Yıllar geçse de CHP zihniyeti değişmiyor: "Dün Sovyetler Birliği’ne yatıyorlardı, bugün Amerika’ya"

CHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı Ünal Çeviköz, Türkiye'nin Azerbaycan'a desteğini eleştirmesi ve "Maalesef Türkiye Azerbaycan'a silah gönderiyor" iddiasında bulunması kamuoyunda eleştirilmeye devam ediyor. Akşam Gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, konuya ilişkin çarpıcı bir yazı kaleme aldı. Türkiye'nin CHP hükümetleri eliyle geçmişte Azerbaycan’la iki kez çakıştığını belirten Kekeç, CHP'li Ünal Çeviköz'ün skandal açıklamalarına ilişkin "CHP’de her şey değişse de, bazı şeyler hiç değişmiyor. Dün Sovyetler Birliği’ne yatıyorlardı, bugün Amerika’ya." dedi.

Giriş Tarihi 29 Eylül 2020, 10:17 Güncelleme 29 Eylül 2020, 10:23
Yıllar geçse de CHP zihniyeti değişmiyor: Dün Sovyetler Birliği’ne yatıyorlardı, bugün Amerika’ya

İÇİNDEKİLER

İşte Ahmet Kekeç'in Boraltan Köprüsü'nden Dağlık Karabağ'a, CHP'nin yüz kızartıcı siyaseti" adlı köşe yazısı:

Türkiye, CHP hükümetleri eliyle Azerbaycan'la iki kez çakıştı.

Birincisini biliyorsunuz:

Boraltan Köprüsü olayı.

Bir iddiaya göre 195, bir iddiaya göre 407 Azeri Türk'ü Boraltan Köprüsü'nden geçerek Türkiye'ye sığınıyor.

Dışarıda savaş…

İçeride İsmet Paşa hükümetlerinden biri...

Sovyetler Birliği kontrolündeki "peyk" Azerbaycan hükümeti "sığınmacıların" derhal iadesini istiyor.

Türkiye ikiletmiyor bile.

Sığınmacıları, yine Boraltan Köprüsü üzerinden Stalin'in Sovyetler Birliği ordusuna teslim ediyor.

Bundan sonrası daha trajik:

Hakkındaki iddialar nedeniyle mahkemeye çıkarılmaları beklenen yüzlerce sığınmacı, ifadeleri dahi alınmadan Boraltan Köprüsü üzerinde kurşuna diziliyorlar.

İkinci olay şu:

1991 yılında genel seçimler yapılmış, ANAP iktidarı kaybetmiştir. Özal da Çankaya'ya hapsedilmiştir.

Kurulacak yeni koalisyon hükümeti Süleyman Demirel öncülüğünde olacaktır. Dışişleri Bakanlığı'na da, koalisyon ortağı sıfatıyla merhum Erdal İnönü getirilecektir.

Öyle oldu.

Demirel Başbakanlığı, İnönü de Dışişleri Bakanlığı'nı kaptı.

O sıralarda Azerbaycan'la Ermenistan arasında büyük bir gerilim vardı.

Ermenistan, Yukarı Karabağ denilen bölgeye gözünü dikmişti.

Tamamen Azerbaycan toprağı olan Dağlık Karabağ, dünyanın gözü önünde (o "dünya"nın da yardımlarıyla) düşürüldü ve Ermenistan'a verildi. Taarruz sırasında çok kan döküldü, çok sayıda insan hayatını kaybetti.

Türkiye olaya kayıtsızdı.

Başbakan kayıtsızdı.

Dışişleri Bakanı kayıtsızdı.

Göstermelik demeçler dışında hiç kimse doğru dürüst bir açıklama yapmıyordu.

Derken, Kara Murat çıktı... "Aradığınız yiğit benim" dedi...

Çıktı ve belki de o güne kadar gerçekleştirilmiş en kapsamlı basın toplantısını düzenledi.

Dışişleri Bakanı olduğu için, haliyle Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki savaşa değinmesi bekleniyordu.

Hiç oralara girmedi.

