Önce solcu oldum

Üniversitenin dünya ajanlarının at koşturduğu bir alan haline döndüğünü belirten Kaynak, "MİT de onlara karşı beni seçmişti" diyor. Ve ekliyor, "Siyasi yelpazede yerim, solcu olarak tespit edildi. O zaman buna itirazım olmadı"

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 12 Mart 2013 Güncelleme 12 Mart 2013, 00:45
Önce solcu oldum

İÇİNDEKİLER

SUNUŞ
Prof. Dr. Mahir Kaynak'ın anıları, Türkiye tarihine damgasını vurmuş, kritik dönemleri anlatıyor. Özellikle 12 Mart muhtırası günlerini, o dönemdeki sol örgütleri, "Cemal Madanoğlu Cuntası"na ilişkin önemli, bir o kadar da şaşırtıcı yaşanmış olayları ilk ağızdan, olayların tanığından dinliyoruz. Madanoğlu Cuntası'nda MİT adına görevli olan Kaynak, mahkeme günlerine kadar bu kimliğini saklamayı başarıyor. Anılarına çocukluğundan başlayan Kaynak, nasıl bir ruh halinde olduğunu, bilim adamı olmayı hayal ederken MİT'in içine neden ve nasıl girdiğini anlatıyor. Bülent Ecevit'e suikast olayından, Sebahattin Savaşman olayına kadar çok sayıda karanlıkta kalmış konu da bu anlatımlarda bir ölçüde aydınlığa çıkıyor. Mahir Kaynak anılarında, MİT'in nasıl çalıştığı, kendisinin bir ajan olarak ne gibi tehlikelerle karşılaştığı, Türkiye'deki tüm kurumlar gibi bu teşkilatın da siyaset ve siyasetçilerden nasıl etkilendiği, istihbarat örgütlerinin birbirlerinin içine nasıl sızdığına ilişkin ipuçlarını da veriyor.

* * *
Mahir Kaynak, 14 yaşından beri askeri okulda yetişmiştir. 1956'da henüz askerken İktisat Fakültesi'ne kaydolur. Ama aynı yıl, askerlikten emekli edilir. Gaziantep'e ailesinin yanına gider. Bir yandan çalışıp, bir yandan sınav dönemlerinde İstanbul'a gelir. 1960'ta bir arkadaşıyla birlikte İstanbul'da ev tutar, geceleri taksi şoförü olarak çalışır. 27 Mayıs darbesinin olduğu 1960 yılında okul arkadaşı Şükran Hanım'la tanışır. Kaynak, o yılları şöyle anlatmaya başladı: Şükran'la birlikte herkes gibi gösterilerin içindeydik. Bir süre sonra okullar tatil edildi. Ben de memleketime gittim. Şükran'a birkaç mektup gönderdim. Tek merkezden yönetilen bir harekatın söz konusu olduğunu, artık bu işlere girmememiz gerektiğini yazdım. Bana göre 27 Mayıs, uluslar arası bir olaydı. Türkiye'nin kontrolünü, İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD'ye kaptıran Avrupa, özellikle İngiltere, geri almak istiyordu."

ZAFER ANITI
1960'ta okuldan mezun olan Kaynak, kendi anlatımlarına göre; İPRAŞ rafinerisini inşa eden şirkette çalışmaya başladı. 3 Eylül 1960'ta Şükran Hanım'la evlendi. 1961'de İktisat Fakültesi'nde asistan oldu. O'na göre "Gerçek dışı hayali, artık avuçlarının içindedir". Kaynak, o günkü heyecanını şöyle anlatıyor: "İstanbul Üniversitesi'nin girişi, Türkiye için bir semboldü. Benim için her gün altından geçtiğim bir zafer anıtı oldu. Her taşını, her ağacını adeta okşayarak yürür, odama giderdim. Bir ilim adamı olmak için her şeyi yapmaya hazırdım." Kaynak, bir iktisatçının iyi matematik bilmesi gerektiğini düşünerek 1961'de Fen Fakültesi Matematik bölümüne kaydolur. Bunca macerasının arkasında "Ülkenin ekonomik olarak ve böylece askeri açıdan güçlü olması sevdası" vardır. Ve Kaynak, solculuğunu şöyle anlatıyor: "Siyasi yelpazede yerim, solcu olarak tespit edildi. O zaman buna itirazım olmadı. Solcu olduktan sonra solu öğrenmeye başladım. O zamanlar sol kisvesi altında resmi ideolojiyi, DP'den beri devam eden karşı ideolojinin saldırılarından korumakla görevli olduğumuzu ve solun statükonun temsilcisi olan CHP'nin desteklediği bir hareket olduğunu anlamıştım. Statükoya karşı savaşan, değişimden yana olan bir insan, resmi ideolojinin ön saflarında olan bir militana dönüşmüştü. Bu rolümü hiç kabul etmedim. İç dünyamda bu çizgiyi kesinlikle benimsemedim. Ama yapılacak bir şey de yoktu. Üniversite o sıralarda sadece siyasetin değil, dünya istihbarat örgütlerinin at koşturduğu bir alan haline dönmüştü. Her manevranın uçlarını, bir öğretim üyesinin yazılarında veya iddialarında bulabilirdiniz.

