Batı Türkiye'den neden rahatsız oluyor?

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, katıldığı bir TV programında Avrupalıların Türkiye korkusu ile ilgili "Türkiye sesini yükselttikçe, önüne konan başka yerlerde hazırlanmış planları sorguladıkça, bozdukça bir de Türkiye'de Tayyip Erdoğan gibi bir lider var, Avrupa'nın, Batı'nın hatalarını yüzlerine vuran, onlara ayna tutan, bundan rahatsız oluyorlar." şeklinde ifadeler kullandı.

Giriş Tarihi 19 Mart 2017, 00:00 Güncelleme 19 Mart 2017, 13:26
Batı Türkiye’den neden rahatsız oluyor?

İÇİNDEKİLER

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Avrupa'nın çok eskilere giden bir Müslüman, Türk korkusu olduğunu, zaman zaman Türkofobi'nin, İslamafobi'nin önüne geçtiğini belirterek, "Türkiye sesini yükselttikçe, önüne konan başka yerlerde hazırlanmış planları sorguladıkça, bozdukça bir de Türkiye'de Tayyip Erdoğan gibi bir lider var, Avrupa'nın, Batı'nın hatalarını yüzlerine vuran, onlara ayna tutan, bundan rahatsız oluyorlar." dedi.

Kalın, CNN Türk'te Hakan Çelik'in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Çelik'in Cumhurbaşkanlığı Sözcülüğünün yanı sıra, kültür, sanata yönelik ilgisi ile "Ben, Öteki ve Ötesi" başlıklı kitabını hatırlatması üzerine Kalın, kitapta Batı merkezci tarih tasavvurunu sorgulayan bir çaba olduğunu ifade etti.

Dolayısıyla bu düşüncenin kaleme alındığı kitabın Batılı olmayan toplumların da ilgisini çekebileceğini dile getiren Kalın, "Hala biz tarihe, siyasete, kültüre, sanata, ekonomiye Batı merkezli bir perspektiften bakmaya devam ediyoruz. Avrupa, Batı merkezcilik ortadan kalkmış değil. Aslında su sön dönemde Avrupa ile yaşadığımız gerilimin arkasında bu var." diye konuştu.

Kalın, seçimlerle ilgili konunun daha konjonktürel, daha geçici olduğunu aktararak, şunları kaydetti:

"Bir ay sonra bu hava değişecek. Hollanda'da seçim oldu, Almanya'da Eylül'de, Fransa'da Mayıs'ta olacak belki değişecek konjonktürel olarak ama daha derindeki bu dalga devam edecek. Çünkü hala bugün Avrupalıların önemli bir kısmı, istisnalar olmakla beraber dünyaya batı merkezli bir perspektiften bakıyorlar. Kendi standardına uymayan her şeyi gayri medeni, standart dışı, geri vesaire ilan edebiliyor. Hala biz bunları görüyoruz, yaşıyoruz farklı şekillerde tabii. Dolayısıyla bu tür çalışmalar aslında biraz Batı, Avrupa merkezli tarih perspektifini sorgulaması açısından belki ilgi de çekiyor."

"AVRUPA İLE BUGÜN YAŞANAN GELİŞMELERİN ÇOĞU TARİHSEL"
İbrahim Kalın, bugün Avrupa ile yaşanılan sıcak gelişmelerin çoğunun tarihsel ön yargı ve meselelerden kaynaklandığını belirterek, "Mesela Almanya ile son dönemde yaşadığımız gerilim... Bu kadar uzun iyi ilişkilerimizin olduğu bir ülke normalde Almanya. Bizim üç milyondan fazla vatandaşımızı orada yaşıyor. Fakat daha önce de bu tür gerilimlerin olmadığı bir ortamda bile, mesela Sayın Cumhurbaşkanımız Almanya'ya her gittiğinde, oraya gitmesi, oradaki vatandaşlarımızla buluşması hep bir eleştiri konusu olur." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Almanya'da ve Avrupa'da yaşayan vatandaşlara "O topluma entegre olun ama kimliğinizi kaybetmeyin." yönünde iki mesajda bulunduğunu, bunun da güzel örneklerinin görüldüğünü belirten Kalın, Almanya'da Türklerin kurduğu şirketlerin sayısının 100 bini geçtiğini, bu anlamda 30-40 milyon avroluk bir ekonomi üretildiğini söyledi.