Cumhurbaşkanı Özal'a verdi veriştirdi...

Merhum Erbakan'la dalaştı.

İmam Hatiplerin gereksizliğinden girip, başörtüsünden çıktı. (Yanlış hatırlamıyorsam, Anayasa Mahkemesi'ni etkilemek için hazırlanmış raporun arkasındaki yegâne güçtü.)

Program sonrası gazeteciler etrafını sardılar.

Basın toplantısı bu defa ayakta devam etti.

Bir gazeteci sordu: "Efendim, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki savaşa ilişkin değerlendirmeniz nedir?"

Nasıl bir değerlendirme yaptı, biliyor musunuz?

Hiç bilmeyin.

Utanırsınız, üzülürsünüz, "yer yarılsa da girsem" dersiniz.

Şöyle dedi: "Azerbaycan'daki yurttaşlarımıza başarılar dilerim."

Ve çekip gitti...

Bütün bunları niçin yazdım?

CHP genel başkan yardımcısı Ünal Çeviköz'ün şu sözlerini hatırlatmak için: "Maalesef gelen haberlerde, Türkiye'den Azerbaycan'a silah yardımı yapıldığı ve söylentilere göre cihatçı grupların da Azerbaycan'a gönderildiği ifade ediliyor."

CHP'de her şey değişse de, bazı şeyler hiç değişmiyor.

Dün Sovyetler Birliği'ne yatıyorlardı, bugün Amerika'ya. (Yazının sonu)

BORALTAN KÖPRÜSÜ MESELESİ NEDİR?
Soğuk savaş yılları.. Bir grup Türkmen, Kırgız, Özbek, Kazak ve Azerbaycan Türkü Sovyet zulmünden kurtulmak için Kardeş Türkiye Devletine sığınmak için bir araya gelmiş ve Türkiye ye doğru kaçmaktadırlar.. Günlerdir aç perişan halde özgürlüğe kaçan bu grup, tüm tehlikelerin yanında bir de peşlerindeki Sovyet müfrezesine yakalanmamak derdiyle karşı karşıyadırlar. Belli bir süre boyunca süren bu umuda giden eziyet nihayet bir gece sona erer ve Azerbaycan toprakları üzerinden Aras nehrine ulaşırlar.. Aras ın üzerinde bir köprü vardır: Boraltan köprüsü.. Boraltan köprüsünün bir yakası Türk toprakları diğer yakası Sovyet Topraklarıdır.. Buraya kadar binbir zahmetle gelen bu biçare Türk soydaşlarımız hemen köprüyü geçerek kenarında ki Türk serhat karakoluna sığınırlar. Karakola girer girmez durumu anlatırlar ve askerlerimiz tarafından sıcak bir şekilde karşılanılarak ihtiyaçları giderilir ve bekleyiş başlar. Karakol komutanı bu olayı derhal üstlerine yazıyla bildirir ve verecekleri cevap beklenmeye başlanır.. Bu sırada sığınmacıların peşlerine takılan Sovyet müfrezesi de köprüye ulaşmış ve karşıdan bu sığınmacı Türklere laf atmakta ve tehdit etmektedirler.. Yazının merkeze ulaşmasıyla birlikte yoğun bir diplomasi trafiği başlar, Sovyetler birliği tehditlerini savurmakta ve sığınmacıların kendilerine teslim edilmelerini istemektedirler. Tüm bunlar yaşanırken karakolda da telaşlı bekleyip sürmektedir ki Ankara dan beklenilen yazı nihayet ulaşır..

Sığınmacıları derhal sınırda bekleyen Sovyet müfrezesine teslim ediniz. Mesajı okuyan hudut komutanı gözlerine inanamaz ve teyit etmek için yeniden bir merak gönderir. Bu mesaja gelen yanıt ise çok daha serttir ve size verilen emri yerine getiriniz aksi taktirde vatana ihanet hükümlerine göre yargılanacaksınız ve en ağır cezaya çarptırılacaksınız. Çaresiz komutan, haberi içi sızlıyarak soydaşlarımıza bildirir. Bunun üzerine büyük bir şok yaşayan bu biçare sığınmacılar bizi siz vurun o zaman bu gavurların ellerine bırakmayın derler ama nafile.. Boraltan köprüsünün karşısına geçirilirler ve Sovyet müfrezesinin ellerine teslim edilirler. Sovyet askerleri Türk askerlerinin gözleri önünde dalga geçer gibi Soydaşlarımızı teker teker kurşuna dizerler... Dönemin hükümet başkanı İsmet İnönü'dür...

