini ve kendisini bilmezse asla bu noktaya erişemiyor.

ŞİRK:
* Allah Teâlâ'ya karşı, nefsi için put edinmektir. Cenâb-ı Hakk'a ortak koşmak, puta tapmak olarak biliyoruz bu günahı. Şirk, Allah Teâlâ'nın varlığını bildiği halde onu inkâr etmek olduğundan en büyük günahtır. Müşrik, "Sen Allah'sın ama benim de kendime göre Allah'ım var" düşüncesizliğindedir. Herhangi bir ibadet tâatı kullar kendisiyle alay eder, hoşnut ve razı olmazlar diye terk etmek de şirk alametidir. Mesela, "Şimdi namaz kılarsam gerici derler, şimdi oruç tutarsam beni falanca partinin adamı zannederler" yahut "Şimdi namazımı kılarsam "Bak görüyor musun gösteriş yapıyor" diye düşünürler" gibi inanışların pençesi altında kıvranmak şirk alametidir. Çünkü Allah Teâlâ'nın hoşnutluğu ile diğer mahlûkatın hoşnutluğu arasında kalmıştır. Yani Cenâb-ı Hakk'a şirk koşma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Şirkin en büyük rezaleti ise her nefes ve her an muhtaç olduğu Allah Teâlâ'ya yönelmekten kişiyi alıkoyar. Tabiri caizse şirkle, kulluk alakasını keser, berbat olur.

KİBİR:
*
Cenâb-ı Hakk'a karşı kendi nefsini put edinmektir. Kendinde varlık görüp, yokluğunu yüceltmektir. Bu sebepten hakiki var olan Allah Teâlâ'yı unutur, hem yaratıcısına hem yaratılana karşı büyüklük taslar. Allah Teâlâ'nın kullarını beğenmez, şeriatını, dinini beğenmez yahut sadece kendini beğendiğinden aynı bir müşrik gibi hiçbir zaman güzel ahlaka ve kul olma şerefine yükselemez. "Kalbinde zerre kadar kibirden bulunan kişi cennete giremez." ifadesiyle Efendimiz (s.a.s.) bu durumu özetlemiştir.

GAFLET:
* Allah, Peygamber, kitap, melek, ölüm, kabir, ahiret, öldükten sonra dirilmek, mahşer, mizan, hesap düşünmeyenler, cennet ve cehennemi akıllarına bile getirmeyenler, azaptan ve ıkabdan korkmayanlardır. Bunları bildiği halde bundan gafil unutmuş olarak yaşamak ise gaflet sıfatıdır. Allah Teâlâ'ya karşı yapılabilecek bütün hataların da başıdır.

HIRS:
* Allah ve ahiret gününü unutacak şekilde dünya hayatına, servetine düşkünlük, ihtiyacından fazlası için gayret edip manevi hayatı için çalışmamaktır. Kişi hırs neticesinde Allah'la kendisini karşı karşıya getirecek günahlara sürüklenir hem de kulların elindeki nimetlere ya düşman olur ya da onların hakkını hiç düşünmeden hep toplama sevdasına düşer. Karınca gibi taşıdıklarının binde birini yiyemeden geberir gider.

GADAP:
Haksız ve Allahsız şekilde kızmak, öfkelenmek demektir. Gadap gafleti ve şehveti tetikler. İnsanın benliğini büyütür. Kibir ağacını besler. Şirk tohumunu kuvvetlendirir. Şeytan, öfkelenen ve daima kızgınlık halinde bulunan kişiyle istediği gibi oynar. Maalesef çocuklarımız şiddet içeren çizgi film, bilgisayar oyunu ve filmler sebebiyle egoist ve şehvetperest olmaya yönlendirilmektedir. Gadap, nefsin her hastalığı gibi tedavi edilmezse, kişiyi küfre ve şirke sürükler.

HASET:

* Kişiyi çirkinleştiren kıskançlıktır. Başkalarındaki nimeti onlara yakıştıramamak ve böylece Allah Teâlâ'nın taksimatına razı olamamaktır. Haset; gaflet ve cehalet eseridir, gadap; kibir ve şirki davet eder, yapılan bütün iyi amelleri heba eder. Çünkü hasetçi Allah'tan razı değildir. Kullara düşmanlık ettiğini zannederken Allah'ın düşmanı oluverir.