Kalın, "Düşünün bizim ilk 'Alamancı' dediğimiz, 60'lı yıllarda bir anlaşmayla giden vatandaşlarımız Alman ekonomisini yeniden inşa etmek için gittiler. Bugün Almanya 2017'de bir noktaya geldiyse bunda oraya giden Türk işçilerin de çok ciddi bir emeği, katkısı var. Bu insanlar orada kanunlara uygun şekilde çalışmışlar, vergilerini ödemişler, o topluma katkı sağlamışlar. O topluma katkı sağlamışlar." diyerek, şöyle devam etti:

"Cumhurbaşkanımız diyor ki 'Entegre olun.' Ama iki kimliğinizi kaybetmeyin. Şimdi birinci kısma alkış tutuyorlar, ikinci kısma gelince 'Kimliğinizi, dilinizi kaybetmeyin' deyince, işte 'Erdoğan geldi yine Almanya'daki Türkleri tahrik etti.' Halbuki Avrupa'daki çoğulculuk tartışmalarına baktığınız zaman orada ne diyor, 'Farklı diller, kültürler de yaşayabilir entegre olduğu müddetçe.' ama Almanların kast ettiği orada entegrasyon değil asimilasyon. Yani tarihini, kültürünü, kimliğini, kollektif hafızanı bir kenara koy, Türkiye ile bağlarını kopar. Normalde Amerika'da yaşayan bir Almanın, İtalyanın, Yahudinin kendi kökleriyle bağlarını koparmasını talep edebilir misiniz? Edemezsiniz. Ama Batılı olmayan göçmenler söz konusu olduğunda 'Hayır, siz köklerinizi, bağlarınızı kopartın, burada yeni bir sayfa açın, bambaşka bir insan olun.' deniliyor. Şu anda Almanya ile yaşadığımız tartışmanın arkasında yatan, derindeki şeylerden biri bu."

Kalın, bunun tarihi köklerinin çok olduğunu, Avrupa'nın çok eskilere giden bir Müslüman, Türk korkusu olduğunu, zaman zaman Türkofobi'nin, İslamafobi'nin önüne geçtiğini dile getirerek, "Türkiye sesini yükselttikçe, önüne konan başka yerlerde hazırlanmış planları sorguladıkça, bozdukça bir de Türkiye'de Tayyip Erdoğan gibi bir lider var, Avrupa'nın, Batı'nın hatalarını yüzlerine vuran, onlara ayna tutan, bundan rahatsız oluyorlar. Dolasıyla o Orta Çağlarda özellikle 16. 17. yüzyıllarda şekillenmiş olan o korkunç Türk imajını tekrar geri getiriyorlar." şeklinde konuştu.

"ACABA TÜRKLERİN ATALARI TRUVALILAR MI?" DİYE SORGULANDI"
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesinin Avrupa için büyük bir şok olduğunu, o tarihten sonra da Avrupalıların Türkleri hiçbir zaman affetmediklerini belirten Kalın, bu durumunda bugün Avrupa ile yaşanan sorunların tarihi unsurlarından biri olduğunu söyledi.

İbrahim Kalın, Çanakkale'nin Türk tarihinde çok önemli bir yeri olduğunu, tüm milletlerin bir araya geldiği, Türkiye'nin ve Osmanlı coğrafyasının her yerinden gelen insanların vatan, namus için verdiği çok önemli bir mücadele olduğunu aktararak, buranın aynı zamanda Truva Savaşının da gerçekleştiği yer olduğunu hatırlattı.

İstanbul'un fethinden sonra Avrupa'da ilginç bir tartışma başladığını, "Acaba Türklerin ataları Truvalılar mı?" diye sorgulandığını anlatan Kalın, bugünkü Çanakkale'de yer alan Truva medeniyetini gelip yıkanların da Yunan adalarından gelenler olduğunu aktardı.

