"Kız arkadaşım hiç olmadı. O süre içinde hiç cinsellik yaşamadım. Pehlivanlık antrenmanını layıkıyla yapan adamın zaten öyle bir yaşamı olmaz. Canının çok fazla seks isteyeceğini zannetmiyorum. Çok çalışması, çok efor sarfetmesi lazım ki formunu tutsun ve sürekli kılsın. Çok da iyi dinlenmesi lazım. Bunlardan fırsat bulup da bir hanımla birlikte olması çok çok zor bir olay. Ben 25 yaşında başladım güreşe. Tam on yıl, 35 yaşıma kadar cinsel hayatım olmadı. Tamamen başarıya kilitlenmiştim. Benim on yılım bir rahip hayatı gibi geçmiştir. Başarımın en büyük sırrı buradadır. Eşim, çok anlayışlı bir insandı.
Karamüsellidir O da. İki sene nişanlı gezdik ve evlenmedik. Kemer alana kadar evlenmedik." Sitem mi ediyor iyi mi oldu diyor siz karar verin. Çünkü başarılı pehlivan hayatından memnun. Mazbutluk pehlivanın kaderi yani.
PEHLİVANLARA ÖĞÜT
Ve hatta Ahmet Taşçı'nın yaklaşımı bütün yağlı güreş tarihinin duvarına asılacak bir düstur gibi; "Bakın, bir yağlı güreşçinin 100 metreci kadar hızlı, maratoncu kadar dayanıklı, en az bir ağırlıkçı kadar kuvvetli, en az bir matematikçi kadar da zeki olması lazım. Hepsini birden kendisinde toplaması ve sağlamasını yapabilmesi lazım yani!" Türkiye'de ne kadar ödül varsa; Antalya'nın Elmalısının kemeri, Kurtdereli'nin kemeri, Altın Domates'i, Altın Muz'u… Değişik para ödülleri araba ödülleri… Hepsini topladı Taşçı; "İkinci Kemer'i Süleyman Demirel'e hediye ettim ben. Kırkpınar'a gelirdi. Çok ilgiliydi Sayın Demirel güreşle. Çok hoşuma gidiyordu bu tavrı. Hem köşkte yağlı güreşlerimizin bir nişanesi olsun hem Sayın Süleyman Demirel'i taltif etmiş olalım hem de bizim için bir kıvanç kaynağı olsun istemiştim. Kendisi Cumhurbaşkanı'ydı ve bizimle ilgileniyordu, gelip taa oralarda müsabakaları izliyordu, bizim kendisini ziyaret etmemizi sağlıyordu… Kaldı ki bir düşüncem daha vardı; kendisi gibi diğer Cumhurbaşkanları da bunu görür ve bizi ziyaret eder, yağlı güreşe önem verir… Ama olmadı. Mesela Necdet Sezer hiç ilgilenmedi!"
Güreş sayesinde bütün Türkiye'yi dolaşır Taşçı, Avrupa'nın her yerinde güreş tutar; "Buradan bizi davet ediyorlar gidiyoruz ekip olarak orada güreşiyoruz. Japonya'ya kadar gittik. Sumocularla bile güreştim. Yağlı güreşin duyulması ve tanıtımı için her şeyi yaptım. 'Sumocularla güreşilmez' dendi. Eninde sonunda bir gösteri maçıydı ama çıktım güreştim. Mücadele edebileceğimi gösterdim. 150 kilonun üzerinde adamlardı. Sumo güç ve denge üzerine kurulu bir spordur. Ayakları yan bassa elleri yere değse yenilmiş sayılıyorlar. Çemberin dışına çıkarsan bile yeniksindir."
