Dünyanın en farklı kültürlerinden birine sahip olan Endonezya'ya ait Sumatra Adası, sıradışı yaşam şekilleriyle dikkat çekiyor Dünyanın en büyük altıncı adası olan Sumatra'da bitki örtüsünden, geleneklerine, inançlarına bağlılıklarından evliliklerine pek çok şey dünyadan bağımsız seyrediyor. Hatta Sumatra için 'En zor sınavını modernleşmede veriyor' bile deniyor. Sumatra yeşillik bakımından çok zengin ve ada olmasının yanısıra bolca göle sahip olmasıyla çok sulak bir yerdir. Bu yüzden bolluk ve bereketin merkezi de denebilir. Burada en büyük geçim kaynağı kahvedir. Hatta dünyanın en pahalı kahvesi de burada üretilir En özel kahve çekirdeklerine sahip olan Sumatra'da klasik kahve üretiminin dışında bir de çok şaşırtan bir yöntemle dünyanın en pahalı kahvesi üretilmektedir. Fotoğrafta görülen 'Misk Kedisi' dünyanın en pahalı kahvesinin elde edilmesini sağlıyor. Kahve dallarında gezerek onları yiyor ve dışkı yoluyla kısmen sindirdiği kahveleri vücuttan dışarı atıyor. Misk kedisinin dışkısı kahve üreticileri tarafından toplanıp ayıklanıyor ve kavruluyor. Bu kahvenin adı da Kopi Luwak olarak biliniyor. Sumatra ormanlarında yetişen Kopi Luwak kahvesinin pahalı olmasının sebebi ise taklit edilmesi mümkün olmayan tadı... Kopi Luwak kahvesinin 100 gramının fiyatı dudak uçuklatacak cinsten; 100$ civarında değişiyor... Sumatra Adası'nda bir gelenek de hasat sonunda yapılan İnek Yarışları... İnek Yarışı her yıl düzenli olarak yapılıyor ve bu yarışlar sayesinde yarışçılar maharetlerini sergiliyor. Bu yarışlar Güney Doğu Asya'nın gözdesi olarak kabul ediliyor. Ancak kahvenin kedi dışkısından yapılıyor olmasından bile daha çok şaşırtan bir şey var ki o da aile yapısı... Endonezya'nın Batı Sumatra Adası'nda yaşayan 4,5 milyon nüfuslu Minangkabau toplumu, dünyanın en büyük 'anaerkil' topluluğunu oluşturuyor. Evlerin kadınlara ait olduğu, soyun anneden ilerlediği, erkeğin evlendikten sonra karısının ailesinin evinde yaşadığı Minangkabau toplumu... Evlenen erkekler, kız evine gidiyor, kadının soyadını alıyor ve karısı tarafından sokağa atılan erkekler için 'sığınma odaları' bulunuyor. İslâm coğrafyasındaki kadın gerçeğini 'Duvarların Arkasında' adlı belgeselle gözler önüne seren Ayşe Böhürler, Endonezya'nın Sumatra adasında bu kez kadınların değil, erkeklerin 'kadın egemen' düzende yaşadıkları mağduriyetlere tanık olduğunu söyledi. Endonezya'nın, 250 milyon nüfusuyla dünyanın en büyük İslam ülkesi olduğunu hatırlatan Böhürler, Burada erkek egemen kültür hissedilmiyor. Kadınlar her yerde ve her görevde, sıradan ve rahatlar dedi. Evden kovuldukları zaman hiçbir sosyal güvencesi olmayan erkekler için camilerde sığınma odaları bulunuyor. KAYNANALARINDAN YAKINIYORLAR Sürekli kaynanalarından dert yanan erkekler, evin de hizmetçisi. Karısı tarafından boşanan erkek ortada kalıyor ve acınası bir hale düşüyor. Karısı ölen erkek ise çoğu zaman sokakta kalıyor... Kenya'da