Kalın, Truva'nın o dönemde en ileri kültür ve medeniyeti temsil ettiğini, o dönemde Avrupa'dan gelenlerin de barbarlığı temsil ettiğini ve bunun da tarihe hep böyle yazıldığını anlatarak, "Fatih İstanbul'u fethettiği zaman rivayet olunur ki 'Bugün Truva'nın intikamını aldık.' demiş. Bu çok önemli bir bir şey, tarih perspektifi açısından. Niye? Fatih İstanbul'u Bizans'tan aldı. Fatih Sultan Mehmet'in, böyle derin bir tarihi perspektifle bakabilmesi muazzam bir şeydir. Bunu demek bir anlamda, 'Truva'nın varisi biziz.' demek. Aynı zamanda 'Ben İstanbul'u öyle bir şehir yapacağım ki, Anadolu'yu öyle bir coğrafya haline getireceğim ki tekrar burası insanlığın medeniyet adası haline gelecek. Hakikaten de öyle oluyor." ifadelerini kullandı.

"SON 1-2 YILDA ALMAN BASININDA BİR ERDOĞAN OBSESYONU VAR"
Alman basınının Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sık sık yer verdiğinin hatırlatılması üzerine Kalın, şu değerlendirmede bulundu:

"Almanya'nın bir ötekine ihtiyacı var, kendi sorunlarını öteleyebilmek, meselelerini başka bir yöne yönlendirebilmek için. Bunu da Erdoğan figürü üzerinden yapıyor. Son 1-2 yılda Alman basınında bir Erdoğan obsesyonu var. Oturup kalkıp, Erdoğan hakkında yazıp duruyorlar. Bunun tabii birçok sosyolojik, psikolojik sebepleri üzerinde konuşabilir ama ne için bu yapılıyor? Hangi işleve atfen bu yapılıyor diye baktığınızda çok açık. Almanya kendi içinde bir entegrasyon sorunu yaşamaya devam ediyor. Avrupa'nın genelinde bir arayış var. Avrupa'nın geleceği nereye doğru gidecek? Şu anda Almanya, özellikle İngiltere'nin ayrılmasından sonra Avrupa'nın, AB'nin tartışmasız tek lideri haline geldi. Bütün bunlarla beraber bir kimlik arayışı da var. Bir tarafta da Cumhurbaşkanımız, Batı'nın eksiklerine, günahlarına, kusurlarına ayna tutuyor. Suriye, Filistin, Somali, dünya düzeni konusunda olsun.. 'Dünya 5'ten büyüktür.' diyebilen ve bunu her yerde, burada muhtarlara da Birleşmiş Milletlerde devlet başkanlarına diyebilen tek lider. Bir ikincisi var mı?"

Kalın, "Batılılar, özellikle Avrupalılar o aynada gördükleri resimden rahatsızlar. Çünkü kendi kusurlarını görüyorlar orada. Ama kendilerini düzeltmek yerine aynayı tutan kişiye saldırmayı tercih ediyorlar. Tayyip Erdoğan'a saldırıyorlar. Bir de tabii, Türkiye'ye, Cumhurbaşkanımıza özellikle Almanya üzerinde çok tarafgir bakan bir kesim var." diye konuştu.

Avrupa'nın genel olarak Türkiye için önemli bir ekonomik partner olduğuna işaret eden Kalın, ticaretin yüzde 45'ten fazlasının Avrupa ile yapıldığını, bu konularda bir sorun olmadığını, son 12-13 yıldır bu anlamda ciddi adımlar atıldığını söyledi.

İbrahim Kalın, Türkiye düşmanlığının ekonomi ve güvenlik açısından bakıldığında bir anlamı olmadığını dile getirerek, şöyle devam etti:

"Yani Türkiye karşıtlığının, düşmanlığının, Erdoğan düşmanlığının Avrupa'nın güvenliği açısından da hiçbir rasyonel tarafı yok. Tam tersine, bazen bakıyorsunuz Türkiye istikrarsızlaşsa, Türkiye PKK, DEAŞ terörüyle uğraşmaya devam etse, Suriye, Irak kaynaklı güvenlik sorunlarıyla uğraşmaya devam etse, bundan Türkiye kadar Avrupa güvenliği de zarar görecek. Avrupa'daki aklı başında insanlar aslında bunu görüyorlar. Bunları kimler görmüyor? Popülizm yapan siyasiler görmüyor. Çünkü Avrupa'da yükselen aşırı sağcı popülist bir dalga var. Bu dalga Avrupa'daki ana akım siyasetin rengini belirlemeye başlamış durumda. İşte Hollanda'da bunun örneğini gördük. Buna karşı alternatif siyasetler üretmek yerine, ana akım siyasiler aşırı sağcı yaklaşımlara prim vererek, onlardan rol çalarak kendilerine bir konum elde etmeye çalışıyorlar. Bunun birinci hedefi de bu tür gerilimler olduğu zaman orada yaşayan Müslüman azınlıklar, hassaten de Türkler."

