Dağınık Amerika

Geçen hafta içinde ABD Başkanı Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın telefon görüşmesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelme ümidini arttırdı. Japonya’da yapılacak G-20 zirvesinde de iki liderin baş başa görüşme planları ileriye dönük ilişkilerin düzelme isteğini destekliyor. Son yıllarda oldukça kırılgan olan ilişkilerin yakın vadede nasıl olacağını, risklerin neler olduğunu SETA-Washington D.C. Araştırma Direktörü Kılıç Buğra Kanat ile konuştuk.

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 03 Haziran 2019 Güncelleme 03 Haziran 2019, 07:57
Dağınık Amerika

İÇİNDEKİLER

SETAWashington D.C. Araştırma Direktörü Kılıç Buğra Kanat, Türkiye ve ABD ilişkilerini TAKVİM'e değerlendirdi.

Trump ile Erdoğan'ın telefon görüşmesi ikili ilişkileri nasıl etkiler?

Öncelikle mevcut kriz ortamında ve birçok gözlemci ilişkiler tamamen koptu kopacak derken böyle bir görüşmenin ve dahası bu görüşmede G20 sırasında yüz yüze yapılacak bir zirvenin açıklanmış olması iki ülke liderinin ilişkilerinin geleceği açısından kararlılığı ortaya koyuyor. İki ülke lideri de iki ülke arasında var olan problemlerin çözümü için bir kararlılık ortaya koyması çok önemli. İkincisi iki ülke lideri arasındaki ilişki ve iletişimin ilişkileri çok ciddi bir şekilde etkilediğini görüyoruz. Bu açıdan Trump ile Başkan Erdoğan arasında bu tip bir iletişimin olması, ki son beş ayda hemen hemen her ay böyle bir görüşme gerçekleşiyor, çok önemli.

İki liderin Japonya'da G-20 zirvesindeki görüşmesinden ne bekleyebiliriz?

ABD'deki dış politikada var olan iç dinamikleri biraz yakından anlamamız gerekiyor. Trump ile Başkan Erdoğan arasında yapılan görüşmelerin birçoğu pozitif bir atmosfer görüşme sonrası açıklamalarda görülüyor. Stratejik ortaklığa yapılan vurgu ve ekonomik işbirliği ve ticaret hacmini artırma konusunda açıklanan kararlılık en baştan bu yana görüşmelerin olumlu bir havada gerçekleştiğini gösteriyor.

Alt düzey görüşmeleri farklılaşıyor mu?

Amerikan yönetiminin farklı aktörleri ve kurumlarından durumla ilgili farklı açıklamalar da gelebiliyor. Bu durum da Amerikan pozisyonu ve ilişkilerin geleceği açısından büyük bir belirsizliği ortaya çıkarabiliyor. Bu görüşmeler sırasında elbette Türkiye tarafı bu konuda duyduğu rahatsızlığı net bir biçimde ortaya koyacaktır. Ortada 60 küsur senelik stratejik bir işbirliği ile son yıllarda Amerika tarafında bu işbirliği ruhuna uymayan davranışlar ve bu ortaklığın Amerika açısından önemine yeterince vakıf olamayan aktörler var. Bu aktörler gerek dış politikada vizyonsuzlukları, gerek diplomatik yetersizlikleri gerekse kısa vadeli şahsi siyasi çıkarları sonucu Türkiye ile ilişkiler konusunda son dönemde oldukça sıkıntılı adımlar attılar. Müttefiklik ilişkisini tek taraflı seçilebilen ve her gün yeniden oluşturabilecek bir olgu olarak gördükleri için Türkiye ile ilişkilerin gelişme emaresi oluştuğu her anda farklı şekillerde duruma müdahil olabiliyorlar.

İYİ POLİS-KÖTÜ POLİS
Amerika, son dönemde Türkiye'yi nasıl yorumluyor? Genel bakışı nasıl?

