Üniversitede taciz skandalları!

Artık kadınlar da erkeklerle aynı haklara sahip, kadınların da istedikleri gibi giyinebiliyor, çalışabiliyor, aşk yaşayabiliyor. Oysa ki durum hiç de sanıldığı gibi değil.

takvim.com.tr
takvim.com.tr
Üniversitede taciz skandalları!

Habertürk.com Eğitim-Sen Üniversite Temsilcisi Zeynep Yıldırım ile, gelinen noktayı ve yapılması gerekenleri konuştu.

Günümüzde kadın sorunundan konuşmak, kadın-erkek eşitsizliğini hatırlatmak oldukça zorlaştı. Çünkü artık kadınların da erkeklerle aynı haklara sahip olduğundan, kadınların da istedikleri gibi giyinebildiklerinden, çalışabildiklerinden, aşk yaşayabildiklerinden dem vurarak konunun üstü kapatılıyor. Oysa ki durum hiç de sanıldığı gibi değil. Bu özgürlüklere sahip olduğu sanılan kadınlar "istedikleri gibi" bir yaşam sürmeye çalıştıkları anda, özgürlüğün boyutundan tahrik olan erkeklerin tacizlerine maruz kalıyorlar.

Kadınlar özgürce giyinemiyor çünkü sözlü ve fiziksel tacize maruz kalıyorlar. Belli bölgelerde daha açık giyinebilen, ama bazı yerlerde 'usturuplu' giyinmek zorunda kalan kadınlara, "artık özgürce giyinebiliyorsunuz ya işte" deniyor. Ama tacize ya da tecavüze uğrayan kadın, 'kıyafeti tacize uygunsa' erkeğin eyleminden dolayı suçlanabiliyor. Çoğunlukla erkeklerin bulunduğu ortamlarda çalışan, erkek işi olarak kabul görmüş işleri meslek edinen kadınlar hem aile içinde, hem işyerinde, hem toplumda baskı ve şiddet görüyor.

Son zamanlarda özellikle eğitim kurumlarından gelen taciz haberleri tüyler ürpertici. Birçok üniversite, ilköğretim okulu ve lisede taciz iddiaları bitmiyor. Soruşturmaların üzeri örtüldükçe, şikayetçi olanlar susturuldukça, bu olayların arkası kesilmiyor.

Türkiye'nin köklü eğitim kurumlarından birinin yurtlarında kalan iki erkek öğrencinin, yaşça küçük iki kız öğrenciyi taciz ettikleri iddiası ortalığı karıştırmış, geçen öğretim yılının sonunda bu olayı açığa çıkarmaya çalışan birçok öğretmenin görevine son verilmişti.

Gaziantep'te bir meslek lisesinde geçtiğimiz aylarda duyulan taciz skandalının ardından, 4 yıl önce bir skandalın daha yaşandığı ortaya çıktı...

Geçtiğimiz günlerde, Sakarya Üniversitesi'ndeki 2 kız öğrenci, üniversitedeki bir doçentin kendilerini taciz ettiklerini iddia ederek rektörlüğe dilekçe verdiler. Bu olayla ilgili soruşturma da sürüyor.

Taciz vakalarını, bir de soruşturmaların ve davaların takipçisi olan Eğitim-Sen'den dinledik. Hem üniversitedeki, hem ilköğretim okulları ve liselerdeki kadın temsilcileriyle yaptığımız söyleşiler ortaya çıkardı ki, amir-memur, öğretmen-öğrenci, ya da aynı statüdeki çalışanlar arasında yaşanan tacizler Türkiye genelinde çok ciddi boyutlara ulaşmış.

Eğitim-Sen Üniversite Kadın Temsilcisi Zeynep Kıvılcım'la, bu konudaki gelişmeler, bu noktaya gelinmesinin nedenleri, Eğitim-Sen olarak yaptıkları ve yapacakları çalışmalarla ilgili konuştuk. İşte Kıvılcım'ın aktardıkları:

ÜNİVERSİTELERDE TACİZ CİDDİ ORANDA VAR

"Hiyerarşinin olduğu her ortamda mutlaka taciz olanakları artar. Üniversitede de çok çeşitli hiyerarşiler var, öğrenci-öğretim üyesi, öğretim üyesi-asistan, asistan-öğrenci, idari çalışan-öğrenci gibi… Birbirini kesen hiyerarşiler ortamı üniversite, bu yönüyle tacize imkan tanıyor. Türkiye'de tacizle ilgili sınırlı araştırma var. Hepsi de bunun ciddi bir yüzdesi olduğunu gösteriyor.

MAĞDURLAR YAŞADIĞI ŞEYİN TACİZ OLDUĞUNDAN EMİN OLAMIYOR

"Mağdurlar bile taciz olduğundan emin olamıyor yaşadığı şeyin. Karşısındakinin davranışından rahatsız olduğunu biliyor o kadar. O kişi hakkında bir şey yapılması gerektiğini, iç dünyasında yerli yerine koyamıyor. Bir de seyirci kesim var. Mesela bir öğretim görevlisi öğrenciyi sadece kadınlığı nedeniyle aşağılıyor. Komik bir şeymiş gibi yapıyor, espri yapıyor ya da cinsiyetçi fıkralar anlatıyor mesela, izleyiciler de gülüyor. Farkındalık sorunumuz var. Kantinde, derste, fark etmiyor, çevrenin müdahil olma eksikliği var. Fark etmeme, özel alanda olduğunu düşünme, ne yapacağımız bilmeme, ve tacizin normalleşmesi bunlara sebep oluyor.