Hollanda'da yaşanan hadisede köpeğin ısırdığı Hüseyin Kurt'un boynunun da kırıldığı haberini aldıklarını dile getiren Kalın, "Bakıyorsunuz bu muameleyi hak edecek ne yaptı bu arkadaşımız orada? Ki Hollanda, Avrupa'da özgürlüklerin en sınırsız olduğu ülkedir. Değil mi? Ama burada bir anda bakıyorsunuz ırkçı bir tepkinin bir anda ortaya çıktığını görüyorsunuz. Bu neyle izah edilebilir? Bu sadece 15 Mart Hollanda seçimiyle izah edilebilecek bir konu değil. Zaten bizim siyasilerimiz hangi partiden olursa olsun oraya Hollanda ya da Almanya seçimlerini konuşmaya gitmiyor, Türkiye'deki referandumu konuşmaya gidiyorlar. Dolayısıyla Hollanda siyasetini ilgilendiren bir konu yok burada."

Türk siyasiler tarafından yurt dışında yapılan programların vatandaş buluşması şeklinde gerçekleştirildiğini dile getiren Kalın, "Herkes gidiyor yapıyor. 'Evet' diyenler de 'hayır' diyenler de yapıyor." dedi.

Kalın, çifte standardı göstermesi açısından, Hollanda'nın Londra Büyükelçiliğinde ülkedeki seçimlerle ilgili bir etkinlik yapıldığını hatırlatarak, "Hollandalılar bunu Londra'da yaparken bir sorun yok. Aynısını bizim bakanlarımız ya da siyasilerimiz gidip Hollanda'da yapmak istediği zaman şu veya bu gerekçelerle 'Bunlara izin vermeyiz.' diyorlar. İki, yine Hollanda'da, Almanya'da 'hayır' kampanyası yürütenler var. Şu ana kadar bunların programlarının iptal edildiğine dair bir şey geldi mi?" değerlendirmesinde bulundu.

ALMANYA'NIN TERÖR ÖRGÜTÜ PKK'NIN MİTİNGİNE İZİN VERMESİ
Kalın, tüm bu yaşananlardan sonra Almanya'nın dün başka bir skandala daha imza attığını söyledi.

Bölücü terör örgütünün pankartlarının ve paçavralarının Frankfurt'ta yer aldığını ifade eden Kalın, "Geçen hafta bizim yaptığımız baskılar üzerine, Alman İçişleri Bakanlığı, bu tür sembollerin gösterilemeyeceğini, taşınamayacağını güya söylemişti. Bakın bu dün Frankfurt'ta oluyor. Frankfurt'un ortasında ve nevruz bahanesiyle, nevruzun adını da kirletmeye çalışıyor bu adamlar. Nevruz bahanesiyle, nevruz bizim de bayramımız. Yani onların kirleteceği bir bayram değil nevruz. Nevruz bahanesiyle ki dün 18 Mart yani nevruza daha 3 gün var. Nevruz bahanesiyle geliyorlar, orada bütün bölücü terör örgütünün bayrakları vesaire... Konu ne? 'Diktatöre karşı özgürlük mitingi'. Konu direkt Türkiye, konu direkt referandum. Çünkü PKK da referandumda 'hayır' diyor." diye konuştu.

Bunu Alman makamlarına söylediklerinde cevap veremediklerine dikkati çeken Kalın, dün Alman Büyükelçisinin Dışişlerine davet edildiğini, çağrıldığını ve en sert şekilde burada kınandığını söyledi.

Kalın, kendisinin de bu olayla ilgili akşam açıklama yaptığını anımsattı.

