HOCALIK AKIL VE İRADE İSTER!
“Futbolculuk ve teknik direktörlüğün ortak paydası futbol; ama siyahla beyaz kadar farklılar. Birinde tamamen kendini yönetiyorsun ve yeteneklerinden sorumlusun. Diğerinde çok yetenekli, genç, kaprisli, beklentileri yüksek, zengin 25-30 futbolcuyu kontrol edip bir potaya sokarak, kafandaki futbol anlayışına uygun hale getirmeye çalışıyorsun. Antrenörlük çok daha büyük bir irade, disiplin, akıl ve zeka isteyen iş kolu. Çok daha farklı.”
TEKNİK DİREKTÖRLER DİKTATÖR GİBİ!
“Benim dönemimde futbol bu kadar büyük bir sektör değildi, bu kadar ciddi değildi. Dolayısıyla disiplin bu kadar çok değildi. Ağabey-kardeş ilişkisine, baba-oğul ilişkisine yakın ilişkiler söz konusuydu. Bugünün dünyası çok daha farklı, duyduğum kadarıyla teknik direktörlerin pek çoğu için söyleyebilirim bunu. Emir-komuta zinciri içine girdi olay. Daha sertler, daha disiplini öne çıkarıyorlar. Yani bir taraftan demokratikleşirken, liberalizm bir tarafıyla tüm şeyleri naklederken, futbol dünyasına tam tersi olarak girdi. Teknik direktörler artık benzetme yanlış olabilir ama diktatör gibiler takımlarda. Astığı astık, kestiği kestik gibiler. Yanlış.”
BEN DİKTATÖR DEĞİLİM
Ben değilim. Şöyle söyleyeyim, olmadığımı sanıyorum, olmamaya gayret ediyorum. Otorite olmadan olmaz. Ama otoritenin höt hötle, asarak keserek yapıldığında, bunun kolay yol olduğunu düşünüyorum. Esas olan; önce bilgiyle, sonra sevgi-saygıyla oluşturulmuş otorite. Bunu kurduğunuz zaman, yıkılması da zor oluyor. Oyuncuları oyunun içine çekmek, mesleğin içine çekmek daha kolay oluyor. Süreç uzun bir süreç. Kolay bir süreç değil. Çünkü böyle dönemler her türlü istismara açık dönemlerdir. Yönetici tarafından, basın mensupları tarafından, “Bu ne böyle olur mu?” diye, çok kolay bir şekilde manipüle edilecek olaylardır. Kolay değil ama hayatım boyunca hep zoru seçtim çünkü zor aslında doğrudur. Ama o zora giden yol irade ister, disiplin ister, dayanıklılık ister. Kendimi hep öyle gördüm, futbolum da öyle oldu. Antrenörlükte de bu şekilde devam etmeye çalışıyorum, bakalım nereye kadar”.
F.BAHÇE SIRADIŞI BİR KULÜP OLDU
Belki Fenerbahçe için şu örneği verebiliriz. Fenerbahçe bu anlamda bir atılım yapmaya çalışıyor ama yine de bizim o, biz Türklere ait kurduğumuz ortamın dışına çekemiyor kendini. İşte bugün yaşadığımız günlerde bu çok net görünüyor. Çok güzel, konforlu bir stat yaptı, o stadın seyirci profilini değiştirmeye çalıştı, bununla beraber kulübün merkezine futbol takımının başarılarından ziyade ekonomik, idari ve mali, fiziki yapılanmanın çok daha önemli olacağını düşünerek onları yerleştirmeye çalıştı. Sportif başarının bunun arkasından geleceğini düşündü. Son 5-6 senelik periyotta hakikaten sıra dışı bir kulüp gibi görünmeye başladı Fenerbahçe. Ki Türkiye’de bunları yapabilecek en son kulüp gibi görünüyordu, iç dinamikleri dolayısıyla. Fakat bunun yapılabileceğini gösterdi. Dolayısıyla çok zor, bu karmaşanın bir düğüm halinde olduğunu biliyorum, Türk futbolunun bir kaos içinde olduğunu söyleyebilirim. Suçlunun şu bu denmesinin doğru olmadığını da söyleyebilirim. Çözümün de çok zor olduğunu söylemek kolay ama bir taraftan da insan doğasına baktığımız zaman bazen, bir anda terse de dönebiliyor. Bizim de bunu bekleme gibi lüksümüz var. Sadece o kadar lüksümüz var. Birileri bir yerde el koyacaklar, bu gidişin doğru gidiş olmadığını bir şekilde anlatacaklar, beklentimiz o. Bu kişi ben değilim yani, benim ya da benzerlerimin söylediklerinin hiç bir anlamı yok. Kıymeti yok. Futbolda söz sahibi olan, gerçekten kuvvetli olan ve adalet duygusu biraz yüksek, birkaç kişi bir araya gelerek şu anda içiçe girmiş karmaşayı çok kolay çözebilirler diye umut ediyoruz.