Şimdi bazen Amerika denildiğinde herkes büyük bir kara kutu ve önemli kararlar konusuna aynı anda aynı refleks ve kararların verilebildiği büyük bir organizma göz önüne getiriyor. Bazı meseleler de hala öyle olabilir. Ama dış politikada son zamanlarda artık oldukça dağınık bir Amerika görüyoruz. Bazen mesele sandığımız gibi iyi polis kötü polis meselesi de olmuyor. Bildiğiniz düz sade ve net bir kaos ortaya çıkıyor. Farklı kurumlar arasında geleneksel olarak operasyonel ve taktiksel olarak var olan ayrışma ve kaynaklar ve öne çıkma konusunda yaşanan yarışma yerini artık stratejik anlamda bölünmeleri içeren bir kavgaya dönmüş durumda. Bir yandan dış politikanın 11 Eylül sonrası fazlasıyla askerileşmesi ve operasyonel hamlelerin dış politikası şekillendirilmesinin yarattığı olumsuz tablo konuşuluyor öte yandan da Irak Savaşı'ndan bu yana kamuoyunun dış politikanın da içinde bulunduğu bazı konularda Washington elitlerine duyduğu güvensizlik artıyor. Öte yandan Irak Savaşı sonrası tıpkı Vietnam Savaşı sonrası olduğu gibi dış politika ve güvenlik politikalarında daha etkin olmaya çalışan Kongre'nin artan hamleleri yürütme ve yasama arasında farklı dış politika çizgileri ortaya çıkarıyor. Bütün bunlar Amerika'nın bakışını değil Amerika'nın bakışlarını ve bu bakışlar arasındaki mücadelenin yansımalarını görüyoruz.

Türkiye ile ABD ilişkileri Rusya politikasından dolayı mı zehirleniyor?

Bu konuda son günlerde en çok gündeme gelen nokta CAATSA olarak bilinen Amerika'nın Hasımlarıyla Yaptırım Yoluyla Mücadele Etme Yasası. Türkiye'ye yönelik olarak sarf edilen yaptırım tehditlerin kaynağı işte bu yasa. Ancak bu yasa iki senelik bir yasa ve yasanın ortaya çıkmasına baktığımız zaman Amerika'nın iç politik dinamiklerinden ortaya çıkmış dahası Kongre'nin Trump'ın Rusya ile ilişkiler konusunda atabileceği adımları engellemeyi de amaçlayan bir tasarı halinde gündeme geldiğini görüyoruz. Yani yasa ne geniş ve kapsamlı bir Rusya stratejisinin parçası ne de yürütmenin farklı kurumlarının ortak aklıyla oluşturulmuş bir plan. Hatta yasa Kongre'den geçtikten sonra da yürütmenin bu konuda oldukça ciddi şerhleri oluyor.

KONGRE CİDDİ SORUN
Mesela yasanın Anayasa'nın yürütmeye verdiği dış politika yetkilerine müdahale ettiğini söylüyor yürütme. Veto etme tehdidinde bulunuyor. Hatta yasanın uygulanması geciktiriliyor. Dolayısıyla bahsi geçen ve ilişkileri geren yasa bu atmosferde ortaya çıkmış. İkincisi Kongre'de özellikle Temsilciler Meclisi'ndeki Demokratlar'ın önderliğinde ortaya konan dış politika çizgisi Trump'ın yapacağı hamlelere engel olmayı amaçlayan bir tutuma sahip. Son haftalarda Kongre dış ilişkiler komitelerinin Türkiye hakkında gösterdiği olumsuz aktivizm ciddi bir sorun. Ancak bu da meselenin iç politik temelinden çok da uzak değil.

CENTCOM Türkiye politikasını olumsuz mu etkiliyor?

