
Kulak kabartıp dinleyeceğiz o konuşmaları. Müstakbel muhabbetlerden biri şöyle gelişecek mesela:
- Metin Göktepe aslında duvardan düştü...
- Deme...
- Daha güzel fotoğraf çekeyim, geniş kadraj yapayım diye duvara çıktı...
- Çıkınca da tabii...
- Ayağı kaydı, aşağı düştü, küüüt!
- Vah vah vaaah!.
- Öyle oldu işte...
- Peki duvar nerede?
- Dağa kaçtı...
- Dağ nerede?
- İnek içti...
- Hadi be o öyle değil. Sen benimle dalga geçiyorsun.
- O zaman doğrusunu sen söyle...
- Metin Göktepe sandalyeden düşüp öldü...
- Yok artık, sandalyeden düşen ölür müymüş yav?
- Ecel gelmiş cihane derler oğlum...
- Metin'e ecel nasıl gelmiş?
- Basbayağı gelmiş. Yorulmuş, şurada bir soluklanayım diye kasap dükkânı önündeki boş sandalyeye oturmuş...
- Eeee?..
- Meğer sandalyenin bir ayağı kısa değil miymiş?
- Kısa mıymış?
- Kısaymış.
- Sonra?
- Tabii muvazene temin edilememiş...
- Hıı?
- Denge yani, sağlanamamış. Sandalye cırt bi kaymış, Metin de üstünden bıraaam diye yere.
- Hiiiy!..
- Kafayı da çarpınca...
- Kim söyledi bunu?
- Orhan Coşanlar.
- Pardon çıkaramadım ismi?
- O zamanın emniyet müdürü
- Orhan Taşanlar mı demek istiyorsun?
- Canım Coşanlar, Taşanlar hepsi aynı kapıya çıkar...
- Amma da talihsizlik yahu...
- Mukadderat...
- Birileri de "polis dayağından öldü" dedilerdi...
- Olur mu öyle şey?
- Polis adam dövmez mi?
- Dayaktan öldürmez...
- O dayağına bağlı. Ters bir yerine vurursun, kan devaranı kesilir falan...
- Deveran mı kesilmiş Metin'de?
- Yok, bileti kesilmiş!
- Ne bileti?
- Eyüp Spor Salonu'nda öldüydü ya.
- Biliyorum...
- Girişte "Ben Metin Göktepe Gazeteciyim" deyip bedava girmek istemiş maça.
- Girememiş mi?
- Yok! Sarı basın kartı yok diye biletini kesmişler...
- Ne maçı varmış ki o gün?
- Söyledilerdi unuttum. Devamlı maçlardan biriymiş.
- !!!!!
- Sinemada matineler devamlı olur ya öyle işte.
- Ama bazı polisler amirler yakalandı. Yargılanıp hüküm bile giydiler.
- Evet, oldu bazı yanlışlıklar. Ahmet Bey de geçen gün vefat etti nitekim.
- Ahmet Bey kim?
- Avukat Ahmet Ülger Bey. Evinin kapısında ölü bulundu...
- Bu mevzuyla ne alaka şimdi?
- Metin Göktepe'yi döverek öldürdüğü belirlenen polislerin avukatlığını yapmıştı.
- Öyle mii?
- Tabii. Hatta "Bu dava aslında basınla devlet arasındadır" diye mükemmel bir özlü sözü vardır.
- Aslan gibi adam da gitti ha?
- Eee n'aparsın, her canlı ölümü tadacaktır.
- Şiir gibi konuştun valla
- Yok, şiir gibi konuşan başkasıydı.
- Kimdi?
- Can Baba'ydı...
- Can Baba?
- Can Yücel yani. Metin Göktepe için bir şiir yazmıştı.
- Aklında mı?
- Yok, İnternet'te gördüm. Dur bulup okuyayım sana...
- Oku bakiiim!
- Şiirin adı " Metin'e metin bir metin"...
- Adını bırak, kendisini oku...
- "Metin'in kafasında bir darp var Polis karakolundan morga kadar Mosmor Bir darbe var yüreğimizde beynimizde Soruyor bir işaret fişeği Biz ölerek mi yaşamayı öğreneceğiz hâlâ..."
- Güzelmiş hakikaten...
- Daha da güzeli var...
- Neymiş o?
- Metin de öldü, Can Baba da öldü ama adları yaşıyor bak...
- Haklısın...
- Öldürenler, sessiz kalanlar, tezgah kuranlar, kıvırtanlar, yamultanlar, aldatanlar, taşanlar, kuduranların adı bile anılmıyor.
- Normal değil mi, adamlar bu konuda isimleri hiç geçmesin adları bu işe karışmasın istemişlerdi zaten.
- Hi hi hi hiii!
- Ne güldün kanka?
- Haline güldüm...
- Benim halime mi?
- Şu dünyanın haline güldüm.
- Ne varmış halinde?
- Eşkıya dünyaya hükümdar olmuyor...
- Neresi komik bunun?
- Metin Göktepe kısmı mesela. Aklıma geldi güldüm.
- Af buyur ama valla kavrayamadım...
- Bak biraderim. Metin Göktepe aslında damdan düştü!..
- Aaaa!..
- Damdaaan düştü bir Metin...