Samimi tövbe günah temizler

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 25 Mayıs 2018 Güncelleme 25 Mayıs 2018, 01:02
Samimi tövbe günah temizler

İÇİNDEKİLER

Tövbe, Allah Teâlâ'nın, günah işleyen insanların, işledikleri günahlardan kurtulmaları için onlara tanıdığı bir imkandır. İnsan ne kadar çok günah işlerse işlesin ümitsizliğe düşmemeli, Allah Teâlâ'nın ona tanıdığı bu imkandan yararlanmalıdır. İnanan insan Allah'tan ümit kesmez. Allah'ın rahmetinden ancak inanmayanlar ümit keserler. Suyun kiri temizlediği gibi samimi tövbe de günahları temizler. Yeter ki insan işlediği günaha pişmanlık duyarak onu terk etmiş ve bir daha onu yapmamaya karar vermiş olsun.
Allah Teâlâ'nın kullarına sonsuz merhamet ve şefkati vardır. Onların günahkar olarak huzuruna gelmelerini istemez. Bunun için tövbe edip günahlardan arınmalarını ister. Bakınız Kur'an-ı Kerim'de ne buyuruyor: "Ey müminler, hep birden Allah'a tövbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz." (en-Nûr, 24/31) Ayet-i Kerime'nin kurtuluş için gösterdiği yol, kadın, erkek inanan herkesin kusur ve kabahatlerinden tövbe ile Allah'ın yardımına sığınıp emirlerine özen ve dikkat göstermektir.
Diğer taraftan tövbenin nasıl olacağını bildirmek üzere de:
"Ey müminler! Nasûh (samimi) bir tövbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde (kıyamet gününde) Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar." (et-Tahrîm, 66/8) Ayet-i kerime'de "Nasûh, tövbe ile tövbe etmemiz isteniyor. Nasûh, çok öğüt veren" demektir. Çok öğüt verici olarak nitelenen tövbe sahibine günahı bırakmasını öğütleyen onu günahtan kurtaran sadık ve samimi bir tövbe demektir. Günahı bırakmadan yapılan tövbe, tövbe değildir. Hz. Ömer Nasûh tövbesini şöyle tanımlamıştır: "Nasûh tövbe, günahtan tövbe edip, o günaha bir daha dönmemek veya dönmek istememektir." Kimin Tövbesi Makbuldür?
İnsanın işlediği günahlar iki kısımdır.
Bir kısmı içki içmek gibi kul hakkı ile ilgili olmayan yalnız Allah'a karşı işlenmiş günahlardır. Bu gibi yalnız Allah hakkı ile ilgili olan günahlardan tövbe etmek için üç şartın yerine getirilmesi gerekir.
Bunlar: a) Günahı terketmek b) Yaptığına pişmanlık duymak c) Bir daha yapmamaya karar vermek.
Günahı terketmeden yapılmış olan tövbe ile yine günaha pişman olmadan ve aynı günahı bir daha işlememeye karar vermeden yapılan tövbe, tövbe sayılmaz.
Günahın diğer bir kısmı da hırsızlık yapmak gibi insan hakkı ile ilgili olan günahtır. Hırsızlık yapmak günahtır, çünkü Allah Teâlâ bunu yasaklamıştır.
Bu gibi günahlardan tövbe etmenin, yukardaki şartlara ilveten bir şartı daha vardır ki, o da hak sahibine hakkını vermek veya ondan helalık almaktır.
İşte işlenen günaha göre şartlarına uyarak yapılan tövbe makbul olur ve Allah Teâlâ böyle tövbe edeni bağışlar.
Bir defasında Hz. Ali, bir bedevinin:
"Ey Allahım senin beni bağışlamanı diliyor ve sana (günahlarımdan dolayı) tövbe ediyorum" dediğini işitmişti de ona:
"Ey kişi, tövbede dil çabukluğu yalancıların tövbesidir" demişti. Adam:
"O halde tövbe nedir?" diye sorunca, Hz.
Ali: "O tövbenin altı özelliği vardır: Geçmiş günahlara pişmanlık duymak, (vaktinde ve zamanında yapılmayan) farzları (kılınmayan namazlar ile tutulmayan oruçları) iade etmek, haksızlık yaptığı kimsenin hakkını vermek, düşmanlarla helallaşmak, bir daha o günaha dönmemeye azmetmek ve nefsi günahla büyüttüğün gibi Allah'a itaatte eritmek ve ona günahların tadını tattırdığın gibi itaatın hazzını tattırmaktır" dedi.
Allah Teâlâ günahkar olanların O'na yönelmesinden, O'ndan af ve bağış dilemesinden büyük sevinç duyar, Peygamberimiz bunu çarpıcı bir örnekle şöyle bildiriyor:
"Kulunun günahlarına tövbe etmesinden dolayı Allah'ın sevinci, sizden birinizin ıssız çölde devesi ile giderken, onu üzerindeki yiyecek ve içecekle birlikte elinden kaçırması üzerine bir ağaç altına gelerek ümitsiz (ve bitkin) bir halde yaslanıp yattığında devesini yanı başında görmesi üzerine, devenin dizginini tutarak sonsuz sevincinden (Ey Allahım, Sen Rabbimsin ben de senin kulunum diyecek yerde) yanlışlıkla, "Allahım, sen benim kulumsun, ben de senin rabbinim" dediğindeki sevincinden daha çoktur." (Müslim, Tevbe, 1)
Hz. Ömer anlatıyor:
Peygamberimizin huzurlarına (Havazin Kabilesi'nden) bazı esirler gelmişti. Esirler arasında emzikli bir kadın vardı. Çocuğunu kaybetmişti. O kadın göğsüne biriken sütü sağıyor, çocuklara veriyor, emziriyordu. Bu kadın esirler arasında çocuğunu bulunca hemen alıp sinesine bastı ve derin bir şefkatle çocuğunu emzirmeye başladı. Bunu görünce Peygamberimiz bize:
"Şu kadının çocuğunu ateşe atacağını sanır mısınız?" buyurdu. Biz:
"Hayır, atmaya gücü yettiği sürece atmaz" dedik. Bunun üzerine Peygamberimiz:
"İşte Allah Teâlâ kullarına, bu kadının çocuğuna şefkatinden daha merhametlidir" buyurdu. (Bûharî, Edeb, 18)