ERMENİSTAN HER SEFERİNDE MASAYI DEVİRDİ
Birleşmiş Milletler, Karabağ'daki Ermeni işgalinin bitirilmesi için dört defa karar aldı. Karabağ'ı yutmak isteyen Ermenistan ise hem her seferinde masayı devirdi hem BM kararını hiçe saydı.

Kafkasya'nın haydut devleti Ermenistan, yine Azerbaycan'a saldırdı. İki ülke birçok defa masaya oturdu. Ermenistan her seferinde anlaşmayı bozdu. Yetmedi dünyanın gözünün önünde Hocalı'da soykırım yaptı. Birleşmiş Milletler dört defa karar aldı. Ancak Erivan yönetimi buna rağmen işgal ettiği Karabağ'dan çıkmadı.
Pekiyi BM'nin 26 yıl önce karara bağladığı, Rusya ve İran gibi ülkelerin çıkarları için çözülmesini istemediği Karabağ meselesinde bugünlere nasıl gelindi?

FİTNE ATEŞİNİ STALİN YAKTI
Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının kökeni yüz yıl öncesine dayanıyor. Sovyetler Birliği döneminde, Josef Stalin Azerbaycan sınırları içinde bulunan Dağlık Karabağ'da bir Ermeni özerk bölgesi oluşturma kararı verdi. Bunun için farklı bölgelerden çok sayıda Ermeniyi buraya yerleştirdi. Rusların bu politikası kanlı meyvelerini 90'lı yılların sonunda vermeye başladı. Azerbaycan ve Ermenistan arasında 1980'li yılların sonra Karabağ meselesi yüzenden başlayan gerilim, Sovyetler Birliği dağılınca ve iki devlet bağımsızlıklarını kazanınca sıcak çatışmaya dönüştü. Savaş yıllarca sürdü. 1991'den 1994'e kadar çok sayıda ateşkes girişimi oldu. Ermenistan her seferinde masayı devirdi ve süreci sabote etti. Azerbaycan hep zarar gördü.

BARIŞI BALTALAYAN SUİKAST
24 Eylül 1991'de iki taraf Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin ve Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'in garantörlüğünde anlaşmaya vardı. "Jeleznovodsk Anlaşması" Karabağ meselesindeki ilk ateşkes anlaşması oldu. Ermenistan üzerine düşen adımları atmadı. Araya gözlemci devletler girdi. 20 Kasım 1991'de Azerbaycan hükümetinin üyelerini, adalet ve güvenlik yetkililerini, iki Rus generali, Kazak ve Rus gözlemcileri ve ünlü gazetecileri taşıyan helikopter, Ermenilerin kontrolündeki bölgeden açılan ateş ile düşürüldü. Helikopterde bulunan herkes hayatını kaybetti. Süreç akamete uğradı.

HOCALI'DA KATLİAM
Bir sonraki adım İran'dan geldi. Arabuluculuğa soyunan İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velayeti 24 Şubat 1992'de bölgeyi ziyaret etti. Ateşkes için çalışmalar sürerken Ermenistan, 26 Şubat'ta Hocalı'da yakın tarihin en kanlı soykırımlardan birini gerçekleştirdi. Başlarında ileride Ermenistan Devlet Başkanı seçilecek olan Serj Sarkisyan'ın bulunduğu Ermeni ordusu çoluk çocuk demeden 613 Türkü katletti. İran'ın bir sonraki ateşkes girişimi de yine başarısızlıkla sonuçlandı. 8 Mayıs 1992'de Azerbaycan Devlet Başkanı Vekili Memmedov ile Ermenistan Devlet Başkanı Petrosyan Tahran'da, İran Cumhurbaşkanı Rafsancani'nin nezaretinde masaya oturdu. Neticede 8 maddeden oluşan bir anlaşma imzalandı. Ama aynı gün Ermenistan ordusu bölgenin anahtarı konumundaki Şuşa'yı, 17 Mayıs 1992'de ise bölgeyi Ermenistan'a bağlayan Laçin'ı işgal etti.

