Paralelle uzlaşılmaz hesaplaşılır

Gazeteci Gülay Göktürk: İhsanoğlu ile Erdoğan'ın yarışması Türkiye'de 2 farklı dönemin adaylarının yarışması demek. Erdoğan sadece dindar diye oy almıyor. Bu saatten sonra paralel yapı ile uzlaşmak halka hakaret olur

Giriş Tarihi 07 Temmuz 2014, 00:00 Güncelleme 07 Temmuz 2014, 01:11
Paralelle uzlaşılmaz hesaplaşılır

İÇİNDEKİLER

Gülay Göktürk, sosyalizmden liberalliğe uzanan dikkat çekici yaşam öyküsü ile Türkiye medyasının en önemli kadın yazarlarından biri. 1990'lı yılların karanlık günlerinde, demokrasinin tankların altında ezildiği 28 Şubat sürecinde ve gerilimli AK Partili yıllarda sağlam bir demokrasi karnesine sahip olan ender yazarlar arasında. Göktürk, özellikle son dönemde paralel yapı konusunda çarpıcı analizleriyle dikkat çekiyor. 17 Aralık'tan bu yana gazetedeki köşesi dışında hiçbir medya kuruluşuna açıklama yapmayan Göktürk, sessizliğini SABAH'a bozdu. Liberal Türkiye Grubu Eşbaşkanı da olan Gülay Göktürk, "Paralel yapı ile uzlaşmak halka hakarettir... Liberallerin AK Parti dışında alternatifleri yok" diyor. Mesajları özetle şöyle:

TEK NEDEN DİNDARLIK DEĞİL

İhsanoğlu ile Erdoğan'ın yarışması Türkiye'de iki farklı dönemin adaylarının yarışması anlamına geliyor. Cumhurbaşkanının askeri ya da sivil bürokrasiden geldiği dönemin temsilcisidir Ekmeleddin İhsanoğlu. Aslında onun bir suçu yok, böyle biri arandı ve bulundu. Tayyip Erdoğan ise halk desteğini arkasına alan, halka bir vaadi olan, bakanlar ve milletvekilleri ile birlikte çalışarak Türkiye'yi uçuracağını söyleyen yeni dönemin cumhurbaşkanı profili çiziyor.
İhsanoğlu çok sık olarak "huzur" kelimesini tekrarlıyor. "Huzur" kelimesine bu kadar vurgu yapılması bence yanlış. Siz bir İskandinav ülkesinde huzur vurgusunu çok fazla yapabilirsiniz. Türkiye'de insanlar elbette huzur istiyor ama belirleyici olan çok dinamik bir nüfus var. Bu nüfus atılım yapmak istiyor. Zengin olmak, daha özgür olmak, daha iyi yaşamak istiyor. "Huzur" burada insanların ihtiyaçlarını asla karşılayan bir kavram değil. Ben hiçbir seçimde birbirine bu kadar benzemeyen 2 adayın yarıştığını görmedim.
Ekmeleddin Bey'in dindar bir insan olarak AK Parti'den oy alacağı düşünülmüş. Burada, Erdoğan'ın temsil ettiği misyonun CHP ve MHP tarafından anlaşılmadığını görüyoruz. Halk Tayyip Erdoğan'ı seçiyorsa, sadece dindarlığı için değil, "makus talihini" değiştirdiği için, geleceğini ona endeksli gördüğü için seçiyor. Gelişen ve büyüyen bir Türkiye'nin simgesi olduğu için onu seçiyor. Erdoğan'dan çok daha dindar insanlar var. İhsanoğlu'nun şimdi daha Atatürkçü, daha laik olduğunu kanıtlamaya çalışması da ayrı bir paradoks.
(10 Ağustos'ta kazanan kim olur ?) Bunu söylemek bile abes. Bütün Türkiye şu anda 10 Ağustos'ta Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkacağını düşünüyor, sadece ben değil. Görünen köy kılavuz istemez.
İsim vermek istemiyorum. Daha önce AK Parti iktidarını destekleyen, bugün çok keskin ve düşmanca muhalefete geçmiş olan bir sol kökenli aydın kesim var. Şu anda bulundukları pozisyonun son derece acıklı olduğunu düşünüyorum. Bu grubun yıllar önceden beri en fazla siyasi mücadelesini verdikleri Kürt sorununun çözümü konusunda, AK Parti düşmanlıkları nedeniyle "AK Parti çözecekse varsın çözülmesin" tavrına girmeleri, geldikleri noktanın trajik bir göstergesi.

İDDİANAMEYE DÖKÜLMESİ LAZIM

(Erdoğan- Paralel yapı kavgası nasıl sonuçlanır?) Uzlaşırlar mı, kavga biter mi, barış olur mu beklentisini son derece yanlış buluyorum. İddia nedir; devlet içinde devletin hiyerarşisinden bağımsız otonom bir yapının varolduğudur. En stratejik kurumlarda yoğunlaşmış, belirsiz, tanımadığımız ve gizli bir yapı kendi çıkarları doğruldusunda çalışıyor. Böyle bir yapının varlığından bahsediyorsak iktidarın tepesi ile bu yapının tepesinin bir yerlerde uzlaşması halka karşı işlenmiş bir suçtur. Erdoğan yarın kalkıp "Arkadaşlar tamam biz aramızda anlaştık" dese halkın itiraz etmesi lazım. Dolayısıyla paralel yapı ile uzlaşma, anlaşma mümkün değil.
Bu yapının varlığını Balyoz ve Ergenekon davalarında, Adana'daki MİT operasyonunda, yasa dışı dinleme olaylarında, Başbakanlığa yerleştirilen böcekte, Dışişleri Bakanlığı'ndaki dinleme olayında gördük. 17 Aralık ve 25 Aralık sonrasında, 30 Mart seçimlerine yönelik topyekun bir saldırıya dönüştüğünü gördük. Türkiye'de herkesin kanaati oluştu. Ancak kanaatlerle hukuki adımlar atılmaz. Artık bu suçlamaların somut iddianameler haline gelmesi gerekir. Balyoz ve Ergenekon iddianamelerini, bir yapının siyasal hesaplaşma aracı haline getirerek hukuki bir yargılamanın dışarısına çıkarmasının bedelini bugün bütün Türkiye ödüyor.

'LİBERALLERİN AK PARTİ DIŞINDA BİR ALTERNATİFİ YOK'

Bir liberal olarak AK Parti'nin dayandığı siyasi geleneğin boğulmaya çalışılmasına karşı çıktım ve var olma hakkını destekledim. AK Parti kurulduktan sonra program olarak da destekledim ve bunu defalarca yazdım. Bu 12 yıllık süre içinde eleştirdiğim ve desteklediğim her meselede hiç ara vermeden yazdım. İlişki bu şekilde olmalıdır. Bir siyasi parti ile yolun ilelebet ayrılması ve ilelebet birleşmesi diye birşey olamaz. Şu anda reel siyasette Türkiye'nin daha özgürlükçü, daha demokrat, piyasa ekonomisini savunan başka bir alternatif parti görünmüyor. AK Parti'nin temel politikalarını elbette destekliyoruz. Ancak her tek tipçi eğilim, çoğunlukçu eğilim ortaya çıktığı zaman siyasi iktidarı uyarı hakkımızı kullandık.

Röportaj: İsa TATLICAN / SABAH