SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 11 Ekim 2010

Bu diyar baştanbaşa

Lise yıllarımdan beri folklorculuk kanıma işlemiş bir kere. Saçı sakalı ak etsek de, içimde bir tutku, bir coşku pınarı gibi çağıldaması bu yüzden.
Özellikle de Kafkas kültürü, şarkısı, türküsü, sazı, sözü, harsı örfüyle ilgi ve bilgi alanım. Böyle olunca Kars'ın vazgeçilmez çekiciliğine kapılmamam mümkün mü? İki de bir o kente gidişim. Bin dolu dost edinişim, yoluna, sokağına, kahvesine, caddesine, bayırına, düzüne meftun oluşum doğal sonuç.

O havalar
İçimin yandığı; geçen hafta eremedim, yetişemedim ne yazık ki.
Kafkas Üniversitesi konservatuar öğrencileri çok güzel bir konser verdiler, yetişemedim tüh!.. Oysa hem hocalara hem öğrencilere sözüm vardı. İlk etkinlikte, akordeonumla ben de sahneye çıkacak, Lezgi, Çeçen, Azeri, Çerkez havaları çalacaktım. Yine de uzaktan uzağa öğrendim olup biteni.
Konser sebebi, konserin kendisi kadar güzel bir sebepmiş. Bir süre önce mecliste düzenlenen törenle, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun elinden TBMM Üstün Hizmet Ödülü alan işadamı İsmail Aytemiz'e, bu defa da "Fahri Doktora" unvanı verilmiş Kafkas Üniversitesi'nde.

Kim bunlar
Önce "üstün hizmet ödülü kimlere verilmiş" diye araştırdım öğrendim. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve milletine uluslararası veya ulusal düzeyde üstün hizmetlerde bulunan, Türkiye'nin tanıtımı, yaşadığı bölgenin kalkınması ve gelişimine katkı sağlayan, halkın refahı, eğitimi, mutluluğu ve sosyal gelişimi için yararlı hizmetlerde bulunan vatandaşlarımız layık görülürmüş.

Çellodan bateriye
Sonra da bir iş adamını fahri doktor yapan etkenlerin ne olduğunu sordum bizim Karslı öğrenci çocuklara. Dediler ki: "Abi, 'İsmail Ağa' deriz biz kendisine. Baba adamdır, sıcakkanlı sevecen, paylaşımcı adamdır.
Konservatuarımızı hem bina olarak ihya etti hem de içini donattı. Piyanolar, kemanlar, çellolar, diğer yaylı, nefesli, vurmalı çalgılar, ritim aletleri ve daha bin türlü gereksinimi çözdü. Kafkas Üniversitesi çok şey borçlu kendisine."

Askerden sonra

Merak ettim böyle bir iş adamını. Aradım, "Seni yakından bir tanıyayım ağam. İn misin cin misin?
Kazandığını doğup büyüdüğü topraklara geri getirip yatırım yapan fazla iş adamı yokken, senin derdin ne bakayım?"
dedim. Uyarına getirdik, buluşup 2 saate yakın sohbet ettik sonunda. Çok ilginç bir şey öğrendim hayatıyla ilgili.
Onun ağzından nakledeyim siz de şaşırın: "Kars'ta esnaf çocuğu olarak doğup büyüdüm.
Çalışmam gerektiği için üniversite okuyamadım askere gittim. Askerlikten sonra daha 23 yaşımdayken bir heykel atölyesinde işe başladım. Kısa zamanda ustalaşıp işin sahibi de oldum. O zaman 67 vilayet vardı Türkiye'de. Ben bunlardan 53'ünü 3 yıl içinde gezip bu illerden hepsine, ayrıca 480 ilçe ve köy okuluna Atatürk büstü yapıp yerleştirdim."

Helal sana ağam

Sonradan ufak çaplı petrol işine girmiş, evlere yakıt dağıtarak başlayıp büyütmüş büyütmüş kocaman şirketler gurubuna dönüştürmüş işi. Ulaştığı noktada neler eder, ne alır ne satar o ekonomi servislerindeki meslektaşlarımızın ilgi alanı. Ben, 23 yaşında bir delikanlıyken memleketi boydan boya gezip Atatürk büstü yapıp diken bir adamın geldiği yeri ve günleri unutmayışını. Eğitime, kültür sanata, özellikle de yöresinin her bir derdine pansuman olmasını sevdim, ilgilendim. Sonra da sevgiyle kucakladım elini sıktım.
Ayrılırken dedim ki; "Helal sana İsmail Ağa. Kalıbının adamıymışsın. Helal sana."