OYUNBOZAN ERİVAN
26 Ağustos 1992'de bu sefer devreye Nazarbayev girdi. Ardından 27 Ağustos 1992'de Minsk Grubu Başkanı Mario Rafaelli Azerbaycan'ı ve Ermenistan'ı ziyaret ederek ateşkes yapılması ve Minsk Konferansı için görüşmelere başlanması çağrısını yaptı. Azerbaycan, Ermenistan ve Kazakistan Dışişleri Bakanları arasında 27 Ağustos 1992'de Almatı Bildirisi yayımlandı. Taraflar 3 Eylül 1992'de Minsk Grubunun da çağrılarına uyarak bu belgeyi uygulamak için İcevan'da protokol de imzaladı. Fakat Ermenistan kısa süre sonra Almaatı Bildirisi'nden çekildiğini açıkladı.20 Şubat 1993'te Roma'da Azerbaycan, ABD, Ermenistan, Rusya temsilcileri ve Minsk Konferansı Başkanı Rafaelli'nin katıldığı Roma görüşmeleri başladı. Masada anlaşma sağlandı. Ancak 27 Mart 1993'te Ermenistan yine Azerbaycan'ın Kelbecer bölgesini işgal etti. Bunun üzerine devreye BM girdi.

BM'NİN İRADESİ YOK
BM Güvenlik Konseyi 822 sayılı kararla Ermenistan'ı kınadı ve Kelbecer'in işgaline son verilmesini istedi. Türkiye ve uluslararası kuruluşlardan da destek geldi. Rusya ve ABD barış çağrısı yaptı. Fakat Ermenistan ciddi dış askeri destekle Azerbaycan topraklarını işgali sürdürdü. Birleşmiş Milletler, 1993 yılı sonuna kadar Ermenistan'ın işgalleri kınayan 822, 853, 874 ve 884 sayılı kararları kaldı. Ermenistan hiçbirine uymadı.

ÇARESİ KARARA UYMAK
1994 yılının ilk aylarında AGİT ve Rusya arabuluculuğunda tekrar görüşmelere başlandı. 4-5 Mayıs 1994 tarihlerinde, Bişkek'te "Bişkek Protokolü" imzalandı. Bu belgeye dayanılarak Azerbaycan ve Ermenistan Savunma Bakanları arasında ateşkes anlaşmasına varıldı. 12 Mayıs 1994'ten itibaren ateşkes rejimi uygulanmaya başlandı. Aradan 26 yıl geçti. Ermenistan ne alınan kararlara uydu ne de saldırıdan vazgeçti. Şu anda bölgeyi bir anda savaşın ve küresel bunalımın içine çekebilecek şartların hepsi mevcut. Azerbaycan- Ermenistan arasındaki savaşın bitirilmesinin yolu buzluğa atılıp zamanında geldiğinde kullanılacak anlaşmalar yapmak olmadığı ortada. Tek çare, BM Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanması ve Ermenistan'ın işgal ettiği toprakları terk etmesi gibi görünüyor.

DAĞLIK KARABAĞ KONUSUNDA BİLİNMESİ GEREKENLER: 6 SORUDA DAĞLIK KARABAĞ
Erivan yönetiminin ülkedeki sosyal ve ekonomik sorunlarından dikkati dağıtmak için saldırılarını artırdığı yorumları yapılan krizde, Azerbaycan, topraklarının artık geri verilmesini istiyor.

İşte AA'da yer alan habere göre, imzalanan ateşkes anlaşmasının kağıt üzerinde kaldığı, çözüm bulmak için bir araya gelen ülkelerin taraflara silah sattığı, diplomasinin sonuç vermediği Dağlık Karabağ krizinin detayları:

1- Dağlık Karabağ sorunu ne zaman, nasıl başladı?

Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının kökeni 20. yüzyılın başlarına dayanıyor. Sovyetler Birliği döneminde, Josef Stalin Azerbaycan sınırları içinde bulunan Dağlık Karabağ'da bir Ermeni özerk bölgesi oluşturma kararı verdi. Bunun için farklı bölgelerden çok sayıda Ermeni'yi buraya yerleştirdi. Rusların bu politikası kanlı meyvelerini 90'lı yılların sonunda vermeye başladı.

Sovyetler Birliği zayıflamaya başlayınca, Ermeniler Karabağ'ın Sovyet Azerbaycan'dan Sovyet Ermenistan'a devredilmesine ilişkin taleplerini dillendirdiler. İki toplum arasındaki anlaşmazlık çatışmaya, 1990'lı yılların başlarında da geniş çaplı savaşa dönüştü.

Rusların desteğini de alan Ermeniler, 1991'de Hankendi'ni, 1992'de Şuşa ve Hocalı'yı işgal etti. Daha sonra Laçın, Hocavend, Kelbecer ve Ağdere'yi de ele geçiren Ermeniler, 1993'te Ağdam'a girdi. Ağdam'ı, Cebrayıl, Fuzuli, Gubadlı ve Zengilan illerinin işgali izledi. Ermeniler bu süreçte Azerbaycan Türklerine karşı katliamlar yaptı. Azerbaycan topraklarının yüzde 20'si işgal edildi, 1 milyona yakın Azerbaycanlı da yaşadıkları bölgeleri terk etmek zorunda kaldı.

2- 26 yıl önce imzalanan ve sadece kağıt üzerinde kalan Bişkek Protokolü nedir?

Ermeni katliamlarının artması üzerine taraflar 4-5 Mayıs 1994'te Bişkek'te, Bağımsız Devletler Topluluğu Parlamentolar Arası Meclisi, Kırgızistan Cumhuriyeti'nin Parlamentosu, Rusya'nın Federal Meclisi ve Dışişleri Bakanlığının inisiyatifiyle gerçekleştirilen görüşme sonrasında Bişkek Protokolü diye bilinen ateşkes mutabakatını imzaladı.

Parlamento temsilcileri düzeyinde imzalanan protokolle, 12 Mayıs 1994 itibarıyla tarafların ateşkes ilan etmesi ve karşılıklı saldırı düzenlememesi, "alıkonulmuş bölgeler"den kuvvetlerin çekilmesini ve altyapının yeniden hizmete sunulmasını, mültecilerin dönmesini sağlayacak mekanizmayı öngören güvenli, hukuksal olanaklarla donatılmış bağlayıcı bir anlaşmanın imzalanmasının sağlanması yönünde mutabakata varıldı.

Belgenin Bakü'ye getirilen kopyası, 8 Mayıs'ta dönemin meclis başkanınca bazı değişiklikler yapıldıktan sonra imzalandı. Azerbaycan tarafının ısrarı üzerine, metinde geçen "alıkonulmuş" kelimesi "işgal edilmiş" kelimesiyle değiştirildi.

Protokole göre, ileride kapsamlı bir anlaşma yapılması öngörülüyordu ancak protokolde bahsi geçen barış anlaşması, aradan yıllar geçmesine rağmen tarafların anlaşamaması nedeniyle yapılamadı.

Protokolle geniş çaplı saldırı ve operasyonlara son verilse de günümüze kadar geçen 26 yılda ateşkes kağıt üzerinde kaldı ve çatışmalarda her iki taraf da kesin rakam verilmeyen fakat sayıları binlerle ifade edilen askerini kaybetti.

3- Uluslararası örgütler neden çözüm bulamadı?

Dağlık Karabağ sorununa barışçıl çözüm bulunmasını teşvik amacıyla 24 Mart 1992'de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubunu oluşturdu. Grubun eş başkanlıklarını Rusya, Fransa ve ABD üstlendi. Sorunu çözmek için oluşturulan AGİT Minsk Grubu, bugüne kadar sonuç alamadı.

