İstiklalin şairinden ölümsüz dizeler: Çok sevilen 10 Mehmet Akif Ersoy şiiri
Vatan sevgisini dizelerinde işleyen Mehmet Akif Ersoy yalnızca bir şair değil aynı zamanda milletin ortak vicdanı ve sesi olmayı başarmış güçlü bir fikir insanıydı. Hayata ve insana bakışının merkezinde İslam inancı yer alırken din onun için tartışmasız ve vazgeçilmez bir değerdi. Ersoy vatan ve iman aşkını kelimelere dökerken yaşadığı dönemin acılarını, umutlarını ve mücadelesini mısralarında ölümsüzleştirdi. Aradan geçen uzun yıllara rağmen onun kaleminden çıkan dizeler bugün hala aynı etkiyle okunuyor. İşte Mehmet Akif Ersoy’un hafızalara kazınan 10 unutulmaz şiiri…
Vatan sevgisini dizelerinde güçlü bir dille işleyen Mehmet Akif Ersoy yalnızca bir şair değil milletin vicdanını yansıtan önemli bir fikir insanıdır. İslam inancı onun hayat anlayışının merkezinde yer alır. Ersoy, yaşadığı dönemin acılarını ve mücadelesini mısralarıyla ölümsüzleştirmiştir. Aradan geçen yıllara rağmen dizeleri bugün hala aynı etkiyle okunur.
(AA)
MEHMET AKİF ERSOY'UN KALEMİNDEN EN SEVİLEN 10 ŞİİR
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
"Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!Gökten
Ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana."
(AA)
ZULÜMÜ ALKIŞLAYAMAM
"Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! ...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?"
(AA)
BÜLBÜL
"Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı;
Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdîyi sarmıştı.
Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl...Bu
İstiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl.
Muhîtin hâli "insâniyyet"in timsâlidir, sandım;
Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neler andım!
Taşarken haşr olup beynimden artık bin müselsel yâd,
Zalâmın sînesinden fışkıran memdûd bir feryâd,
O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu:
Ki vâdîden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu.
Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi:
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûyâ Sûr-i Mahşer'di!"
(AA)
AĞLARIM AĞLATAMAM
"Bana sor sevgili kâri', sana ben söyleyeyim,
Ne hüviyette şu karşında duran eş'ârım:
Bir yığın söz ki, samimiyeti ancak hüneri;
Ne tasannu' bilirim, çünkü ne sanatkârım.
Şi'r için "gözyaşı" derler; onu bilmem, yalnız,
Aczimin giryesidir bence bütün âsârım!
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!
Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa;
Oku, zîrâ onu yazdım, iki söz yazdımsa.
Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim,
İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim.
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.
(AA)
ADAMLIĞIN YOLU NEREDENSE BUL DA GİRMEYE BAK
"Nasihatim sana: Her şeyle iştigali bırak;
Adamlığın yolu neredense, bul da girmeye bak.
Adam mısın: Ebediyyen cihanda hürsün, gez;
Yular takıp seni bir kimsecikler sürükleyemez.
Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere;
Küfür savurma boyun kestiğim semercilere"
(AA)
ATİYİ KARANLIK GÖREREK AZMİ BIRAKMAK
"Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak.
Dünyada inanmam, hani görsem de gözümle.
İmanı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'
Davransana… Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümidin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye'se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan.
(AA)
KISSADAN HİSSE
(AA)
Hakk-ı hayatın senin ey Müslüman!
Kurtar o bîçâreyi Allah için,
Artık ölüm uykularından uyan!
Bunca zamandır uyudun, kanmadın;
Çekmediğin kalmadı, uslanmadın.
Çiğnediler yurdunu baştan başa,
Sen yine bir kere kımıldanmadın!
Ninni değil dinlediğin velvele...
Kükreyerek akmada müstakbele,
Bir ebedî sel ki zamandır adı;
Haydi katıl sen de o coşkun sele.
Karşı durulmaz, cereyan sîne-çâk...
Varsa duranlar olur elbet helâk.
Dalgaların anlamadan seyrini,
Göz göre girdâba nedir inhimâk?"
(AA)
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz;
Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun,
Meğerki harbe giden son nefer şehid olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa,
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar
Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl sarsa,
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!"
(AA)
"Sade bir sözdür fakat hikmetlerin en mücmeli:
Bir halas imkânı var: Ahlakımız yükselmeli,
Yoksa pek korkunç olur katmerleşip hüsranımız...
Çünkü hem dünya gider, hem din, eğer yapmazsanız."
MEHMET AKİF ERSOY KİMDİR?
Mehmed Ragîf adıyla dünyaya gelen ve daha sonra Mehmet Âkif Ersoy olarak tanınan (20 Aralık 1873, İstanbul – 27 Aralık 1936, İstanbul) isim, Türk edebiyatının önde gelen şairlerinden biri olmasının yanı sıra veteriner hekim, öğretmen ve siyasetçi kimlikleriyle de öne çıkmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ulusal marşı olan İstiklâl Marşı'nın yazarı olan Mehmet Âkif Ersoy, "İstiklâl Şairi" ve "Millî Şair" unvanlarıyla anılır. İstiklâl Marşı'nın yanı sıra Çanakkale Destanı, *Bülbül ve 1911-1933 yılları arasında yayımlanan yedi şiir kitabını bir araya getiren Safahat en önemli eserleri arasında yer alır.
II. Meşrutiyet döneminden itibaren *Sırat-ı Müstakim* (daha sonra *Sebilü'r-Reşad*) dergisinde başyazarlık yapmış Kurtuluş Savaşı yıllarında ise milletvekili olarak 1. TBMM'de görev almıştır.

