ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 5 Eylül 2013

"Satmadım, ikram ettim!"

Karım Selda yıllar önce 'İğnenin ucundaki hayatlar' adını verdiği bir kitap yazmıştı. Uyuşturucunun özellikle gençler üzerindeki tahribatını, nasıl başlandığını, ana baba olarak alınacak tedbirleri ve nasıl kurtulabilindiğini anlatan bir araştırma çalışmasıydı. İşte o sıralar ulaştığı bir bilgiye göre, 'Balıklı Rum Hastanesi'nde, ünlü bir aktörümüzün eşi eroin tedavisi görmekteydi.' Ama iş bununla bitmiyordu. Aynı serviste yatan gençlerin itiraflarına göre, bu kadın odasında yasaklı madde bulunduruyor ve isteyen olursa da rahatlıkla kullanabiliyordu.
Bugün manşetlere bakıyorum, benzer bir isim 'uyuşturucu satıcılığından' hakim önünde. Diyor ki "Ben sadece kullanıcıyım!" İşin ayrıntısını bilemem. Çünkü kafamda şöyle bir karmaşa var; Cezalandırma açısından, 'Ben satın aldım, hadi gel birlikte içelim' diyerek yanındakini ortak etmekle; 'Bende uyuşturucu var, parayı bastır sana da vereyim' demek arasında fark var mıdır?
Ya da gerçek suç, 'mal'ı toptancısından alıp, üzerine kâr payı koyarak perakende satmak mıdır sadece? Anlaşılan bütün hikaye, bu meretin dost ortamında hep birlikte kullanıldığı taktirde zevk vermesi. Yargının çıkmazı da burada sanırım. Uyuşturucu konusunda kim ticaret erbabı, kim kader kurbanı müptela, bu nedenle saptamak hayli zor olmalı. Geriye kalıyor zanlıların evlerinde bulunan hassas terazi şeklindeki 'deliller!' Peki bir insan aynı zamanda pasta börek yapamaya da meraklı olamaz mı?
Evet dalga geçiyorum. Polis Teşkilatımızın hassas terazi avına çıkacağı yerde, 'bu korkunç mekanizmanın gerçek tüccarlarını neden yakalayamadığına' bir mana veremiyorum çünkü. Ülkenin ortasından oluk oluk uyuşturucu akıyor, narkotik birimlerimiz ne hikmetse sadece, 'zehirden paçasını ömür boyu kurtaramamış zavallıları' veya 'bir iki kere denediği halde isimleri afişe olan ünlüleri' tespit edebiliyor. Tabii biz basının da gayretiyle (!) Not; Yazıda adı geçen Balıklı Rum Hastanesi, yanlış anlaşılmasın, yıllar önce değişen yönetimi sonrası bu gün çevresinde kuş dahi uçurtmuyor.


Değişen bir şey yok demek ki!

Amerika'nın entertainment türü eğlencelik filmleri var biliyorsunuz. Ama sıra 'ülkelerindeki sonsuz adaleti ve özgürlüğü' vurgulamaya gelince, pek bir ciddileşiyorlar. Geçen gün izlediğim yapımda 'taciz' konusunu işlemişler. Julia isimli kız, hasta ruhlu bir oğlan tarafından ölümüne takip ediliyor.
Kıza dokunulmuyor ama sözsel olarak sürekli tacizde. Evinin önünde duruyor adam, "İntihar edeceksin sonunda" diye mesajlar yolluyor, telefonla tehditler filan. Kız emniyete başvuruyor ve fakat çocuğu delil yetersizliğinden tutuklamıyorlar. Sonunda Julia intihara kadar geliyor. İşte tam o sırada gıpta ile baktığımız ünlü Amerikan Adaletini düşünüyorsunuz!
Sonuç bizimkiyle aynı; İştesizeyerlibirörnek,üstelikkurgu dadeğil;Hafta sonu Hürriyet'te yayınlandı.
C. isimli bir kadın, kocası tarafından 'Yavaş yavaş öleceksin. Biliyorsun değil mi ölümün elimden olacak. Hiç acelem yok.
Nasılsa kanunlar bana bir şey yapamıyor'
diyerek tehdit ediliyor. Sonunda devlet C.'yi Tanık Koruma Programına alıyor. Yeni bir kimlik, yeni bir ev ve para veriliyor. Ama resmi yazışmalarda yapılan bir hata yüzünden koca, karısının ve çocukların adresine ulaşıyor. Hadi yeni baştan evler bulunuyor, ilgililer eşyalarını taşıyorlar filan. Ama işin en acısı 21 yaşındaki oğul, bu işkenceye dayanamayıp intihar ediyor. "Bunun üzerine valiliğe gittim, yeniden dilekçe verdim" diye anlatıyor C.. Valilik de diyor ki cevaben, "Adres değişikliği talebiniz reddedildi. Üç kez evini taşıdık, maddi yardımda bulunduk. Sana şimdiye kadar 15 bin lira harcadık. Artık yardımcı olamayız!"' Koca namzedi ise bir kez daha buluyor kadını ve pencerenin önüne geçip sabah akşam dikilmeye başlıyor. Ama kurallara uyduğu (!) ve henüz hiçbir şey yapmadığı için tutuklanmıyor.
Ha Türk kadını C., ha Amerikalı Julia...
Kadın hakları açısından, koskoca ABD'de yaşamakla, gelişmekte olan bir ülkenin vatandaşı olmak arasında gördüğünüz gibi pek bir fark yok. Belki bir tek, 'ülkebayrağını donyapıpgiyebilme' özgürlüğü...