Daha doğrusu yazdım ama son anda vazgeçtim 'içeri' vermekten.
Uzatmadan söyleyeyim sebebini; "içimden gelmedi".
Çünkü içim ezildi, canım beter sıkıldı.
Sebep mi?
Sebep dün manşete çektiğimiz, bu köşenin çıkacağı sayfaya da tam boy silme girdiğimiz olay ve fotoğraf.
Defne Joy'un eşi İlker Yasin Solmaz gece yarısı Beyoğlu'nda bir bardan çıkıyor o fotoğrafta.
Takvim'in acar muhabiri Ufuk da haber almış gidiyor, tek karede 'olay olan' o görüntüyü yakalıyor.
Yanında sarışın bir genç kadın, hemen arkada 10 gündür İlker Yasin'i nerede gördüysek onu da yanında, ardında görmeğe aşina olduğumuz sakallı genç adam.
Onun yanında da türbanlı, genç bir başka kadın da var.
Sevgililer Günü'nde
"Sana ne bundan?" diyebilirsiniz. "Sen yazını yaz, hayata müdahale etme" diyebilirisiniz elbette.
İyi de, yazımda "Sevgililer Günü'nde Defne'siz İlker Yasin" diye bir yazıydı yazdığım.
Bir süredir aileye yakın mesafede durup söyleşiler yaptığım için tahmin ediyordum acılı kocanın haleti ruhiyesini.
Ne kadar hüzünlü olduğunu, sevgili eşi Defne olmadan geçireceği bu ilk Sevgililer Günü'nde nasıl da perişan hallerde olacağını öngörmüştüm güya.
Öyle değilmiş meğer. İlker Yasin sessiz, suskun, içinden içinden hırslı, hınçlıdır sanırken o farklı bir boyuta savrulmuş.
Olayın her ne şekilde olursa olsun "tatsız" bir fotoğraf karesine dönüşmesi kaçınılmaz.
Halk arasında "daha kırkı çıkmadan" tabirini yaratan nedenler devreye girer ve insanımız sevimsiz, yakışıksız bulur durumu.
Mektup üzerine
Keşke bunu hesap edebilseydi İlker Yasin kardeşimiz. Gazetelere düşmese, manşetlere çekilmese de, yolda kestanecinin, kâhyanın, şoförün, tezgâhtarın, gelip geçenin görüp tanıması halinde bile hoş karşılanmayacağını ön göreydi keşke.
Bazıları diyecek ki; "Biz o mekânı yani Mektup Bar'ı biliriz.
Orası İstanbul'daki en kaliteli türkü barlardan biridir. Kubat'tan, Kıvırcık Ali'ye, Tolga Sağ'dan, Erdal Erzincan'a ünlüler, ustalar sahne aldı orada. Hop hop zıplanan, içip dağıtılan, kaçamak aşklar yaşanan bir yer değil ki orası. Adam günlerdir çok sert, acımasız günler geçiriyor, eve döndüğünde 1.5 yaşında, her şeyden habersiz masum yavrusunu, dualar mırıldanan hacı ana babasını görüyor.
Derdini dökemiyor, bunalıyor, her sabah gazeteler ne yazacak, televizyonlar bugün ne gösterecek diye stresle uyanıyor. Sonunda da 'gel biraz dolaşım açılırsın' diyen arkadaş teklifine peki deyip gidiyor oraya."
Yer mi yok
Bütün bunların böyle olduğunu düşünelim tamam da. Birileri de çıkıp, "Koca İstanbul'da Beyoğlu'ndan gayrı semt mi yok, efkâr kafa dağıtacak başka muhit mi yok? Eşinin yaşamında son durak olmuş eğlence yerine bir arpa boyu ötede ne işin var senin kardeş?" derse ya.
İşte böyle ikirciklenmelerin, kafa karışıklığının içinde sayfaya koyulmasına yüreğim el vermedi o yazının. Belli ki üzerinde çook konuşulacak o fotoğrafın yanı başında "Sevgililer Günü'nde Defne'siz acılı koca" yazım, marangoz hatası gibi dururdu yalan mı?