DEVLETLE BARIŞ
Görevi, üniversiteyi yabancıların örgütlenmesinden korumak ve mensuplarının baskısız bir ortamda bilim örgütlenmesini sağlamak olan devlet ve onun servisi MİT, kendi kliğini yaratma peşindeydi. Ben bu kliğin hedefi konumundaydım. Küçük veya büyük hiçbir güçle bağlantım olmamasına ve toplumun değerlerine saygı gösteren mütevazı bir hayat sürdürmeme rağmen, devletin beni kendisine düşman bellemesinin bir anlamı olamazdı. Korktuğum için değil, sevdiğim için devletle barışmak istedim. MİT'le işbirliği yapan kişilere (ki bunları davranışlarından anlayabiliyorsunuz) Türkiye ile hiçbir ihtilafım olmadığını, amacımın sadece ülkemin iyiliği olduğunu anlattım."

* * *
ASKERLİĞİ BİR TÜRLÜ SEVEMEDİM
Ailesinin maddi durumunun bozulması, Mahir Kaynak'ı Kuleli Askeri Lisesi'ne girmeye mecbur bırakır. Ama Kaynak'ın ideali, bilim adamı olmaktır. Ama o hayali sona ermiştir. Kuleli'yi 5'incilikle bitiren Kaynak, okuldan ayrılmak için babasından okuduğu yılların tazminatını ödemesini istedi. Ancak kabul ettiremedi. İstemeyerek de olsa, Harp Okulu'na başladı. Askerlikle ilgili dersleri sevmeyen Kaynak, matematik ve yabancı dil derslerinde son derece başarılı oldu. Ancak Kaynak İktisatçı olmayı kafasına takmıştır. Bunun yollarını aramaya başlar. Sonunda Harp Okulu'nu bitirir. Fakat önünde 10 yıllık mecburi hizmet dönemi vardır. Bunu aşmanın yolu, ya suç işleyip askerlikten ihraç edilmek, ya da pek az kullanılan bir yola başvurup, okulda başarısız olarak emekli edilmektir. Sonunda başarısız olma yolunu seçer. 4 yıllık görevin ardından 1957'de amacına ulaşır.

* * *
ÜLKE İKİYE BÖLÜNMÜŞTÜ
Mahir Kaynak, devlete hoş görünmenin, "Madem öyle, gel bizimle çalış" gibi bir teklifle sonuçlanabileceğini tahmin ettiğini belirterek şöyle diyor: "Yıllar sonra büyük zorluklarla ulaştığım, gurur duyduğum yerim, tehlikedeydi. Yalnız ve çaresizdim. Çevremdeki örgütlü ve büyük güçler, amansız bir kavga veriyordu. Devlet ikiye bölünmüş, bir kanadı diğerini komünistlikle, öteki emperyalizmin uşaklığı ile itham ediyordu. Bu gülünç kavgada yerim olmamalıydı. Fakülteden ayrılmaya karar verdim. Matematik eğitimimi tamamlamak istedim. Aslında bu da askerlikten ayrılmak gibi bir şeydi. Evliydim ve iki çocuğum vardı. Hiç parasal destek olmaması bir yana, anne ve babamın da geçimini sağlıyordum. Mesleğimde belli bir yol kat etmiştim. Ama başka çarem yoktu. Ya işime devam edip bu kahrolası kör düğümün içinde kalacaktım, figüran olacaktım. Ya da buradan uzaklaşacaktım. Devletin üniversiteyi dış etkilerden koruması gerektiğine inanıyordum.

SİYASİ ARENA
Bir bilim adamı olmak için girdiğim kurum, iç ve dış, her siyaset odağının at oynattığı bir arena gibiydi. Üniversite yönetimini suçlamak haksızlık olurdu. Çünkü hiç kimse bu örgütlü müdahalelerle tek başına başa çıkamazdı. Bağımsız olarak düşünce üretmesi gereken kimseler, bir yere bağlanmadan ayakta bile kalamıyorlardı. Asistanlar bir yıllığına bilgi ve görgülerini arttırmak için yurt dışına gönderiliyordu. Ben bu hakkımı, Türkiye'de kullanmak istedim ve Fen Fakültesi'nde eğitimime devam etmek için izin verilmesini talep ettim. Türkiye'de ilk defa, 100 metre ilerideki bir kuruma gitmek için izin aldım. 1966'da fakülteden iznimi kullanmak için ayrıldım...

YARIN: ÇINARALTI'NDA AJANLIK TEKLİFİ ALDIM

Prof. Dr. Mahir KAYNAK