BENİ 8 MAÇTA KAHRAMAN YAPTILAR ŞİMDİ BAŞKALARINI YAPIYORLAR
Öğrenmek çok uzun süreç alıyor. Gerçekten öğrenmek, ortalama bir teknik direktör için, 7 ila 10 senelik periyodu buluyor. Her şeye hakim olmaya başlamanız, yani oyuncu grubuna, personele ve buradan geçerek oyuna her hattıyla hakim olmaya başlamanız ve artık verdiğiniz kararların bir refleks haline gelerek doğru kararlar olma yüzdesinin artması hakikaten bu kadar sürüyor. En başarılı antrenörler 45 ile 60’lı yaşlar arasında. Daha doymuş, oyunculara bakarken onları köle gibi görmeyen, onları bir insan bir meslek adamı gibi gören ve verimliliğini bu şekilde yükselten, oyunu çok net bir şekilde görebilen ve ne istediğini bilen hale gelmesi antrenörün o yaşlarda oluyor. Bizde ise bunun tam tersinden, mesleğe yeni başlayan, ben de dahilim buna, ilk takımımda ilk sorumluluğumda 8 maçta 7 galibiyet alınca dahi bir antrenör olarak düşünülüyordum bu piyasada, ben de tam tersini söylüyordum. Çok fazla dahlim olmadığını, bunun tam tersi olacağını söylemeye ifade etmeye çalışıyordum ama biz kahraman yaratmayı seviyoruz bu şekilde. O ara kahraman bendim. Şimdi 9. seneme giriyorum ve bu 9 sene içinde yeni kahramanlar görüyorum. Şu şöyle, bu böyle, falan filan diye...
TEKNİK ADAM OLARAK BİR 7 DAKİKA DAHA!
Bakalım o 7 dakika çıkacak mı? Her an bir 7 dakika çıkabilir hayatta. Onu hiçbir zaman kapı ardı etmiyorum. Zaten hep konuşurken % 99.9 diye konuşurum. Hiç bir şeyi % 100 diye konuşmam. Hayatta her şeyin olabileceğine inanıyorum.
FUTBOL HAYATIM 7 DAKİKAYLA BAŞLADI
Bir 7 dakika benim profesyonel futbol hayatımda çok önem arzetti. Malatyaspor-Sakaryaspor maçında son 7 dakika oyuna girdim. Tesadüfen kadroya girdiğim bir maçtı ve tesadüfen de oyuna girdim. O 7 dakikadan sonra sürekli oynamaya başladım. Ben oyuna girdikten sonra İbrahim abi, İbrahim Tok’la beraber takım bir anda hareketlendi ve ondan sonra da iddiamız yoktu beni oynatmaya başladılar. Benim futbol hayatım böyle 7 dakikayla başladı, profesyonel anlamda.
ÖZELEŞTİRİ YAPARSAN HERKES ÜZERİNE GELİR
Hiç kimse aynaya bakıp da yüzleşmek istemiyor hiçbir şeyle. Çünkü yüzleştiğiniz zaman bizim toplumumuzda mağlupsunuz demektir. Özeleştiri yaptığınız zaman mağlupsunuz demektir. Çünkü herkes zaten onu arıyor. Bir tane adam özeleştiri yaparsa, ben hata yaptım dediği anda, işte gerçek hatalı bu diye herkes onun üstüne çullanıyor. Bütün hataları da onun üstüne yüklüyorlar. Artık bu refleks haline gelmiş. Dolayısıyla bizim genel tarzımız, ya herkes bir iş yapıyor, dolayısıyla herkes işinde başarılı olmak ister kardeşimden ziyade, ben yapıyorum yapıyorum çabalıyorum olmuyor, ama sen yanlış yapıyorsun, senin yerinde olsam şunları yapardıma yönelik düşünce yapısı oluştu bizde. Bu şekilde refleks oluştu. Şu andaki bulunduğumuz durumun ana nedeni de bu.
O KADAR SAYGIDAN YOKSUNUZ Kİ
Herkes bir adım geriye doğru atabilmeli. Ben iş yapıyorum, bu işi iyi yapmak istiyorum, benim bütün her şeyim bu iş üzerine. Ne kadar başarılı olursam, iyi iş yaparsam, o kadar kazancım olacak. Mali, ama daha fazla manevi, mesleki kazancım olacak. Bu kadar yani. Bütün matematik, bütün denklem bu. Bunun farkına varabiliyorsan, bana o gözle bakıyorsan, bunu bu şekilde halka yansıtıyorsan, o zaman zaten ufak ufak adımlarımızı atmaya başlarız. Aslında en büyük adımı atmış olacağız, mesleki saygı. Herşey burada yatıyor. O kadar saygısısız ki, hepimiz hepimiz öyleyiz. Biz eski futbolcular, futbolu bırakanlar maça gidiyoruz, yeni oyuncuları seyrediyoruz, afedersin, “Lan burada bu yapılır mı be. Ben olsaydım bunu atardım!” ile başlıyor. Bu kaosa kadar geliyor işte bu düşünce. Hepimiz yapıyoruz.
BASIN MENSUPLARI KENDİNE BAKMADAN BİZİ ELEŞTİRİYOR
Basın mensubu kendi işinde yaşadığı sıkıntıları gözardı ediyor, kendi mesleğinde, kariyerinde nerelere geldiğini, neleri yaptığını yapamadığını, neleri yapmaya muktedir olduğunu, neleri yapma konusunda sıkıntıları olduğunu düşünmüyor, geliyor çok kolay bir şekilde antrenörü yargılıyor. Onun da bir meslek mensubu olduğunu, onun da sıkıntıları olduğunu, bir yerden bir yere gelmek için bir takım şeylere ihtiyacı olduğunu, bunların bazılarını yapabildiğini, bazılarını iç dinamikler nedeniyle yapamadığını düşünmüyor... Bu söyleşiyi Aykut Kocaman ile Ankaraspor’u çalıştırdığı dönemde gerçekleştirmiştik ve Ligtv.com.tr’de yayınlanmıştı.
SON SÖZ: Ey Fenerbahçe camiası… Aykut Kocaman’a sahip çık! Zico geldi-gitti… Aragones geldi-gitti… Daum geldi-gitti… Aykut Kocaman’da gidecek! Ama giderse, Fenerbahçe çok şey kaybedecek. Haber:Habertürk