Bunun yanında farklı kurumlar arasında Türkiye ile ilişkiler konusunda yaşanan sıkıntılar mevcut. Mesele YPG konusunda son beş yıldır Amerikan ordusunun CENTCOM bölümünde Türkiye konusunda oldukça olumsuz bir hava yaşanıyor. CENTCOM Twitter hesabından CENTCOM yetkililerinin açıklamalarına kadar sürekli bir şekilde Türkiye'nin kaygıları ve karşıtlığı ihmal edilir bir şekilde YPG terör örgütü övgüsü ortaya konuyor. Bu durumun yol açabileceği jeopolitik ve stratejik hamleler tamamen gözden kaçırılıyor. Menbiç yol haritası hazırlanırken bu durumu Ortadoğu'dan sorumlu CENTCOM ile Avrupa Komutanlığı arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkta gördük. Daha önce Amerikan yönetimindeki farklı kurumlar arasındaki Türkiye konusundaki farklı görüşleri konuşuyorduk.

DIŞ POLİTİKADA PARÇALAR VAR, BÜTÜNLÜK YOK

Menbiç yol haritası sürecinde aniden Amerikan askeriyesindeki iki ayrı pozisyon gözümüze çarptı. Hatta daha da mikro şekilde Beyaz Saray ve dışişlerinde benzer durumları gördük. Dahası Washington'daki dış politika elitleri arasında da benzer bölünmeler yaşanıyor. Türkiye ile ittifak ilişkisini küçümseyen ve her fırsatta artık Türkiye ile müttefik olmayalım diyen kesimin bölgede uzun vadeli ABD dış politikası konusunda bir çözüm önerisi ortaya sunmadığını görüyoruz.

Amerika kendi içinde çekişmeler mi yaşıyor?

Aslında Amerika ciddi bir kriz yaşıyor ama Türkiye gibi Amerika'nın müttefikleri de bu krizin ve sis bulutunun arkasındaki Amerika'yı görmeye çalışıyor. Bu noktada ABD'deki büyük bir stratejik boşluğun farklı kurumların tavır koyması ile doldurulmaya çalışıldığını görüyoruz.



ABD İran'a nasıl bakıyor, planı var mı?

Bakın aslında her dış politika sorusuna aynı şekilde cevap veriyoruz. Ortada şu an bir İran politikası gözükmüyor Amerika açısından. Ortaya geçen sene Pompeo tarafından konan 12 maddeli bir istek listesi var. Bu listede nükleer programın durdurulması, füze ve konvansiyonel silah çalışmasının bitirilmesi, proxylerin desteklenilmemesi gibi bir sürü talep dillendiriliyor. Ancak bu istek metninin bir temenniden öteye geçemediği ve bir strateji oluşturmadığını herkes biliyor.

ABD İRAN KONUSUNDA CİDDİ STRATEJİYE SAHİP DEĞİL
Başkan Trump stratejinin dışında mı bakıyor?

Başkan Trump için mesele sadece nükleer anlaşmanın yeniden müzakere edilmesine dayanıyor. Asker içinse İran'ın bölgedeki farklı silahları grupları desteklemesi en sorunlu durum. Yönetimdeki bazı şahinler içinse mesele İran rejimi. Ve bu farklılıklar çok açık bir biçimde ortaya konulabiliyor. Amerikan dış politikasını dışarıdan etkilemeye çalışan farklı bölgesel aktörler açısından ise İran bir var oluşsal problem. Tüm bu karmaşanın ortasında Amerika'nın Türkiye'den isteği değil farklı kurum ve aktörlerin Türkiye'den istedikleri ortaya çıkıyor.

İran'a karşı Türkiye'nin yaptırım uygulaması mı isteniyor?

Yaptırımların uygulanması bu noktada en çok ortaya çıkan talep. Ancak diğer bazı önceliklerin ortaya çıkması durumunda Türkiye'den beklentinin ne şekilde değişeceği belli değil. Türkiye bölgedeki aktörlerle ilişkisini üçüncü ülkelerin bu ülkelerle olan ilişkisi üzerinden tanımlamama konusunda oldukça kararlı. Dahası son üç yönetimden İran konusunda neredeyse taban tabana zıt üç politika görmüş olan Türkiye'nin bu noktada yeni bir İran macerasına sürüklenmeye başlayan ABD dış politikasının beklentilerini karşılaması da çok muhtemel görünmüyor Türkiye açısından.

NASIL OLUYOR? / ALİ DEĞERMENCİ