Gözdağı uğruna milyonlarca ceset

Hiroşima'ya atılan ilk atom bombasının düştüğü yerdeki sıcaklık, güneşin çevresindeki sıcaklığın dört katı fazlaydı ve sahip olduğu nükleer güç, şu andaki dünya elektriğinin yüzde 20'sine eşitti. Milyonlarca insanın ölümüne neden olan bomba, Sovyetler ve Amerika arasında Nükleer silah yarışını başlatacak ve bir casuslar savaşına neden olacaktı

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 13 Eylül 2010 Güncelleme 13 Ekim 2010, 11:22
Gözdağı uğruna milyonlarca ceset

İÇİNDEKİLER

Hava henüz aydınlanıyordu. Ve gökyüzüne çakır keyif bir Ağustos güneşinin ilk ışıkları yayılmaya başlamıştı bile. Saat 06. 05'ti... Amerikan B-29 bomba uçağının pilot koltuğunda oturan Albay Paul Tibbets, İwo Jima adasının tam üzerindeydi. Bulutlar arasında, kendisinden bir saat önce havalanmış üç refakatçi uçağı gördü. Onlar Tibbets'den daha önce keşfe gelmişlerdi. Ve birinden beklediği bir mesaj geldi; "Hiroşima üzerindeki bulut tabakası, görüşe izin verecek inceliktedir!" Paul Tibbets, bunun üzerine uçağın gürültüsünü bastıran sesiyle, arkasında oturan adamlarına, tarihe geçecek o cümleyi söyledi;
"Beyler! İşte Hiroşima..."
Uçağın gaz koluna yüklendiği zaman, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük kitlesel katliamını gerçekleştireceğinin farkındaydı tabii. Tarih 6 Ağustos 1945'ti ve yaklaşık iki saat sonra aşağıya bırakacağı atom bombasının sahip olduğu nükleer güç, şu andaki dünya elektriğinin yüzde 20 sine eşitti. Yer küre ilk kez böyle ölümcül bir silahla tanışacaktı.
Albay Tibbets bir an uçağının burnunda yazılı 'Enola Gay' adını düşündü...