HEP GALİP
Hiçbir zaman çalışmayı bırakmaz. Alınacak yol, yapılacak maçlar vardır çünkü; "1985 yılında Edirne'de ilk turda elendim ben… Sonra kış geldi. Çalışıyorum hâlâ ama niye? Sabri Acar… Başpehlivan; onu yenmek için. Kendi kendimi motive ediyorum. Antrenman yapıyorum ama nasıl; 'Bitti vücudum' dediğim yerde tekrar söyleniyorum; 'Şu ağaca kadar gideyim yoksa Sabri Acar'ı yenemem.' Düşünün ben, küçük orta büyük boydayım o başpehlivan. Olsa olsa başaltına çıkarım. Karşılaşma durumum hiç yok. Mümkün değil yani. Ama öyle bir hedef koyuyorum." Bu isteğini gerçekleştirmesi için çok beklemesi gerekmeyecektir; "Sabri Acar'la berabere kalmıştım." Peki ne oluyor bir müddet sonra?; "Bu işin adabı, terbiyesi ustayı çok da zorlamamayı gerektirir. Yol veriyoruz bir müddet sonra… Yani ben eski pehlivana ustaya yol vermiş oldum. Bu pehlivanlığın terbiyesinde vardır; Kel Aliçolar'da Koca Yusuflar'da olmuş şeylerdir bunlar. İşte bütün güreş camiasının beni fark etmesi bu güreşle olmuştur."
İŞTE KIRKPINAR YİĞİDİ
Herkesin beklediği Kırkpınar Yağlı Güreşleri için vakit gelmiştir artık. Taşçı Edirne'ye doğru yol alır; "1986'da, beni Edirne'de Büyük Orta'ya yazdılar. Büyük Orta, yağlı güreşin mihenk taşıdır. Pehlivan olup olmayacağın orada belli oluyor. Başaltı da var ama büyük ortada birinci olmak önemli. Edirne'ye bizi götüren bir Hacı Ağabey şöyle diyor; 'Edirne'de kazan kardeşim. Orada göreceğim seni ben!' Çünkü Edirne Kırkpınar Yağlı Güreşler'in olimpiyatları gibi." Hacı'ya karşılık veriyor Taşçı; "Ne bir galibiyeti orada ben beş kişiyi yenerim sonra da o meydandan en son çıkarım!" Bunun olabilirliği yok ama Taşçı'ın ağzından çıkan yüreğinin söylediği. Gün geliyor ve Taşçı başlıyor müsabakalara.
Bir değil iki değil üç değil… Kazanıyor kapışmaları. Son kapışma başaltına taşıyacak onu. Rakip yatıyor yere kımıldamıyor. Taşçı bütün oyunları deniyor rakibinin üzerinde. Sonrasını Taşçı'dan dinleyelim; "Tam güreş anında rahmetli Turgut Özal geldi meydana. Bir hareketlenme oldu seyirciler arasında.
Rakibim yatmış yere elini çenesine koymuş Özal'ı seyrediyor. Tam o anda bunu bir kaldırdım havaya çaktım yere; bitti. Sonra kura çekiminde kaldım finale. Beşinci adam çıktı bana. Bütün güreşler bitti bizimki hala devam ediyor. Bütün müsabakaların en sonunda dediğim gibi ben çıktım çayırdan."
USTAYA SAYGI
Bu işin adabı terbiyesi ustayı çok da zorlamamayı gerektirir. Yol veriyoruz bir müddet sonra… Yani ben eski pehlivana ustaya yol vermiş olurum bazen. Bu pehlivanlığın terbiyesinde vardır; Kel Aliçolar'da Kurtdereliler'de de Koca Yusuflar'da da olmuş şeylerdir bunlar. Pehlivanlık edep adap işidir.
ÇUVALLA MADALYA
Edirne'de 20 senede 17 derecesi var Ahmet Taşçı'nın. Sezon boyunca ortalama 30-35 güreşe katılıyor. Her güreşte 5 maç yapıyor. Hadi biz 4 maçtan hesaplayalım. Bir senede 120 maç yapar. 20 senede 2 bin 400 maç yapar. Hiçbir sporcu hayatı boyunca 2 bin müsabaka yapmamıştır. Üstelik yaptığı maçların neredeyse tamamına yakınını kazanmıştır.
SUMOCULARLA BİLE GÜREŞTİM
Buradan bizi davet ediyorlar gidiyoruz ekip olarak orada güreşiyoruz. Japonya'ya kadar gittik. Sumocularla bile güreştim. Yağlı güreşin duyulması ve tanıtımı için her şeyi yaptım. 'Sumocularla güreşilmez' dendi. Eninde sonunda bir gösteri maçıydı ama çıktım güreştim. Mücadele edebileceğimi gösterdim. 150 kilonun üzerinde adamlardı. Ama devlet bize sahip çıkmıyor. Oralarda daha fazla tanınıyoruz biz.