'Arabesk söylediğim dönem halka ihanet ettiğim yıllardır'

Ona, "Bağlamanın Jimi Hendrix'i misin" diye sorduğumuzda gülümsüyor ve "Ben sadece Arif Sağ'ım diyor. Halk müziğinin büyük ustası, Madımak katliamının en sıcak anlarında yaşadıklarından, Fazıl Say ile birlikte Viyana'da verecekleri konsere kadar yaşamının satır başlarını içtenlikle anlattı...

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 16 Ağustos 2009 Güncelleme 16 Ağustos 2009, 00:41

İÇİNDEKİLER

Arda Uskan: Her aklına düşenin 'sanatçı' oluverdiği ülkemizde Arif Sağ ne kadar sanatçı?
Arif Sağ: Ben sanatçıyım, çünkü beste yapıyorum, üretiyorum, yaratıyorum.

A.U: Eserin kalıcı olması gerekmiyor yani?
A.S:
Gerekiyor tabii. Ama onu önce toplumla paylaşabilmelisin. Karacoğlan döneminde kim bilir ondan daha iyi ne ozanlar vardı. Ama bir tek o kaldı ve klasik oldu.

A.U: Tarkan sanatçı mı mesela?
A.S:
Sanatçı bence. Üretiyor ve halkıyla paylaşıyor.

A.U: Mozart'a ya da Dostoyevski ile kıyaslarsak? Yüz yıl sonra Tarkan'ın şarkılarını da dinleyecek miyiz?
A.S:
Bilemeyiz... Ona zaman karar verecek.

A.U: Nida Tüfekçi'nin öğrencisi Arif sağ olarak, dünyada konser vermediğin ülke kalmadı. Köln Senfoni Orkestrası ile birlikte çaldın. Türk halk müziğini evrensel boyuta taşımak gibi bir görev üstlendin. Arif Sağ'da sürekli bir kendini aşma çabası var.
A.S:
Gazinolarda türkü söylemek sanat adına fazla bir şey vermez. Sanatını gençlere mesaj vererek ileri doğru taşımak taşıyabilmelisin. Gece bir yerde üç beş türkü ile sarhoşları eğlendirip paranı cebine atıyorsan, burada sanat adına bir şey yoktur.

A.U: Bir dönem gazinolarda bağlama çaldığını hatırlatsam...
A.S:
Ben onları yadsımak adına söylemiyorum. Ekmek parası için yapılır. Ben sadece Nuri Sesigüzel'e çaldım. Sonra bir gece kafam bozuldu, bağlamayı alıp indim sahneden. İniş o iniş...

A.U: Kafan neden bozulmuştu?
A.S:
Vallahi hatırlamıyorum. Yıllar önceydi. Yaşamak için bir takım her şeyi yaparız. Ama sanat ayrı.

A.U: Bir de internet'te dolaşan bir şehir efsanesi var. Af buyur, "Bütün sarışınlar orospudur" demişsin.
A.S:
Ben böyle bir şey der miyim? Deli miyim? Müziğin yozlaşmasından bahsederken, "Anadolu'dan gelen her kara kuru esmer çocuğa klip çektiriyorlar, karşısına da sarışın bir kız koyuyorlar, onu cinsel obje olarak kullanıyorlar" demiştim. Bundan böyle bir yorum çıkarılabilir mi? Otomobil fuarında sarışın kızı otomobilin önüne oturtmak da aynı şey. Kız şoför mü? Cinsel obje olarak orada duruyor.

A.U: Özellikle neden 'sarışın'?
A.S:
Türkiye'de bir çok kadın kendisini zorla sarışın yapıyor. Saçlarını boyamış, kaşlarını boyamış diğer yerleri kapkara... Bu da yozlaşmanın başka bir boyutu. Bunu anlatmak istedim.

A.U: Yozlaşma demişken, Arabeske de yoz diyenler var...
A.S:
Tabii..

A.U: Şimdi bütün pop müzik şarkılarının içine bir miktar sızmış durumda. Yeni şarkılar Arabesk'in izlerini taşıyor mu?
A.S:
Artık Türkiye de pop müzik kalmadı. O, Barış'ların, Cem Karaca'ların devrindeydi. Şimdi Arabesk, müziğin alt yapısı oldu.