Çelik'in "Türkiye'nin son dönemde aldığı sert tutuma karşı bu bir misilleme mi? Çünkü uzunca bir süredir bu ölçekte pek bir yürüyüş, miting bu havada fazla hatırlamıyorum. Misille mi yapıyorlar?" sorusuna Kalın, "Eğer misilleme düşüncesiyle yapıldıysa sadece kendilerini gülünç duruma düşürürler. Yani, Türkiye Cumhuriyeti böyle 3-5 tane teröristin, Frankfurt'ta, şurada, burada bayrak açmasıyla misilleme yapılacak bir ülke değildir." şeklinde yanıt verdi.

Kalın, şöyle devam etti:

"O yüzden ben dün de söyledim. Bunu basın özgürlüğü, toplantı özgürlüğü vesaire ile izah etmeye çalışan Alman makamlarını biz ciddiyete davet ediyoruz. Ama ilginç olan bakın nedir biliyor musunuz? Şimdi bir taraftan Alman siyasiler ve yetkililer diyorlar ki; 'Türkiye'nin iç siyasi meselelerini bizim ülkelerimize taşımayın.' Tamam, eğer bunu tutarlı bir şekilde uygulayacaksak olabilir ama gerçekten öyle mi diye baktığınızda hiç de öyle olmadığını görüyoruz. İşte bu örnekte olduğu gibi. Yani bütün bu tartışmalardan sonra siz bakanlarımızın, milletvekillerimizin, yani seçilmiş, meşru temsilcilerin programlarını sudan bahanelerle iptal edeceksiniz ama dün Frankfurt'ta böyle bir terör örgütünün eylemine izin vereceksiniz. Onları koruma altına almak için binlerce polisi görevlendireceksiniz ve ondan sonra biz tepki koyunca da 'Ya Türkiye çok sert tepki veriyor' diyeceksiniz. Bunun izah edilir bir tarafı yok."

"BİZ DURUP DURURKEN 'ALMANYA'DA FAŞİZAN BİR RUH DOLANIYOR' FALAN DEMEDİK"
Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Avrupa'da vatandaş buluşmasına katılabileceği ihtimaline ilişkin bir soru üzerine, şu anda Erdoğan'ın yurt içi programlarının çok yoğun bir şekilde devam ettiğini hatırlattı.

Erdoğan'ın kesinleşmiş bir yurt dışı programının olmadığını vurgulayan Kalın, "Tabii şimdi Cumhurbaşkanımız şu ana kadar zannediyorum 10-11 ile gitti. Toplamda 30 il ziyaretimiz olacak. Büyükşehirlerin hepsine, referanduma kadar. Dolasıyla şimdi zaten şurada 26-27 günümüz kaldı, yanlış hatırlamıyorsam. Onu bir programa bakacağız." ifadelerini kullandı.

Devletin yürüyen başka işlerinin de olduğunu, bazı programların devam ettiğini belirten Kalın, "Mesela pazartesi günü, yarın Bakanlar Kurulu var. Salı günü Kuveyt Emiri, Türkiye'yi ziyaret ediyor. İşte çarşamba, perşembe, cuma günü yine il ziyaretleri var. Dolayısıyla bu yoğunluk içinde henüz kesinleşmedi." değerlendirmesini yaptı.

İbrahim Kalın, sunucu Çelik'in "Kesin bir program belli değil ama bir ihtimal de söz konusu olabilir mi? sorusuna karşılık "Tabii, olabilir." cevabını verdi.

Bu işi başlatan Alman makamlarının önce bir adım atması gerektiğini aktaran Kalın, olayların seçilmiş siyasilerin programlarının iptal edilmesiyle başladığını anımsattı.

Kalın, "Durup dururken başlamadı bu. Yani biz durup dururken 'Almanya'da faşizan bir ruh dolanıyor' falan demedik yani ya da Avrupa'da. Bu, Alman makamlarının bu politikasıyla başladı. Bir değil, iki değil, üç değil. Ardı ardına bu programlar iptal edilince haa dedik ki, 'Demek ki sistematik olarak burada başka bir tavır var ve 'evet' kampanyası yürütenlerin programları iptal edilirken, 'hayır' kampanyası yürütenlerin her tür programı yapabilmesi, artı Almanya'da işte PKK gibi, Almanya'nın da terör örgütü kabul ettiği grupların orada bu tür etkinlikleri yapabilmesi... Demek ki Almanya bu konuda tavır alıyor demektir bu."