GÜNEŞTEN SICAK

Enola Gay, aslında o günlerde altmış yaşlarına yaklaşan kendi halinde sakin bir kadındı. Adının bu büyük katliamla birlikte anılacağını nereden bilebilirdi ki? Tıpkı oğlunu ilk kucağına aldığı gün de bilmediği gibi.
Minik Paul erken doğmuştu. Bir gün gelecek bu bebek albay olacak ve Hiroşima'ya atom bombası atacaktı! Hangi annenin aklına böyle bir şey gelirdi ki?
Küçük Paul daha sonra, 9 yaşına geldiğinde (1933 yılıydı) ailesi karşı çıksa da hava kuvvetlerine katıldı. Ve Sonuçta, Paul Tibbets adıyla, albay rütbesiyle pilotluk hayatı geçirdi ve ikinci dünya savaşı sırasında Eisenhower'ın bile gözüne girdi. Ona verilen son görev top secret'tı. Atom bombası son şekline getirilirken, onu atacak bombardıman uçaklarının kaptanı seçilmişti. Manhattan projesindeydi ve yetkisi sınırsızdı.
Emrine verilen, 15 adet B-29 uçak ve 1800 kişiden oluşan personel ilk atom bombasının sorunsuz olarak hedefine ulaştırılması içindi. Ve Tibbes kendi uçağına sevgili annesinin ismini, Enola Gay'i verdi. İşte o sabah Enola Gay, insanlığın en acımasız anına doğru süzülüyordu. Saat sabah 8.20'de Tibbets hedefe iyice yaklaşmıştı. İçinden nehirler geçen Japonya'nın en güzel kentlerinden biri olan Hiroşima'ya...
Albay, öylesine eğitimliydi ki, bombanın atılacağı yükseklik olan 30.700 feet irtifaa neredeyse gözü kapalı ulaştı. Bu noktada B-29'u düz uçuşa geçirdi. 08.47'de elektronik fünyeler kontrol edildi ve çalışır durumda oldukları saptandı. Enola Gay, artık tarihin akışını değiştirecek olan görevine hazırdı. Albay Tibbets, bombayı atacak düğmeye bastığında saat 9.15'ti. Bomba giysileri içindeki ölüm, yere doğru süzülürken aşağıda yaşamlarının son saniyelerinde olduklarının farkında bile olmayan on binlerce insan yeni bir güne hazırlanıyordu.
Bombanın yarattığı patlama, şehrin 10.000 metre üzerinde uçan Enola Gay'i az kalsın düşürüyordu.
Ama Albay Tibbets aslında atom bombasını attıktan sonra meydana gelecek 'şok dalgasından koruma eğitimini' iki yıldır alıyordu. Enola Gay hızla olay yerinden uzaklaşırken, geride önce korkunç bir beyazlık, sonra çan biçiminde bir bulut oluştu. Bombanın düştüğü yerin merkezindeki sıcaklık, güneşin çevresindeki sıcaklığın dört katı fazlaydı. Altındaki toprağı çökerten basınç ise 100 milyon atmosferin üzerindeydi. Albay Tibbss, uçağının yönünü 'evine' doğru çevirirken bir an gözlerini kapattı ve "Ne yaptım ben" diye mırıldandı.
92 yaşında ölene kadar da işte bu acıyla yaşayacaktı. 20 bin ton trinitrotoluen (TNT) patlayıcı gücündeki bomba şehrin 580 metre üzerinde patladı ve ilk anda 70 bin kişinin ölümüne neden oldu.
Japonya'nın en güzel kenti olarak bilinen Hiroşima'nın suları, toprağı ve insanları zehirlenmişti. İki ay içinde bombanın gizli silahı olan radyasyon, ölü sayısını 135 bine çıkardı. Bombardımanı takip eden 5 yıl içinde radyasyon nedeniyle mutasyona uğrayan 60 bin kişi daha hayatını kaybetti. Hiroşima'dan 3 gün sonra, atom bombasının çökerttiği Japonya'ya, 'Şişman Çocuk' adı verilen bir bomba daha atıldı. İki kentte ölenlerin sayısının yarım milyonu aştığı tahmin edildi. Peki ABD ölümcül bombayı atmaya mecbur muydu? O dönemin başkanı Truman'a sorarsanız, sonuna kadar haklıydılar. Bu arada Japonya'ya gerekli ceza ve gözdağını verilmiş olacaktı. Ama tarihi gerçekler aynı şeyi söylemiyordu. Çünkü zaten o günlerde Japonya savaşı kaybetmiş ve teslim olmak üzereydi. 9 Temmuz 1945'de son savunma hatları olan Mariana adaları düşmüş, hükümet istifa etmişi. Japonya artık işgal edilmeyi bekliyordu. Bunu Amerikan ordusunun araştırma birimlerinin raporları da ortaya koyuyordu. Üstelik işgale bile gerek yoktu. Japonya son derece etkili bir abluka altındaydı ve günlük hayatı devam ettirmekte zorlanıyordu. Ayrıca, Amerikan ordu istihbarat birimleri bile (özellikle Japonya'da faaliyette olanlar) açık seçik vurguluyordu ki, Japonya teslim olmak üzeredir, yeter ki bu şerefli bir teslimiyet olsun, yani imparatora dokunulmasın! Bu arada Başkan Truman, İngiltere Başbakanı Churchill ve Sovyet lideri Josef Stalin, Japonya'nın kayıtsız şartsız teslim olması konusunda anlaştı. Truman, ilk kez burada Stalin'e, 'son derece öldürücü yeni bir silah yaptıklarından' bahsetti. Stalin hiç üstüne alınmadı ve "Japonya üzerinde iyi kullanmalar" dileğinde bulundu. Churchill ile Truman zaten daha önce anlaşmıştı, atom bombasının Japonya üzerinde kullanılması için. Truman'ın bombayı atmasının asıl nedeni, dünyanın ikinci gücü olan Sovyetler Birliği'ne ve başkanı Stalin'e gözdağı vermekti. Harry Truman'ın hatıralarında, konu ile ilgili şu paragrafa rastlanır;
"24 Temmuz'da olağandışı mahvedici bir güç olan yeni bir silaha sahip olduğumuzu tesadüfen ima ettim. Rus lideri hiçbir özel ilgi göstermedi. Bütün söylediği, bunu duymaktan memnun olduğu ve bunu Japonlar'a karşı kullanmamızın iyi olacağı idi." (Harry S. Truman, Year of Decision)
Sovyet generali Mareşal Jukov ise Truman'ın sözleri üzerine, karargaha dönecek ve Molotov'a şöyle diyecekti: "Yapsınlar, bu konu hakkında Kurçatov ile konuşmak ve ellerini çabuk tutmalarını istemek zorunda kalacağız." Kurçatov, 1943'den beri Sovyetler Birliği'nde atom enerjisi hakkında araştırmalar yapan Kurçatov Enstitüsü'nünün adıydı. Yani artık Ruslar da 'atom işine' hız veriyorlardı. Projenin Amerika'daki mimarlarından Oppenheimer, 'Bu bombayı Japonya'ya karşı kullanmadıkça dünyaya atom bombasının ne kötü bir şey olduğunu anlatamayız' demişti. Truman'ın tek korkusu ise büyük tehlike olarak gördüğü Rusya ve Stalin'di. İşte milyonlarca çaresiz Japon sivil, bu korku uğruna yaşamlarını yitirmişti. Hiroşima'dan iki hafta sonra, 22 Ağustos'ta, Moskova'daki askeri istihbarat direktörü, Sovyet casus ekibinin şefine şu mesajı geçti; "Atom bombasıyla ilgili belgesel materyalleri ele geçirmek üzere örgütlenmek için gerekli tedbirleri alın! Teknik süreç, çizimler ve hesapları da!" Kremlin bir ay sonra, Orta Asya'da yürütülen uranyum çıkarma işinin hızlandırılması talimatını verecekti. Peki bu ölümcül maceranın başlangıç noktasında kim vardı? Aslında çok tanıdık bir isim! Ama önce o ismin, dolaylı da olsa nelere sebep olduğunu anlatalım. O günlerden bu güne kadar dünyanın belli başlı ülkeleri arasındaki bu nükleer silah kavgası, hatta geçtiğimiz aylarda Rusya'nın İran- Ahmedinecat'a 'nükleer tesislerine yakıt depolamasına izni vermesi' ve ülkenin İsrail ve ABD'nin tehditlerine rağmen uranyum zenginleştirme çabalarında ısrar etmesi ve benzeri diğer kararlar...
İşte bu türden bütün 'oyunların' en ucundaki isim, gelmiş geçmiş en büyük bilim adamlarından biri olan Albert Einstein'dan başkası değildir.