Bir adağın geçerli olması İçin gerekli şartlar nelerdir?
Adanan şey bir ibadet çeşidi olmalıdır. İçki içmeyi, bir kimseyi dövmeyi veya kötülük etmeyi adamak adak sayılmaz.
Adanan şey farz veya vacip cinsinden bir ibadet olmalıdır. Namaz, oruç, hac, sadaka, kurban gibi ibadetler adak olur. Hasta ziyaret etmek, camiye girmek ve mevlid okutmak gibi davranışlar sevap ise de bunlar adanmaz.
Adanan şey adayana önceden farz veya vacip olmamalıdır. Vakit namazları, ramazan ayı orucu, farz olan hac ve vacip olan kurban gibi ibadetler adanacak olursa, bunlar zaten kişinin yapmakla yükümlü olduğu ibadetler olduğu için geçersizdir. Çünkü adak, kişi üzerine gerekli ve vacip olmayan hayırlı bir işi kendisine vacip kılarak "yapayım" diye üzerine almasıdır.
Farz ve vacip olmayıp yapılıp yapılmaması serbest olan şeyler adanmaz. Çünkü adanacak şeyin cinsinden farz ve vacip olması gerekmektedir. Bir Cuma günü Peygamberimiz hutbe okuduğu sırada birisinin ayakta durduğunu gördü. Bu adamın niçin ayakta durduğunu sorunca: Ayakta durmak, oturmamak, güneşte durmak, gölgelenmemek ve kimse ile konuşmamak üzere oruç tutmayı adamıştır, dediler. Peygamberimiz: "Bu adama söyleyin, konuşsun, gölgelensin, otursun ama orucunu tutsun" buyurdu. (Müslim, Nüz˚r, 4) Türbeleri ziyaret etmek, mum yakmak, bez bağlamak, horoz-tavuk, şekerhelva dağıtmak gibi adakların da dinde yeri yoktur.

BİR AYET
"De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızı haber verecektir."

SORU-CEVAP
"Müslümanın müslüman üzerinde beş hakkı vardır: Selamı almak, hastayı ziyaret etmek, cenazeyi takip etmek, davete icabet etmek ve aksırana Allah merhamet etsin demektir" (Buharî, "Cenaiz", 2).

BİR DUA
"Ey Rabbim! Bana ve anama-babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme ilham eyle ve rahmetinle, beni iyi kulların arasına dahil et" (en-Neml 27/19).

PROF.DR.ALİ KÖSE