ŞEHVET, HEVA VE HEVES
* Nefsani hazlarını, bedeni tatminini, kendi benliğinin isteklerini yerine getirmeyi öne alıp, Allah Teâlâ'nın zikrinden, kulluğundan ve hesabından uzaklaşarak hayat sürmek demektir. Şehvet Allah'a giden yoldan sapmaktır. Başka hazlarla yoldan çıkmaktır. Şehvet sahibi istediği olmayınca kızar, gadaplanır. Yahut nefsi pohpohlansın diye Allah Teâlâ'yı tercih edeceğine başkalarını tercih ederek şirke düşer. Kendi nefsini beğenmekle kibir ve hasetin de pençesine düşer. Yani aslında şehvet insanların hemen hemen hepsinde bulunan yaygın bir hastalıktır ve dikkatle terbiye edilmezse muhakkak bu ölümcül hastalıklardan birisi olarak bizi perişan eder. Allah Teâlâ ile aramızı açar.

KİN VE BUĞZ
* Öfkenin ve hiddetin insanın içinde çöreklenmesi, kalbine kadar yerleşmesidir. Bundan dolayı kişi kalbinde Allah Teâlâ'ya ve dine karşı muhabbet hissedemez hale gelir. Kini olanın dini yoktur. Buğz, Cenâb-ı Hakk'ın rızasına uygun olmayacak şekilde iç âleminde belli şeylere ve kişilere karşı nefretin bulunmasıdır. Kişi Allah için sevip Allah'ın sevmediklerine buğz ederse bunda bir beis yoktur. Fakat nefsi için birilerine buğz ve kin besliyorsa bu manen ölümcül bir günahtır. Müslümanın Müslüman kardeşine üç günden fazla dargın kalması dinen haram sayılmıştır.

FISK, FÜCUR VE BÜYÜK GÜNAHLAR
* Günahları yapa yapa artık ibadet gibi günah işleme haline düşmektir. Büyük günahlar insanı manen öldürür, Allah Teâlâ'nın feyzini keser ve nefis nurdan ve feyizden mahrum kaldığı için her türlü nefsani hastalığın ve şeytanın eline düşer. Hırsızlık, mala mülke zarar vermek, kul hakkı yemek, içki içmek, zina etmek, sövmek, israf, gıybet, iftira atmak, yalan söylemek, insanı nihayetinde şirke ve kibre sürükler, imansızlıkla karşı karşıya bırakır. Allah Teâlâ hepimizi muhafaza eylesin.

* * *
GÖNÜL SAHİFESİ
Güya büyük şeytan askerlerini toplamış. Rapor alıp yeni vazifeler veriyormuş. Bu esnada yoldan çıkartamadıkları bir zahidin durumu görülmüş. Şeytan çok güvendiği yeni birini görevlendirmiş. O da insan suretinde bu zahide gelmiş. Hatta zekâsıyla arkadaşlık kurmayı bir şekilde becermiş. Başlamışlar beraber gezip tozmaya. Ama şeytan durur mu, durmaz. Yavaş yavaş huysuzluk yapmaya, muhalefet ederek sürtüşmeye gayretle hep tartışma çıkartacak zemin hazırlıyor, zahid sağa gitse sola gidelim, oturalım dese kalkalım diye itiraz ediyormuş. Gelin görün ki bizim zahid "Eyvallah" veya "Pekâlâ, eyvallah" dediğinden bir türlü niza çıkmıyormuş. Bu halden iyice sıkılan şeytan dayanamayıp esas suretine dönerek "Eeeeh! Sen nasıl edeceksin be adam, sende fısk-ı fücura kabiliyet yok ki azdırayım!" demiş.

* * *
AYET-i KERiME
* "Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir"
"Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler"
"Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler"
" Onlar ki, zekât (vazifelerini) yerine getirirler"
Mü'minun 1-2-3- 4

* * *
Hz. İnsan'dan insana sesleniş
HADiS-i ŞERiF
* "Kuvvetli kimse, (güreşte hasmını yenen) pehlivan değildir. Hakiki kuvvetli, öfkelendiği zaman nefsini yenen kimsedir."
Buhari
"Hasetten sakınınız! Ateşin odunu yakıp yok ettiği gibi, haset de hasenatı yok eder."
Ebu Davud

* * *
SORDUM ÖĞRENDİM

* Adak kurbanı ne zaman kesilmelidir?
Bir şarta bağlı olarak yapılan adakların, şartın gerçekleşmesi halinde ilk fırsatta yerine getirilmesi gerekir. Şarta bağlı olmayan adaklar ise herhangi bir vakitte yerine getirilebilir. Kurban kesmeyi adayan kişi bu adağını dilediği zaman gerçekleştirebilir. Mutlaka kurban bayramı günlerinde yapılması şart değildir.
(İbn Abidin, Reddu'l-Muhtar)

* * *
"Allah'ım! Günahlarımın hepsini, küçüğünü ve büyüğünü, ilkini ve sonunu, gizlisini ve aşikârını bağışla."
Âmin.