Tarihi 2 Temmuz 2012

Bu şarkı burada bitmez: Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen

Hayata ve tarihe kuş bakışı ve nesnel bakmadan bugünleri ve geleceği kavrayamayız. Türkiye'nin 150 yıllık modernleşme tarihini büyük bir fotoğraf olarak değerlendirmeden günlük ıvır-zıvır tartışmalara esir düşeriz... Bu milletin çoğunluğunun arzu ettiği Türkiye tasavvuru bellidir, bu anlamdaki siyasi tercihleri de bellidir, geçici güç kavgaları büyük resim içinde detayın da detayıdır... 1876'dan bugüne bu milletin ana siyasi doğrultusu nerdeyse hiç değişmedi... Fakat devlet bu toprakların çoğunluğunun arzusunun aksi istikametinde şekil aldı... Bu tablo artık değişti, aslına ve olması gerekene döndü... Buradan geri dönüş ancak iç savaşla olur...
Daha önce de Sabah Pazar'da yazdık, bir daha tekrarlayalım...
Bugünün Türkiyesi'nde, arkasında TSK ve zinde güçler desteği olmadan CHP'nin iktidar şansı çok uzun bir süre daha yok. Yeni Türkiye'de CHP esasen önemli bir aktör de değil.
Ancak TV programlarında makara yapmak istendiğinde, CHP içi işler gündeme geliyor, gülünüp eğleniliyor. CHP'nin en üst düzey adamları bile "Atatürk çıksa CHP'nin başına geçse oyumuz en fazla yüzde 30" diye açıkça itiraf ediyor...
Yeni Türkiye denkleminde kurucu siyasi aktör bellidir.
Adalet ve Kalkınma Partisi...
Yeni Türkiye denkleminin kurucu siyasi lideri de bellidir:
Recep Tayyip Erdoğan...
Abdullah Gül şüphesiz bu sürecin Erdoğan'dan sonraki en önemli lideridir. Bu değişim ve yeniden kuruluş sürecinin sivil alandaki en önemli gücü de bir gönüllüler hareketi olan Hizmet'tir. Yani diğer bir deyimle Fethullah Gülen Hareketi'dir...
Bu ülkede AK Parti mensubu olmayan milyonlarca insan, nasıl ki kendi değer ve ideallerinin siyasi lideri olarak Recep Tayyip Erdoğan'ı görüyorsa... Aynı şekilde Gülen hareketi mensubu olmayan milyonlarca insan da kendi değer ve ideallerinin manevi önderi olarak Fethullah Gülen'i görmektedir.
Erdoğan'ın siyasi liderliği kendi sosyal tabanının Türkiye tahayyülünü hayata geçirmeye çalışırken, bir yandan da o sosyal tabanı daha özgürlükçü, daha evrensel bir perspektif yönünde dönüştürmüştür...
Elbette Recep Tayyip Erdoğan bunu bu toprakların temel direği olan İslam ortak zemininden hareketle yapmıştır. İttihatçı-
Kemalist ideolojiyle tamamı zehirlenmiş bu toprakların
yeniden bir imparatorluk ufkuyla buluşabilmesi, tüm farklılıklara saygılı, tüm yurttaşların temel haklarının korunduğu bir Türkiye'ye geçilmesi ancak böyle mümkündür. Bu topluma dokunmayan, bu toprakların anadilinden anlamayan steril ve hijyenik sekülerist bir zeminden hareketle özgürlükçü-demokrat bir Türkiye kurulamaz. Bu steril ve hijyenik dilden hareketle, köksüz sekülerist bir ideolojik zeminden hareketle savunulacak bir liberalizmin, demokratlığın, AB yandaşlığının bu ülkede karşılığı yoktur. Böyle savunulan bir özgürlükçü-demokrat tasavvur, en çok ulusalcı-faşistlerin hoşuna gider, böylece toplumun çoğunluğu olan dindarları İttihatçılık ve ulusalcılık yönünde manipüle etme imkanını bulurlar. Aynı İttihatçı- Kemalist strateji dindarların da dünyaya kapalı, Batı medeniyeti karşısında kompleksli ve saldırgan, üçüncü dünyacı, devletçi, sosyalist bir yönde politika yapmasını çok ister. Dindarlar böyle sekter bir yolda oldukça marjinalize edilmeleri ve yok edilmeleri kolaylaşacaktır...
Yarın devam edeceğim...