"PKK'nın terör örgütü listesinden çıkarılması gibi bir girişim var. Bu böyle ete kemiğe bürünüp çok daha ciddi bir noktaya doğru gidiyor mu?" sorusunu Kalın, şöyle yanıtladı:

"Zaman zaman çeşitli Avrupa Birliği ülkelerinde milletvekillerinin bu tür teklifler verdiğini görüyoruz ama şu anda devletler düzeyinde, hükümetler düzeyinde bunun ciddiye alındığına dair bir emareyi görmedik. Fakat şöyle bir şey var. Şimdi bakın, aslında dün Almanya'da yaşanan en kötüsü. Bir tarafta siz diyorsunuz ki, 'PKK terör örgütüdür, benim de terör örgütleri listemdedir.' Ama arka planda, arka kapıdan bu adamları yine içeriye alıyorsunuz. Bunlara her türlü imkanı veriyorsunuz. Bakın, herhalde Avrupa'nın en güçlü istihbarat örgütlerinden birine sahip olan ülke Almanya'dır, değil mi? Aksi düşünülebilir mi? Şimdi mesela dün Frankfurt'ta yaşanan bu olayı Almanya çıkıp 'Ya yok, bunların PKK ile bir ilgisi yok. Bunlar başka gruplar' dese kim inanır buna? Hiç kimse inanmaz. Daha çarpıcı bir şey söyleyeyim size. Geçen sene Steinmeier ki şu anda Alman Cumhurbaşkanı oldu. Sayın Steinmeier, buraya geldiğinde, sayın Cumhurbaşkanımız kabul ettiklerinde, bu konuyu gene konuştuk. Bu yeni bir konu değil. PKK'nın Almanya'daki örgütlenmesi. Dedik ki bakın. Cumhurbaşkanımız bunu sayın Merkel'e de bunu defaatle söyledi. 'Bu adamlar sizin ülkenizde örgütleniyorlar, para topluyorlar, adam topluyorlar, propaganda yapıyorlar ve bütün bunları Türkiye'ye gönderip terör eylemleri yaptırıyorlar.' Delil nerede derseniz, 'Bakın bizim kendi istihbarat örgütlerimizin, Milli İstihbarat Teşkilatımızın ortaya koyduğu dosyalar var.'

Bunları koyduk, bakın bunların yanında size başka bir şey daha vereceğiz, Almanya'da Alman Anayasasını Koruma Komisyonu ya da komitesi var. Almanya'nın anayasal kurumlarından birisidir bu. Her yıl Almanya'nın temel milli güvenlik meseleleriyle ilgili raporlar yayınlar. Bunlar bağlayıcı raporlardır. Devletin çok ciddi, üst düzey raporlarıdır bunlar. Herhangi bir düşünce kuruluşunun ya da bir araştırmacının raporundan bahsetmiyorum. O komisyonun hazırladığı raporu, biz sayın Steinmeier'ın önüne koyduk. O raporda PKK'nın son 20 yılda Almanya'da nasıl örgütlendiğini, nasıl büyüdüğünü yaklaşık 50 sayfalık bir raporla kendileri anlatıyorlar. Fotoğraflarıyla, adresleriyle, dernekleriyle faaliyetleriyle vesaire... Bu raporu önlerine koyduğumuz halde bize diyorlar ki 'Ya evet doğru, yani bunlara bizim müdahale etmemiz lazım ama...' Bir ama geliyor ondan sonra ve bakıyorsunuz karşınıza bu Frankfurt'taki gösteri olarak çıkıyor."

