Tarihi 1 Kasım 2016

Çöpe giden film

DigiTurk'te önceki gün ilginç bir film izledim. Werner Herzog yönetmeniydi, 2015 yapımıydı. Başrollerde dünyaca ünlü film yıldızı Nicole Kidman vardı. 1890'lı yıllarda Osmanlı topraklarına gelen bir İngiliz kadını canlandırıyordu.
Nicole, rolü gereği, o zamanlar vilayetimiz olan Mısır, Suriye, Arabistan'da araştırmacı, şair, yazar sıfatıyla adım atmadık yer bırakmıyordu. Sahte bir izin belgesiyle geziyordu.
İngilizler'in Kahire'de Arap Bürosu adı altında bir istihbarat merkezi vardı.
Lawrencelere kadar en önemli ajanlar buralarda çalışırken, o araştırmacı kadın İngilizler'in girmeye korktuğu çöldeki bedevi aşiretlerin hepsine korkusuzca ulaşmayı başarıyordu. Londra'ya "Suud Ailesi'ne yatırım yapın, kazanırsınız" diye baskı yapıyor, hangi bedevi aşiretlerin en kolay şekilde kullanılacağını raporluyordu. Kadın casus Gertrude Bell'in hayatını anlatan filmin finalinde "Ortadoğu haritalarının çiziminde büyük rolü var" diye yazılıyordu.
Osmanlı'yı parçalayanlardan İngiliz casus Lawrence ile de sık sık buluşuyor, filmin sonunda Kahire'de deve üzerinde İngiltere Başbakanı Churchill ile poz veriyordu.
Lawrence filmde "Tanrı varsa İngiltere'yi asla affetmez" diyordu. Ektikleri fitne tohumu ve yaptıkları katliamların, akıttıkları Müslüman kanının şiddeti konusunda bir itiraftı bu. Kral Suud'un taktığı "Çöl Kraliçesi" ismini alan filmde kadın casus Gertrude Bell bir kahraman olarak gösteriliyordu. Film "Gertrude Bell hala Arap kadınlar arasında MÜMİNLERİN ANASI olarak adlandırılır" diye bitiyordu.
15 Temmuz başarılı olsaydı, gelecekte "PENSİLVANYA'NIN BABASI" diye bir kahramanlık filmi daha çekecekti Holywood.
O Holywood İngiliz kadın casus Gertrude Bell'i "Arapları özgürlüklerine kavuşturan kahraman" diye takdim ediyordu.
Ancak bugün baktığımızda Osmanlı'dan koparılan o bölgelerde asla özgürlükler yoktu. İngiliz ve Amerikan şemsiyesi ile korumaya alınan manda Krallıklar, yanlış yaptığında indirilen maşalar ve yeryüzünün en BÜYÜK MEZARLIĞINA döndürülen bir ORTADOĞU vardı. Milyonlarca insanın fitne ateşiyle altına gömüldüğü topraklardan fışkıran petrol uğruna yapılan katliamları, bir kahramanlık abidesi olarak sunmakta pek mahirdi Holywood. Adamlar dünyada her türlü fırıldak ve filmi çevirdiği için haliyle Holywood filmleri de çok önemliydi onlar için. Rahmetli Özal zamanında bir milletvekili "Holywood filmleri beyin yıkayarak toplumumuzu felç ediyor" diye mecliste yasa tasarısı sunmuştu. Baskan Bush'a, rahmetli Özal'ı telefonla aratacak ve "Aman dokunmayın filmlerimize" dedirtecek kadar önemliydi Holywood senaryoları. İngiliz casusu Gertrude Bell'i "Müminlerin anası" ilan eden, 15 Temmuz gecesi Büyükada'da Henry Barkey ve Graham Fuller gibi CIA ajanlarını ağırlayanları "Pensilvanya'nın Babası" olarak tanıtmaya hazırlanan bir kafa vardı karşımızda. Senaryolar hazırdı, bilgi çoktu adamlarda. Tam 50 ülkede aylık anketler yapıp CIA merkezine, hatta senaristlere taşıyacak kadar büyük oynayanlar vardı karşımızda.
Sigara alışkanlıklarından, evlenme-boşanma oranları ve nedenlerine, hatta ne yediğimiz içtiğimize kadar anketlerle genlerimizi çözüyorlardı. İçimizde Amerikan elçiliği, İngiliz sevgisi uğruna anketör olan çoktu.
Cumhuriyet Halk Partisi bile işi gücü bırakmış, Washington ofisinden mail atıp "Bugün Hillary Clinton'un seçim kampanyasına katılıyoruz" diye mesajlar yolluyordu. Artık ABD başkanlarının seçim kampanyalarına koşan Türk partileri vardı memleketimizde.
Dün de Cumhuriyet gazetesinin önüne desteğe koşmuş aynı CHP... "Ben yüzünüze başka arkanızdan başka konuşmam" diyordu Şubat 2016'da operasyonla karşılaşan bir isim. "Cumhuriyet Gazetesi'nde FETOCULUKTAN KÜRTÇÜLÜĞE kadar herşey serbest ama CHP milletvekili olarak yazı yazmam yasak" diye haykırıyordu. O isim CHP İzmir milletvekili ve Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Balbay'dı.
"FETOCU-PKKCI'ları barındırıyor" diyen ve kovulan kendi milletvekilleri için koşmamışlardı Cumhuriyet gazetesine... Ama Hillary Clinton'un seçim kampanyalarına ayıracak vakitleri çoktu.
Amerikan elçisi ile hasbıhal toplantıları için de zamanları çoktu. Acaba Kemal Bey, o toplantılarda "Yahu Artvin gezimde bana saldırı oldu. Ardından sen de çok gezdin Artvinlerde... Kulağına bir şey geldi mi John" diye sordu mu elçiye bilmiyorum.
Bildiğim bir şey var; "Pensilvanya'nın Babası" filmi ellerinde kaldı. Çöpe attı bu MİLLET!