Ahıska Türkü Nadim Aliyev, Başkan Erdoğan’a emanet ettiği Kur’an-ı Kerim'in hikayesini anlattı: Sürgünümüzün tanığı

Başkan Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün düzenlenen “Sürgünün 75. Yılında Ahıska Türkleri Anma Programı” vesilesiyle Ahıska Türkleri ile buluştu. Töreninin ardından Ahıska Türklerini temsilen Nadim Aliyev, Başkan Erdoğan'a Kur’an-ı Kerim emanet etti. Aliyev hikayesini bu sözlerle anlattı: Ninem sürgün sırasında Kur’an’ı koynunda saklayarak Sovyet askerinden gizledi. Geldiğimiz yerde Kur’anları toplamışlardı. Bir tek ninemin koynunda getirdiği kitapla, biz ve o bölgedekiler Kur’an okumayı öğrendik. Bu Kur’an sürgünümüzün tanığı. Ben de onu Cumhurbaşkanı’na emanet ettim.

Giriş Tarihi 13 Aralık 2019, 07:28 Güncelleme 13 Aralık 2019, 10:58
Ahıska Türkü Nadim Aliyev, Başkan Erdoğan’a emanet ettiği Kur’an-ı Kerim’in hikayesini anlattı: Sürgünümüzün tanığı

İÇİNDEKİLER

Ahıska Türklerinin 14 Kasım 1944'te Sovyetler Birliği yönetimi tarafından yaşadıkları yerden sürülmesinin üzerinden 75 yıl geçti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde önceki gün düzenlenen programda "Sürgünün 75. Yılında Ahıska Türkleri Anma Programı" vesilesiyle Ahıska Türkleri ile buluştu. Yeni Şafak'ın haberine göre törenin ardından Ahıska Türklerini temsilen Nadim Aliyev, sürgün sırasında Züleyha Nine'nin Sovyet askerlerinden koynunda saklayarak muhafaza ettiği Kur'an-ı Kerim'i Cumhurbaşkanı Erdoğan'a emanet etti. Nadim Aliyev, o Kur'an-ı Kerim'in hikayesini, Müzeyfa Afrailoğlu da sürgün anılarını anlattı.

BÖLGEDEKİLER O KİTAPLA KUR'AN OKUMAYI ÖĞRENDİ
85 yaşındaki Nadim Aliyev, Erdoğan'a hediye ettiği Kur'an-ı Kerim'in hikayesini şöyle anlattı: "14 Kasım 1944'teki sürgün sırasında 10 yaşındaydım. Sürgün öncesinden Sovyet askerleri evleri tek tek arayarak Kur'an-ı Kerimleri topluyordu. Ninem o zaman bu Kur'an-ı Kerim'i saklayarak askerilerin onu bulmasını engelledi. Bir gün askerler köyümüze gelerek sizi 'sürgün edeceğiz' dediler. Biz hazırlanmamız için iki saat süre verdiler. Yanımıza sadece yiyecek içecek ve yorgan almamıza izin verdiler. Benim ninem bu sırada Kur'an-ı Kerim'i koynuna saklayarak yanına almış. Bizi trenlere bindirdiler günlerce yolculuk yaptık. Su bulmadığımız için trenin durduğu yerlerde kar toplayıp onları erittik. Yanımızdaki erzaklar yetsin diye az az yemek yedik. Geldiğimiz yerde de Kur'an-ı Kerimleri toplamışlardı. Bir tek ninemin koynunda getirdiği kitapla, biz ve o bölgedekiler Kur'an'ı okumayı öğrendi. Bu Kur'an-ı Kerim dedemin dedesinden ona, ondan babama, babamdan bana kaldı. Ben de oğlum gibi gördüğüm Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bu Kur'an-ı Kerim'i verdim. Kendisi bu kitabın bende olduğunu öğrenmiş ve görmek istemiş. Bu Kur'an bizim sürgünümüzün bir simgesi ve tanığı. Bizim ile birlikte sürgün edilen Kur'an'ın sürgünün bitmesi için ona emanet ettim"

CENAZELERİMİZİ GÖMEMEDİK
O yıllara şahitlik eden Müzeyfa Afrailoğlu sürgün başladığında 12 yaşında olduğunu söyledi. Babası, ninesi, annesi ve kardeşi ile sürgüne gönderildiğini anlatan Afrailoğlu, "10 aileyi bir vagona koydular. Hayvan taşıyan vagonlardı. Sibirya'ya doğru hareket edince soğuk dayanılmaz hale geldi. 'Ural Dağları' diyorlar, dayanılmaz soğukları olduğunu orada öğrendim. Her şey donmaya başladı. Askerler gördükleri cansız bedenleri karlara atıyorlardı. Cenazelerimizi gömemiyorduk" dedi.