A.U: Arabesk için yoz müzik diyorsun ama bir dönem sen de o tür müzik yaptın!
A.S:
Gençlik yıllarımda Arabesk'in bir zararı olup olamayacağını kestirmem mümkün değildi. Zamanla bu müziğin bizim müziğimize giderek zarar vereceğini düşünmeye başladım. Arabesk o günde yozdu, bu gün de öyle. Arabesk yaşam da yoz bir yaşamdır. Yoz yaşamdan bu ülkenin insanına hayır gelmez.

A.U: O nasıl bir yaşam oluyor?
A.S:
Başkalarının yarattığı ve seni oraya adapte ettikleri bir yaşam biçimi. "Anadolu'dan İstanbul'un varoşlarına yerleşenler başka bir kültürle karşılaştılar" gibi açıklamalar kolaycı yaklaşımlardır. O varoşlarda, arabesk onlara sunuldu. Onlar istemediler. Sonra dediler ki "Demek ki bizim böyle bir kültürümüz olması gerekiyor." Böyle bir oyuna geldiler . Bu oyundan bazı kahramanlar türedi. Varoş delikanlıları, omuzları düşük kabadayılar, mafya türedi o yapının içersinde. O toplum adına film çekenler çıktı, onlar adına türkücüler türedi. Varoşların delikanlıları çıktı. "Arabesk kültürü senindir, sahip çık" diye insanları kendi kültürlerinden vazgeçirdiler.

A.U: Sen de bir ara bu müziği yapmış olmaktan dolayı pişmanlık duyuyor musun?
A.S:
Ben o dönemde halkıma ihanet ettim. Bunu açıkça söylüyorum. Sonra vazgeçtim. Benim halkım bunu hak etmemişti. Benim halkım gecekondu da sürünmeyi hak etmemişti. O kültür varoşlarda, gecekondularda o insanları hala süründürüyor. Hala aç, hala sefil, hala yolları çamurlu. Hala seçimden seçime bir kulübe yapıp, seçim sonrasında kulübesinin yıkıldığı bir toplum bu. Her iktidar tapu vaat eder, oyları toplar, sonra gelip yıkar. Onlara, "Sizin kaderinizdir bu" diye" bu kültürün içine hapsedenlerin hepsi ihanet etmiştir. Onlardan birisi de benim.

A.U: Durumu fark edip...
A.S:
Evet ben çark ettim.

A.U: Dönek diyebilir miyiz sana?
A.S: Bunun adı döneklikse, döneğim. Yanlış yaptığımı, ihanet ettiğimi anladım.

A.U: Bu kara günü artık bir yana bırakalım ve geleceğe bakalım. Fazıl Say ile birlikte yeni bir çalışmaya başlayacakmışsınız.
A.S: Sonbahar'da Viyana Festival'inde birlikte bir konser vereceğiz. Fikir aslında Fazıl'dan çıktı. Veysel'in bir türküsünde ona eşlik etmemi istedi, sonra iş gelişti. Ben çok umutluyum. Piyano ile bağlamanın birlikteliği dünyaya yeni bir açılım olabilir.

A.U: Bunun için bir ön çalışma yapıyor musunuz yoksa doğaçlama mı yapacaksınız?
A.S: Evet. Önceden hazırlanmış bir şeyin tadı olmaz. Kısaca iki uçuk adamın sahnede nasıl uçacağını görecekler.

A.U: Milletvekili iken küçük kızların şarkı söylemesinin yasaklanmasından yana olduğunu söylemiştin. Şimdi televizyonda böyle bir program var...
A.S:
Bu çocukların üzerinden rant elde etmenin onları kullanmanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Okumaları gereken dönemlerde çocukları tuhaf kıyafetlerle sahneye atmak bana yanlış geliyor. Aynı şey eşcinsel şarkıcılar için de geçerli...

A.U: Biraz da siyasete dönelim istersen. Son günlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'ndaki Alevilerin çoğunluğu konusunda bir tartışma başladı. Bu konuda ne düşünüyorsun?
A.S:
Türkiye'de ne kadar parti genel başkanları hepsi Sünni. Şimdi "Bunlar neden Sünni mi?" diyeceğiz. İnsanların alt kimliklerinin tartışılması çok ucuz bir politika.