SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 17 Şubat 2011

Bu ölüme gülüp geçemem

Haber geldi... Acıydı...
- Başımız sağ olsun kaptan...
- Ne.. Ne oldu.. Kime?..
- Gülgeç öldü. İsmail, bizim İsmail...
- Yapmaaa!
Aklım yitti hafızam doldurdu yerini. Hem de 30 yıl önceydi 30 saniye önceymiş gibi önüme, yüreğime sererek.
Cağaloğlu'ndayız o sıra. Tekmil gazete binası, cümle gazeteci milleti Babıali'nin bizce kutsal sınırları içindeyiz. Milliyet Gazetesi binasının 2. katında küçük bir koridorla ayrılmış mesafedeyiz Gülgeç ve biz. Biz dediğim istihbarat bölümü, muhabirler servisi yani. İşimiz gücümüz haber ama o sırada haber peşinde, yazımında değilsek hinliğe çalışıyor kafamız hep. Birine "zarf mı atacağız", bir arkadaşa "tezgâh mı" kuracağız, toplanıp fikir üretip, uygulamaya koyuyoruz.

Ekibe bak ekibe

Hadi bizler genç yaşında, hergele kadrosuyuz. Yaşını başını almış, basın âleminde efsane olmuş adamlar da bizimle suç ortaklığına dünden razı. Kimler yok ki aralarında; Altan Erbulak, Bedri Koraman, Turhan Selçuk, Haldun Taner, Halit Çapın, Mete Akyol... İşte o seanslardan biri. Telefon cihazının başına toplanıp sesi de dışarıya veren hoparlör kısmına basıp güya bir önemli yerden arayacağız Yusuf Başalan'ı.
Yusuf Abi o zamanın yurt haberler servisi şefi. Eski bir polis memuru ve daktilo yazma şampiyonu. Yassıada duruşmalarında "çabuk yazıyor" diye mahkeme notlarını ona tutturmuşlar. Bir kopya fazla yazıp onları merhum Abdi Bey'e (İpekçi) şavullamış, mükafatı mesleğinden istifa ederek gazeteye kadrolu eleman girmek olmuş.

Maliyeden mi?

Yurt muhabirleri 'yıldırım ödemeli basın' olarak telefonla haber geçtiklerinden hızlı yazsın ki az para ödensin diye o servise almışlar Yusuf Abi'yi. Giderek de yıllanmış, servisin başına şef olmuş. Lakin eski memur ya sarı zarftan, kamu kurumlarından adına gelen her evraktan, telefondan tedirgin her daim.
Plana son şeklini veriyoruz ki Polis Yusuf'u korkutalım.
- Maliye'den arıyoruz diyelim mi?
- Maliye'den aramak olmaz direkman içişlerinden arıyor gibi yapalım.
- Evet, eski polis ne de olsa daha çok ürker.
- "Yıllar sonra foyan meydana çıktı cezan kesilecek3 diyelim ödü patlasın.
Altan Erbulak diyor ki; - Hepimizin sesini tanır.
Başka birini bulun.
- Kim var ki sesini tanımayacağı?
Halit Çapın akıl ediyor:
- İsmail Gülgeç konuşsun.
O çok güzel şive yapar. Zaten Antepli hiç anlaşılmaz.
- Yahu İsmail komik çiziyor ama kendisi don yağı gibi adam.
Gelmez bu işlere.
Mete Akyol itiraz ediyor:
- Siz İsmail'in ne fırlama olduğunu bilemezsiniz.
Çağıralım, anlatalım.

Devlete ne eşinden işinden

Az sonra İsmail işi öğrenmiş, telefonun başına geçmiş arıyor Yusuf Abi'yi.
- Alo buyurun Milliyet Yurt Haber servisi İsmail beter otoriter bir sesle:
- Yusuf Başalan'ı bağlayın hemen!..
- Bu..Bu..Buyrun efenim kendisi görüşüyor...
- Yusuf Başalan sen misin?
- Evet kim arıyordu acaba?
- İçişleri örtülü dosyaları ikmaltemin- istihbarat birimi.
- Hııı!.. Şey... Buyurun!
- Yassıada nam mahkemeler sırasında, reis-i mahkeme, sanık, fail, şahit ve dahi bilumum münazara notlarını sen daktilo ettin değil mi?
- Eee... Şey... Görev gereği tabii.
- Kaç nüsha halinde redakte ettin, kaçını mahkeme kalemine teslim ettin? Zimmet-i şahsına özel kopye ayırdın mı?
- Eeeee!...
- Sana sordum kardeşim!
- Yani hani su filan dökülür, mürekkep uçar diyerekten yedekli yazardık hep.
- Soruma cevap ver Yusuf Bey.
Zimmete geçen evrak var mı?
- Hatıra diye şey ettiydim de, evden kaybo...
- O hatıralar matbuatın eline nasıl geçti?
- Yooo... Benim fikrim yokk... Var tabii de ...
Sonradan yani...
- Şimdi İstanbul Siyasi Şubesi'nden 4 sivil eleman gelip Sansaryan Han'a götürecek seni.
Casuslukla mücadele masasında 3 gün ifade vereceksin. Yanına atletdon-
Frenk gömleği alsan iyi olur.
- Aman efendim... Nasıl yani.. Eşim. Çocuklarım, gazete, yurt haber...
- Devlete ne senin eşinden çocuğundan?

Hep sır kaldı

Sonrası mı?.. Bize asla anlatmadı ama içerdekiler kıpkırmızı bir surat ve telaşlı koşmalarla o zamanın genel yayın müdürü Turhan Aytul'un odasına girdiğini söyledi.
Hiçbir zaman da sırrımızı açıklamadık korkudan. Çizgileri kadar kendi de mizah dolu, espri dolu sevimli kardeşimiz İsmail Gülgeç'i de hep takdir ettik. Onun yaptığı ve gülüp geçemeyeceğimiz tek şey ölümü oldu yani. Sevgiyle git İsmail'im,
huzur içinde uyu.