Belli aralıklarla her iki ülkeyi ziyaret eden ve yetkililerle görüşen Minsk Grubunun eş başkanları, her defasında taraflara ateşkes ihlali yapmama uyarısında bulunmakla yetindi.

4- Rusya, Dağlık Karabağ çözümsüzlüğüne nasıl katkı sağladı?

Rusya bir yandan çözüm grubunun eş başkanlığını yürütürken diğer yandan da belirsizlik yaratarak tarafları elinde tutma politikası yürüttü.

Ermenistan-Azerbaycan arasında 1994 yılında imzalanan ateşkes anlaşmasından önce ve sonra Rusya'nın Ermenistan'ı silahlandırması sürekli gündeme geldi.

Bu dönemde Rusya, Ermenistan'a doğrudan silah hibe etmiş veya kredi ayırarak Rusya iç piyasası fiyatından sattığı belirtilmişti. 1997 yılında Rusya Federasyonu Federal Meclisinin alt kanadı Devlet Duma'sının Savunma Komisyonu Başkanı Lev Rokhlin'in hazırladığı raporla, 1993-1996 yılları arasında Rusya'nın Ermenistan'a 1 milyar dolarlık silah hibe ettiği ortaya çıktı. Öte yandan 2008 yılında da Rusya'nın yine Ermenistan'a 800 milyon dolarlık silah hibe ettiği basına yansıdı.

Bu yıl temmuz ayında yapılan Tovuz saldırılarından sonra 19 Ağustos'ta basın açıklaması yapan Eski Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, 2010-2018 yılları arasında Rusya'nın Ermenistan'a 50 bin tondan fazla silah gönderdiğini açıkladı. İki ülke arasında 2015 yılında imzalanan kredi anlaşması ile Rusya silah alması için Ermenistan'a 200 milyon dolar kredi ayırmış ve bu kredi çerçevesinde Ermenistan Rusya'dan iç piyasa fiyatından silah almıştı. 2016'da cephe hattında yaşanan 4 günlük çatışmada, Azerbaycan'ın bazı stratejik yüksekliklerini işgalden kurtarmasından sonra Rusya Ermenistan'a İskender-M füzelerini yerleştirdi.

5- Türkiye'nin Dağlık Karabağ meselesindeki tutumu nedir?

Türkiye, Kafkasya'yı ve yakın coğrafyayı derinden etkileyen krizin patlak verdiği ilk günden itibaren, uluslararası hukuk kuralları ve ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararları gereği Azerbaycan'ın tutumuna destek verdi.

Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Türk yetkililer, katıldıkları uluslararası toplantılarda Ermenistan'a işgale son vermesi yönünde çağrılar yaptı. Ankara yönetimi, Azerbaycan topraklarının işgali sona ermedikçe Ermenistan ile diplomatik ilişki kurulmayacağını sık sık dile getirdi. Türkiye, her platformda, Dağlık Karabağ sorununun çözümünde Azerbaycan'ın kabulünün kendisinin de kabulü olduğunu ifade etti.

6- Kafkasların dondurulmuş sorunu Dağlık Karabağ'da tarafların çözüm önerileri neler?

Ermenistan'ın yaklaşık 30 yıldır sürdürdüğü işgali ve Azerbaycan topraklarında kurduğu sözde cumhuriyeti hiçbir ülke ve uluslararası kuruluş tanımadı.

Bu süreçte, BMGK, Ermenistan'ın işgal altındaki bölgeleri derhal boşaltmasını içeren dört karar kabul etti ancak Erivan yönetimi bu kararlara uymadı.

Azerbaycan tarafı, çözüm sürecinin başlaması için Ermeni askerlerinin işgal ettikleri bölgelerden çekilme şartını öne sürüyor.

Bakü yönetimi, Dağlık Karabağ'a yüksek statülü özerklik vadederken, Ermenistan bu bölgenin Azerbaycan'dan ayrılarak bağımsız olmasını istiyor.