ARDA USKAN

ARDA USKAN

Tarihi 30 Mart 2013

Zaman geçmemiş, kimse ölmemiş!

Kendimi alıp yıllar öncesine götürdüm bu sabah. Ve hayatımın oralarından bir yerin-den başladım yaşamaya.
Bakın neler gördüm.
... önce bir Hey Dergisi alıyorum köşedeki bakkaldan, ilk röportajım çıkacak... Sonra Moda burnundaki lokantaya doğru yollanıyorum. Annem Simin'le sonradan babam olacak Adnan Benk dostlarıyla yemekteler... Abidin Dino'nun iki günlük İstanbul ziyareti için gelinmiş bir araya.
Mina Urgan, Ece Ayhan, Tahsin Yücel, Fikret Otyam, Oğuz Atay, Edip Cansever, İlhan Usmanbaş, Vedat Günyol...
Tanrım hepsi ne kadar genç ve ne kadar güzeller. Ama ben her birinin hangi tarihte öleceklerini biliyorum. Uzaklardan bir yerden Dean Martin söylüyor, "Memories are made of this..." Günün gecesi Şişli Çatı Klüp'teyim. Ajda Pekkan diye bir kız sahne alıyor. Kalın belli filan ama sütün gibi bacakları var.
Araklayamaz mıyım acaba?
Yok, mümkünatı yok bana bakmaz bile. Karnımı içeri çekme lüzumunu bile hissetmeden dalıyorum kapıdan. Karşı masadan el ediyorlar. Tıfılım filan ama seviyorlar beni. Karşımda Özdemir Asaf'ın Lavinya'sı denk düşüyor. Tuhaf bir albenisi var.Tabii o zamanlar bilemiyorum, gün gelecek dayımın karısı olacak. Türkiye'de neden daha fazla müzikal olmadığı konuşuluyor uzun süre. Toplumu yeni yeni saran Amerikan dalgasını eleştiriyorlar.
Çünkü hepsi Fransız ekolünden gelme. Sahi şu Amerika ne ayak? Bir tek 'artislerini' biliyoruz, bir de CIA'sını. Başkanlarını bile öldürür bunlar. Bana gelince Che ile Bond arasında takılıp kalmışım o aralar.
Ajda henüz burun ameliyatı olmamış. "Gerek yok ki" diyor masadan biri. Şah Pehlevi'nin koca burnu mu ki bu? Derken, Süreyya'nın tabak gibi suratı ama ille de yeşil gözleri konuşuluyor.
Oysa kadın dediğin Ann Margret gibi olacak.
Güzel deyince camiada bir ince beden dolaşıyor o aralar, adı Suna Selen. İleride Münir Özkul'la evlenecek o da. Ve içimden bir ses diyor ki 21. yüzyılda televizyon ülkede tavan yapacak ve dizi denen uzun filmlerde anneanne rolleri bile oynayacak bu güzel kız. Ajda çıkıyor sonra ve İngilizce şarkılar söylüyor.
Neredesin Fecri Ebcioğlu?
Sealed With A Kiss'i ve oğlanlara sarılıp dans etmeyi ne çabuk unuttu bu nankör kız milleti bilmiyorum. Şimdi moda sirtaki söyleyip iki yana yaylanmak. Biz elemanların gurubu ise Pink Floyd diye birileri...
Babam Adnan Benk'in masası diyorum ya, bu günlerde Ayvalık'ın 'şeytan sofrası' ile eş değer. Ayfer Karamani kristal bir vazo getirmiş hediye olarak. Oysa bizim ev atölyeden seramikçi. Adnan'ın ilk işi vazoyu camdan fırlatmak oluyor. Pırıltı düşmanı adam. Masaya bakıyorum IQ ortalaması tavan yapmış durumda. Şimdi karar vermem lazım. Sohbet boyu kalıp kafayı mı doldurayım, yoksa Kulüp 12'ya akıp kafayı mı bulayım? Serde gençlik, yürekte heyecan ayrılıyorum evden. Döndüğümde biliyorum anacığım, koca bir kavanoz su koyacak yatağımın başucuna
. İçinde limon dilimleri ve terasın taze nane yaprakları...
Yanımdaki kızın esnemesiyle uyanıyorum sabah. Bakalım kime atmışız yatağa... demeyi ve bu düzeyde bir çapkın olmayı ne kadar isterdim! Ama çağın gereği aşk çocuğuyuz birader. İki gün önce küsüştüğümüz sevgiliyi yalvar yakar razı etmişiz, takmışız peşimize getirmişiz eve.
Takat kalmadığından da sızıp kalmışız yanında. Her neyse nasıl olsa yaşanacak çok geceler vaat ediyor hayat. Birinden birinde -keşke hepsinde- vuslata ereriz elbet.
Kahvaltı ediyoruz terasta.
Yıllar sonra manzarasına Akmerkez kondurulacak ama şimdilik çocuklar top oynuyor. Neşe içinde tartinlerimizi yiyoruz. Yine çook ileride oğlumla aynı masada aynı tartinleri büyük bir iştiha ile mideye indireceğimiz gibi. Ne güzel yahu herkes yaşıyor. Annem, babam, dayım, dostları, ayrıca benim taife Barış Manço, Cem karaca, Engin Yörükoğlu, Samim Değer, Orçun Sonat... hatta Mehmet Ali Birand diyeceğim ama kimdi sahi o?
Bu kez Cağaloğlu'ndayım...
Yolum uzun görünüyor. Bu arada mevsim yazdan güze dönmüş. Kaşkolumu boynuma doluyorum. Yahu gençken insanın ne kadar uzun boynu oluyor? Plakçının birinde "Love me please love me" çalıyor. Yeni sevgilimle yeni şarkım.
Devamı bir başka hüzünlü güne...