Tarihi 1 Mayıs 2020

AK Parti kendi doğrularından ders çıkartmalı

SALGIN sürecinde Türkiye'yi yöneten AK Parti'nin ve AK Parti'nin alternatifi olduğunu iddia eden CHP'nin hizmet anlayışını gördük.
Tüm ülke AK Parti yönetiminde yapılan sağlık yatırımlarının faydasını tecrübe etti. Hastanelerde en ufak bir sıkıntı yaşanmadı. Ne ilaç ne koruyucu malzeme; ne tedavi ne de hekim sıkıntısı çektik. Ayrıca neredeyse mükemmele yakın bir süreç yönetimine şahid olduk.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde sağlıktan eğitime, iletişimden ekonomiye kadar tüm sektörler üzerlerine düşen görevleri ufak tefek aksaklıklar haricinde eksiksiz yerine getirdi.
Öte tarafta CHP'nin yönettiği üç büyük şehir belediyesi var. Bu mukayeseyi yapmak AK Parti'ye haksızlık olarak gözükebilir. Ancak büyükşehir yönetimlerini yaklaşık bir yıl önce devralan CHP'nin iddiası büyük.
Hizmet anlayışlarını belediyelerde gösterip, bir dahaki seçimde belediyelerde oluşturdukları olumlu referansla tüm Türkiye'yi yönetme vizesi alacaklarını söylüyor CHP'liler. Zaten Ankara ve İstanbul büyükşehir belediye başkanları arasında şimdiden kim Cumhurbaşkanı adayı olacak rekabeti başlamış durumda.
CHP'li belediyeler ise süreç boyunca hizmet üretmek bir yana kriz, kaos, sansasyon ürettiler. Hükümet yardım yapmamıza izin vermiyor dediler, otobüs seferlerini durdurdular, salgın toplantılarına davet edilmedik yalanları söylediler, piyasanın iki katı fiyata mal ettikleri yardım kolileri için izinsiz bağış toplamaya kalktılar.
Fanatikleri bir kenara koyarsak hemen herkes hükümetin başarısını takdir ederken CHP'li belediyelerin beceriksizliğini ve sansasyon merakını eleştirdi. O zaman can yakıcı soruyu bir kez daha soralım; nasıl oldu da AK Parti yıllardır yönettiği büyükşehir belediyelerini kaybetti? Üstelik görevde bir yılını tamamlamadan havlu atmış, topluma iyiden iyiye bıkkınlık vermiş isimlere. Daha da somutlaştıralım;
İmamoğlu'nun böyle bir performans göstereceği sürpriz değildi. Keza AK Parti adayı Binali Yıldırım seçilse İstanbul'un icraata doyacağı da sır değildi. Peki ama nasıl oldu da İmamoğlu kazandı?
Bu soruya şimdiye kadar doyurucu bir cevap verildiğini düşünmüyorum. En sık tekrarlanan şey seçmene kabahat bulmak.
İstanbul'daki her krizden, sansasyondan, aksayan ulaşımdan, şovdan, kavgadan sonra seçmene dönüp açık veya örtük olarak "oh olsun" diyenler maalesef var.
Bunu resmi olarak AK Parti'yi temsil edenler söylemiyor ama toplumdaki genel hava bu yönde. Seçmene kabahat bulmak AK Parti'nin siyaset ilkelerine uymadığı gibi mantıklı da değil. Aynı seçmen AK Parti'nin salgın sürecindeki icraatlarını takdir ediyor, CHP'li belediyelerin şov, karmaşa, beceriksizliklerini de kıyasıya eleştiriyor. Demek seçmen takdir edebiliyor, kıymet biliyor, şovla hizmeti ayırt edebiliyor.
Şimdi filmi başa sarma, taze bir başlangıç yapma zamanı. İyi örnek de kötü örnek de apaçık meydanda.
Seçmenin tutumu da ortada. Salgın yönetiminde kazanılan siyasi ivmeyi kalıcı hale getirmek gerekiyor. Başarıya götüren, seçmenin takdirini kazanan adımlar iyi çalışılmalı. Aynı adımları siyasetin her alanında atmak için yol haritası çıkartılmalı.