"Bu konuda genel bir çalışma eksikliği var. Disiplin yönetmeliğinde suç olarak tanımlanmış bir takım fiiller var. Neredeyse nefes almak bile suç, ama taciz kendi başına suç sayılmıyor. Tecavüz en ağır suçlardan örneğin, ama tacizi tanımlamıyorlar. Bakış, söz, fiziksel taciz soruşturma komisyonunun değerlendirmesine bağlı kalıyor. Tanımlamalar, bilmemiz ve anlamamız açısından da önemli. Disiplin Yönetmeliği'nde yok, biz olması için uğraşıyoruz. Bu tür suçlar daha farklı ele alınmalı, şuan ki durumda soruşturmasından ifade alma usullerine kadar böyle hassas durumlarda uygun değil. Mağdurun suçunu iletmesi, ifadesinin alınması disiplin yönetmeliğinde, ama tacizi es geçiyor, herhangi bir suçmuş gibi alıyor."

ÜNİVERSİTEYE GİRİŞTE TAAHHÜT İMZALANMASI LAZIM

"Bu konuyla ilgili, üniversitelerin taahhüt hazırlaması lazım. "Fakültemde şu şu fiilleri taciz olarak kabul ediyorum. Bu davranışları suç olarak kabul edip, cezalandıracağım, sessiz kalmayacağım" diye taahhüt imzalatması lazım üniversiteye girenlere. Yurtdışında bir çok üniversitede var bu, websitesine koyuyor, kaydolan öğrenciye imzalatıyor. Türkiye'de bu konuda resmi girişim Sabancı ve Boğaziçi Üniversiteleri'nde başladı. Ama bu taahhütname olduğunda da şikayet edilecek bir yer lazım. Cezalandırma yolunda somut bir yöntem gerekiyor. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dekanlığı da, öğrencinin talebi doğrultusunda bu konuyla ilgili bir komisyon kurdu.

"Sabancı ve Boğaziçi'nde yapılan anketleri kendimize örnek alarak biz de bir anket yaptık. Ve ortaya çıktı ki yabancı kadınlar daha fazla tacize uğruyor çünkü "kolay kadın" imajı var. İşin garibi, ankete göre kadın öğrencileri tacizleriyle en fazla mağdur edenler öğretim üyeleriyken, böyle bir durumda ilk kime gidip danışırsınız sorusunun cevabına da çoğunluk öğretim üyeleri diye cevap vermiş. Çünkü başka bir şikayet merci yok."

KADIN SEKRETERLERİNİN ÇOĞU ERKEK

"Bir de Ankara'da bir arkadaşımız var, Eğitim-Sen üyesi, araştırma görevlisi. Eşcinsel olduğunu açıkladıktan sonra sözleşmesi imzalanmadı, bu çok daha ağır bir ayrımcılık.

Eğitim-Sen'in bu konuda hassasiyeti var, çalışmalara ağırlık veriyor. Fakat sendika da birçok noktada erkek kalıyor. Yönetim kadrosunda kadınlar var, kadın çalışmaları yapıyoruz ama, garantimiz yok. Kadın sekreterliği kaldırılabilir mesela her an, böyle bir eğilim var. Her zaman mücadele etmek gerekiyor. Sendikanın %50'si kadın olmasına rağmen, hala tüzükte kota yok. Yönetimdeki kadın yüzdesi de az. Kadın sekreterlerinin çoğu erkek. Mesela 8 Mart dergisi çıkarıyoruz biz, orada bir arkadaşımızın yazdığı yazıdaki 'feminist' kelimesini çıkarmışlar, bu kelimeye böyle bir sansür uygulamışlar! Sürekli bir basınç lazım, yoksa ataerkil sistem eski şeklini alır. Mevzi kazandık diye güvenmemek gerekiyor.

"Üyelerimiz mağdur olursa, yani tacize uğrayan üye yardım talep ederse, bu konuda hukuksal destek sağlanıyor. Sürgün gibi cezalar sağlanabiliyor. Aslında kopya çekmek nasıl yasaksa, taciz de o şekilde yasak olmalı, ayrı bir yeri olmalı. Toplumsal cinsiyet çok ciddi bir sorun.

"Soruşturma sırasında mahremiyet de önemli, disiplin soruşturması, tebligat gibi olmamalı. Özel bir kurum, yönetmelik olmalı."

TACİZ HEP VARDI, ARTIK KONUŞULUYOR

"Taciz aslında hep vardı ama konuşulmuyordu. Önce konuşulması gerekiyor, cinsellik üzerine çok fazla baskı var, bunun ortadan kalkması gerekiyor. Çocuk eğitilmeli bu konuda, vücudunun sınırları nedir, ne normaldir, ne değildir. Çocuk tacize uğradığında Adli Tıp'ta bir sürü muayeneden geçmesi gerekiyor mesela, dolayısıyla veliler istemiyor, çok yıpratıcı bir süreç çünkü.

"Bu sorunu çözmek için öncelikle gündem yapmalıyız. Farkındalık önemli, herkesin bu konuda bir hikayesi var, ama ciddiyetini bilmiyor. Anket yapmaya çalıştığımız bir sürü öğrenci "Bizim üniversitede böyle bir şey mi var ki?" diyor… Duyarlı üniversitelerde yapılabiliyor, Sabancı ve Boğaziçi gibi… Eğitim-Sen'in çok fazla şubesi var, ama konuşulmuş bir taciz olayı yok."