* * *
ATOM BOMBASI
Atom bombalarında yüksek zenginlikte (saflıkta) Uranyum veya Plütonyum kullanılır. Günümüzde üretilen bombalar daha çok plütonyum içerir. Bu yüksek zenginlikteki malzeme, nükleer reaktörlerden elde edilmektedir. Zincirleme Reaksiyon ise, füzyon sonucunda ortaya çıkan nötronların, ortamda bulunan diğer füzyon yapabilen atomların çekirdekleri tarafından yutularak, onları da aynı reaksiyona sokması ve bunun ardışık olarak tekrarlanmasıdır. Bu kontrolsüz zincirleme reaksiyon, çok kısa bir süre içinde çok büyük bir enerjinin ortaya çıkmasına neden olur; İşte Atom bombasının patlaması bu şekildedir. Nükleer santrallerde ise zincirleme reaksiyon kontrollü bir şekilde yapılır. Bu kontrolün kaybedilerek, nükleer yakıtın bir bomba haline dönüşmesi fiziksel olarak olanaksızdır. (Kaynak; Atom Enerjisi Kurumu)

* * *
ATOM BOMBASI VE BİKİNİ
Bikini isimli Mercan Adaları, Pasifik'lerde bir dünya cennetiydi. 23 ayrı muhteşem adacıktan meydana gelen bu oluşum, Pasifik dilinde Pik-Ni diye adlandırılırdı. Yani 'yeryüzü' ve 'Hindistan cevizi' anlamına gelen iki kelimeyle. ABD'liled bunu kendi dillerine uydurup Bikini'ye çevirmişlerdi. Ve yine aynı Amerikalılar Hiroşima'ya attıkları atom bombasından sonra nükleer çalışmalara hız vermiş, kendilerine yeni deneme alanları aramaya başlamışlardı. Ve okyanustaki bu dünya cennetinde karar kıldılar. O güne kadar pek kimsenin adını duymadığı bu bölge artık medyanın ilgi odağıydı. Aynı günlerde, Fransa'da bir başka alanda, modada bir devrim yaşanıyordu. Fransız mühendis Réard ve modacı Heim, Paris'te 1946'da bir mayo modeli keşfetti. O güne kadar tek parçalı olan kadın mayoları artık iki parçadan oluşacaktı. Bu yeni mayo türünü nasıl pazarlayacaklarını düşünürken akıllarına 'dahiyane' bir fikir geldi. Amerikalılar atomu parçalayıp atom bombasını bulmuşlardı, bunlar da mayoyu ikiye parçalamışlardı ya, o zaman adı neden 'Bikini' olmasındı? Ve bikini Paris'te muhteşem bir defileyle kadınlara sunuldu.

* * *
NAZIM HİKMET'İN HİROŞİMA'SI
Zülfü Livaneli'nin besteleyip Joan Baez'in Türkçe olarak okuduğu Nazım Hikmet'in Hiroşima şiiri;

KIZ ÇOCUĞU
Kapıları çalan benim, kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem, göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli, oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için, hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki, kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler.