Tarihi 28 Ocak 2010

Ağca üzerine saçmalamalar

Haber, birkaç gazetede ve bazı internet sitelerinde yer aldı. 1980 İhtilali yapılmış ve Muhsin Yazıcıoğlu kaçak. Biriki kişinin dışında kimse yerini bilmiyor. Ağca ise bir yolunu bulup, Yazıcıoğlu'nun yanına gidiyor:
- Ben Kenan Evren'i ve özellikle Konsey üyelerinden Nurettin Ersin'i öldüreceğim. İddiaya bakılırsa, Yazıcıoğlu "kirli oyunu" seziyor, Ağca'ya tokadı basıp yanından kovuyor.
Bunu söyleyen de BBP'nin Sakarya İl Başkanı Reşat Usturbelli.
Belli ki ne Muhsin Yazıcıoğlu'nu tanıyor ne de yakın tarihten haberi var. Söyledikleri, külliyen yanlış.
Mehmet Ali Ağca, 23 Kasım 1979'de Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçıyor.
Hemen Bulgaristan'a geçiyor. Yazıcıoğlu ile görüştüğü iddia edilen günlerde yurt dışında ve 13 Mayıs 1981'de İtalya'da, Papa'ya silahlı saldırıda bulunuyor. Yani, 1980 İhtilali'nin ardından bir araya gelmeleri imkansız. Üstelik, 1980 öncesinde de Yazıcıoğlu ve Ağca'nın yolları çakışmıyor. Böyle bir teması 22 yıllık eşinin yanı sıra 35 yıllık yol arkadaşları Yalçın Topçu, Mahir Damatlar, Hasan Çağlayan gibi çok yakınındaki isimler bilmiyor. Birileri de çıkıp, bol keseden sallayıp duruyor!
Üstelik, ortaya konulan mantık da yanlış.
Eğer gerçekten böyle bir temas söz konusu olabilseydi, eğer Ağca, kendisine, Milli Güvenlik Konseyi üyelerine suikast düzenleyeceğini söyleseydi...
Yazıcıoğlu tokat atmaz, büyük bir ihtimalle "Allah yolunu açık etsin" derdi.
Çünkü, o dönemde kendisi ve pek çok arkadaşı kaçaktı. En yakın arkadaşları işkenceler altında inliyor, bazıları "öldü" denilip atılıyor, bazılarının da karıları ve kızları insanlık dışı muamelelerle karşıya kalıyordu!
Yazıcıoğlu, Evren ve Ersin'i en son koruyacak insandı.
***

Bugün, Ağca ile ilgili olarak ortaya atılan iddiaların çoğu aynı türden...
Deniliyor ki:
- Ağca'nın konuşmasını istemeyenler, yine O'nu imha etmeye kalkışacaklardır.
Olmaz, kimse Ağca için elini kirletmez. O kullanıldı ve görevi sona erdi. Bugün atıp tutuyor, önemli bir adam olduğu izlenimini yaratmaya çalışıyor, ama hiç şüpheniz olmasın ki, kendisi bile kimin tarafından kullanıldığını bilmiyor.
O zavallı bir piyon!
1980 öncesinin şartlarını bilmeyenler, "Peki o zaman Maltepe Askeri Cezaevi'nden nasıl kaçtı?" diye soruyorlar.
Devlet otoritesinin olmadığı o günlerde cezaevinden kaçmak, tereyağından kıl çekmek kadar kolaydı. İki tane eri ayarlayan ertesi gün dışarıda gezmeye başlıyordu.
***

Takvimler 24 Şubat 1942'yi gösteriyordu. Ankara Atatürk Bulvarı'ndaki Alman Büyükelçiliği'nden çıkan iyi giyimli bir çift, Çankaya istikametine doğru yürümeye başladı. Karşıdan ise elinde paket bulunan bir genç geliyordu. Birbirlerine iyice yaklaştıkları anda, büyük bir patlama duyuldu.
Paketi taşıyan genç, paramparça olmuştu.
Patlamanın şiddetiyle kaldırımın yanına yığılan kişi ise, Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Franz Von Papen'di.
Soruşturma genişletilince, parçalanan bombacının Yugoslavya'dan Türkiye'ye göç eden Boşnak asıllı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Ömer Tokat olduğu anlaşıldı. Türkiye'ye gelmeden önce Yugoslav Komünist Partisi üyesi olan Tokat, "Bolşevizm adına Faşist Alman elçiye saldırıda" bulunmuştu.
Ardından, işin içinde Sovyet Gizli Servisi (KGB)'nin de bulunduğu ortaya çıktı. Bazı Rus ajanlar yakalanıp tutuklandı.
Daha sonra, bu KGB elemanlarının Alman İstihbaratı tarafından kullanıldığı iddiaları ortaya atıldı.
Amaç, Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'na sokulmasıydı.
Olaya ilişkin en acı gerçek ise şuydu:
Komünizm adına bir eylem ortaya koymak isteyen Ömer Tokat, elindekinin sis bombası olduğunu sanıyordu. Eylemin ardındaki istihbarat savaşlarının hiç birinden haberi yoktu. Olay sırasında paramparça olacağından ise haberdar değildi.
Ağca'nın durumu da Von Papen suikastında parçalanan Ömer Tokat'tan farksız. O da bir piyon. Oyunun kuralları gereği, piyonlar kendilerini harekete geçiren elin kime ait olduğunu ve gerçek amacı hiçbir zaman bilmezler!