Almanya Federal Haberalma Servisi'nin Başkanı (BND) Kahl'ın "15 Temmuz darbesinin arkasında Gülen'in olduğuna ikna olmadık" şeklindeki açıklamasını, Avrupa'da FETÖ'yü aklama operasyonu olarak yorumlayan Kalın, şöyle konuştu:

"FETÖ'ye kimlerin arka çıktığını göstermesi açısından çok ibretli bir tablo bu. Siz en son BND başkanının ne zaman açıklama yaptığını duydunuz? Çok nadirdir, Alman istihbarat başkanının böyle spesifik bir konuda çıkıp, hani genel bir güvenlik değerlendirmesi de yapmıyor, çok özel bir konudan bahsediyoruz. 15 Temmuz darbesi-FETÖ ilişkisinden bahsediyoruz. Bu konuda Alman istihbaratı BND başkanının çıkıp açıklama yapması, bu çok yönlü okunması gereken bir şeydir. Bu Avrupa'da FETÖ'yü aklama operasyonudur. Bizim Avrupa'ya, Amerika'ya FETÖ konusunda yaptığımız bildirimleri, baskıyı boşa çıkartmaya dönük bir hamledir. Bu, Almanya devletinin nasıl dolaylı yollardan PKK'ya arka çıkıyorsa aynı şekilde FETÖ'ye de arka çıkacağının işaretedir. Zaten şu anda bir sürü FETÖ kaçkını firari suçlu Almanya'da. Alman istihbaratının bu adamların nerede olduğu, ne iş yaptığı, kimlerle görüştüğüne dair bir bilgisinin olmama ihtimali var mı? Peki niye koruyup kolluyorlar bunları o zaman? Demek ki Türkiye'ye karşı kullanacakları elverişli enstrümanlar bunlar. Türkiye'ye karşı kullanabileceklerini düşünüyorlar."

Yaklaşık 1.5-2 ay kadar önce AB istihbarat örgütlerinin raporu diye bir şeyin basına sızdırıldığını söyleyen Kalın, orada da 15 Temmuz darbesinin FETÖ tarafından yapıldığına dair ikna edici deliller için yok denildiğini hatırlattı.

Bu konuda resmi kanallardan girişimde bulunduklarını ifade eden Kalın, "Bir, kim bu AB istihbarat örgütleri? İki, böyle bir şeyi diyelim ki 10 tane AB ülkesinin istihbarat örgütünün ortak hazırladığı bir şey, böyle bir raporu Türkiye istihbaratıyla hiçbir şekilde istişare etmeden nasıl yaparsınız? Olabilir mi? Yani düşün bir Avrupa ile ilgili bir çalışma yapacağız, ilgili AB ülkelerinin hiçbirisiyle temas kurmadan rapor yayınlayacağız. Yani böyle bir uygulama diplomaside, devlet ilişkilerinde yok. Üç, siz bunu basına sızdırmak suretiyle bir kamuoyu oluşturmak istiyorsunuz belli ki. Ve bu konuda bizim bütün sorularımızı cevapsız bıraktılar. O raporu kimin hazırladığı, kimin sızdırdığı hala muamma. Böyle bir ciddiyetsizlik olabilir mi?" değerlendirmesini yaptı.

"TRUMP YÖNETİMİ TÜRKİYE'NİN HASSASİYETLERİNİ DİKKATE ALACAK BİR ÇALIŞMANIN İÇERİSİNDE"
Kalın, Türkiye-ABD ilişkilerinde ise Trump yönetiminin FETÖ konusunda adım atması halinde normalleşme olacağını belirterek, ABD Dışişleri Bakanının 30 Mart'ta Türkiye'ye geleceğini söyledi.

"Obama yönetimiyle bizim temel iki ihtilaflı konumuz vardı" diyen Kalın, şunları kaydetti:

