
- Biz senle tanıştığımızda fidan gibiydi kardeşim Zeki. Hala ipince bir adamsın ama fidan değil yaprak dökmüş kuru kavak halindesin.
- Haklısın valla abi.
- Bana gelince tek tel beyazım yoktu şimdi de hem o gür teller yok hem olanda siyah yok.
- İhtiyarlıyoruz desene.
- Yok ağam. Biz sadece yaşlanırız. İhtiyarlamak sana bana göre değil.
- Güzel avuntu Savaş Abi. Yazdım bunu hafızama.
- Dün gece mekanın 23. yılı kutlandı burada he mi?
- Evet, köprümüzün yanmasının da 16. yılıydı.
- Gam kasavet istemiyorum bu yazıda kankam. İyi şeyleri anlat bize. Askerden geldiğinde Orhan Baba dinleyen, küpeden, uzun saçtan ifrit olan, güya kahvehane çalıştırır gibi görünüp ufak kumar yapan bir adamdın.
- Kumar işi benlik değildi. Meyhane yaptım. Arabesk çalardım, iş çıkışı soluğu bende alan memur esnaf tayfasını ağırlardım. Sonra Tuncay Batıbeki uğramaya başladı. Hiç anlamadığım, sevmediğim bir müzik çalmaya başladı. Rock müzikmiş. Gönlü kırılmasın diye bir şey demedim ama baktım yavaş yavaş müşteri profili değişiyor. Genç müziyenler, kara kara giyinmiş üniversiteliler, enteresan tipler, şairler, ressamlar filan uğrar oldu. Sonra bir başka DJ katıldı aramıza. Ethem geldi. Sen yan masadan Süper FM'e nazire "Süpeeer Ethem" diye bağırırdın hani. Beyoğlu'na çıktığımızda ilk kez Kemancı'da sahneye çıkanları düşün. Teoman, Özlem Tekin, Şebnem Ferah, Feridun Düzağaç, Pentagram, Metallica bile stat konserinden sonra mekanımıza gelmişti hatırlasa.