"PKK/YPG'ye verilen destek, iki FETÖ meselesi. Sayın Obama maalesef parmağını bile kıpırdatmadı FETÖ konusunda. Biz o kadar çağrı yaptık, söyledik, iade konusunu gündeme getirdik, orada bir tutuklama-gözaltı olabilir dedik, idari tasarrufla yapabilecekleri şeyler vardı. Bunların hiçbirisini yapmadı. Şimdi Trump yönetimi de bu mirası devraldı. Şu anda Trump yönetimi tabi düzen kurmaya çalışıyor kendince. Geldiğinden beri bir çalkantılı sürecin içine girdi. Bizim beklentimiz tabi FETÖ'ün iadesidir. Oradaki illegal faaliyetlerine son verilmesidir. Bu konuda bir adım atması Türk-Amerikan ilişkilerinde Trump yönetimi döneminde çok kuvvetli bir ivme kazandırır. Bu konuda temaslarımız sürüyor. Cumhurbaşkanımız telefon görüşmesinde bu konuyu gündeme getirdi, Trump'ta ciddiyetle dinledi ve ciddiyetle takip edeceğini zaten söyledi. Onun üzerine gelen CIA direktörü de aynı notları alarak gitti. Şimdi ayın 30'unda da ABD Dışişleri Bakanı geliyor. Orada da bu konuları konuşacağız. Bizim gördüğümüz Trump yönetimi şu anda Türkiye'nin bu hassasiyetlerini dikkate alacak bir çalışmanın içerisinde. Ama onların da henüz vermiş olduğu bir karar yok."

"16 NİSAN'DA KARARI AVRUPA YA DA AVRUPA BASINI DEĞİL, MİLLET VERECEK"
Referandum konusuna da değinen Kalın, 'evet'te bir yükselişin söz konusu olduğunu kaydetti.

Kendilerine gelen bütün anketlerde 'evet'in yükselişte olduğunu belirten Kalın, "Kampanya oturdukça, toparlandıkça ve vatandaşların zihnindeki soru işaretleri giderildikçe evet artacak. Evetin artmasının en büyük faktörü sayın Cumhurbaşkanının meydanlara inmesi. Sayın Cumhurbaşkanımız meydanlarda, insanlarla konuşuyor, anlatıyor. Gençlerle, kadınlarla, meslek gruplarıyla buluşmalar olacak. Orada da vatandaşlarımızın aklında soru işareti, şüphe olarak ne varsa onların hepsini gidermeye dönük çalışmalar devam ediyor. Evet-Hayır kampanyası devam ederken aslında güzel bir demokratik tartışma ve müzakere ortamı var şu anda. Evet diyenler neden evet dediklerini anlatıyorlar, hayır diyenler neden hayır dediklerini anlatıyorlar. Bizim inancımız bu yeni sistem, Türkiye'ye bir lig atlatacak. Çünkü şu ana kadar, mevcut parlamenter sistem, aslında ne tam manasında bir parlamenter sistem ne de tam manasıyla bir başkanlık sitemi. Bizimki aslında hibrit (melez) bir sistem. Çünkü 12 Eylül darbesinden sonra askerler, yönetimi sivillere bırakmadan önce cumhurbaşkanlığı makamına birçok yetki vererek ilk cumhurbaşkanı da asker olacağı için kendilerince bir kontrol sistemi kurdular ve bu bugüne kadar devam etti." değerlendirmesini yaptı.

"Hayır diyenler üzerinde baskı" var iddialarına da cevap veren Kalın, bu duygunun hem evet hem hayır diyen tarafta var olduğunu, bunu zaman zaman hissettiklerini söyledi.

Evet veya hayır diyenlerin kendilerini baskı altında hissetmemeleri gerektiğini vurgulayan Kalın, sözlerini şöyle tamamladı:

"Şimdi Avrupa'dan gelen bu baskı ne? Bu saldırılar? Şimdi baktığınız zaman uluslararası boyuta taşınmış. Evet diyenlerin bütün programları iptal ediliyor, hayır diyenlerin programları yapılmaya devam ediliyor. Batı basınına bakıyorsunuz, nasıl hırslı bir saldırının, sistematik bir saldırının yapıldığını her gün görüyoruz. Öyle ki sanki 16 Nisan'da evet çıkınca Türkiye'de ne demokrasi kalacak, ne cumhuriyet kalacak, ne yönetim hiçbir şey kalmayacak gibi. Bizim şeffaf bir referanduma gidiyoruz, insanlar tercihlerini kullanacaklar önerilen sistem de ortada. Bir sürü yalan-yanlış bilgilerle olmayan bir şeyin kavgasını vermeye çalışıyorlar. Ne 'evet'çiler ne 'hayır'cılar kendilerini baskı altına hissetmesinler. Herkes tercihini demokratik-özgür bir şekilde 16 Nisan'da yapacak. 16 Nisan'da kararı Avrupa ya da Avrupa basını değil, millet verecek."