çocukların sünneti için gerçekleştiren gelenek şaşırtıyor. Kenya'nın batısında yer alan Bungoma'da Luhya kabilesi'na ait Bukusa halkının erkek üyelerinin her yılın Ağustos ayında yaptıkları bir gelenek var. 16 yaşından küçük bütün erkekler sünnetten hemen önce buz gibi soğuk nehre girmektedir. Merasimde yapılan bütün sünnetlerde uyuşturma babında herhangi iğne veya alkol kullanılmamaktadır. Gece töreninden önce ailenin bir erkek üyesi bir inek kesmeli ve bu ineğin etinden elbise gibi sünnet edilecek olan erkeğin üst tarafına giydirilir. Ardından buz gibi suya birkaç dakika girdikten sonra sünnet işlemine başlanır. BÖYLE GELENEK GÖRÜLMEDİ Bölgede yaşayanlar her 3 yılda bir ölülerine olan saygılarını göstermek ve onları onurlandırmak için mezarları açıyorlar. Açılan mezarlardan çıkarılan ölülerin üzerlerindeki giysiler temizleniyor, gerekirse yenileri giydiriliyor. Aile üyeleri, ölmüş akrabalarının mezarlarını tek tek açıp cesetleri dışarı çıkarıyorlar. Sonrasında da ölülerini yeni giysileri ile birlikte kasabanın etrafında gezdiriyorlar. Yerel halk, öleli yüzyıllar olsa bile aile üyelerinin hala kendileriyle birlikte olduğuna inanıyor. İnanışa göre ölen kişinin ruhu bir gün mutlaka o kişinin bedenine geri dönecek. Alkol ya da iğne kullanmıyorlar Amerika'da Miriam Marie adlı kadının vasiyetini görenler şaşkına döndü. Öldükten sonra arkasından ağlanmasını istenmeyen Marie, cenazesinin bir parti ortamında ziyaret edilmesini istedi. Kadın bu isteği ise dünya gündemine oturdu. Ölümden sonra ilk kare 19. yüzyılda fotoğraf çektirmek oldukça lükstü. Ancak yakınlarını kaybeden insanlar ilginç bir geleneği sürdürerek cansız bedenlerle fotoğraf çekiliyorlardı Post mortem fotoğrafları ise ölen kişiyle son bir anı olması için çekilen fotoğraftır 19. yüzyılda fotoğraf çektirmek oldukça lükstü Ancak yakınlarını kaybeden insanlar ilginç bir geleneği sürdürerek... Cansız bedenlerle fotoğraf çekiliyorlardı Üstüne üstlük bu durum Avrupa ve Amerika’da oldukça yaygındı. Konunun kaynağı 15. yüzyıla dayanıyordu. O zamanlar ressamlar, ölen rahiplerin resimlerini çizerlerdi. Şimdi geriye dönüp baktığımızda bu biraz çılgınca görülebilir. Ama ölü kişinin yakınları ölünün resminin çizilmesindense… Fotoğraf çektirmeyi tercih ederlerdi. Özetle amaç ölen kişinin ardından son bir anı bırakmaktı. Ölen kişilerin daha önce çektirdikleri herhangi bir fotoğrafı yoktu… Aile bireyleri de hatıra kalması amacıyla ölülerini canlı gibi giydirir, süslerlerdi. Fotoğraflarda genelde diğer aile bireyleriyle birlikte poz verilirdi. Bu fotoğraflar üzerine birçok yazarın tezler geliştirdiği… Fotoğraf sanatçılarının ise araştırmalar yaptığı bilinir. Post mortem fotoğraflarının insanı çeken de bir yanı olduğu söylenir… Ve bir çoğu melankoli kokuludur. Bu arada dikkatli baktığınızda bazı fotoğraflarda o dönemde pozlama tekniği uzun sürdüğü için… Ölü kişiler canlı ve net çıkarken… Fani kişiler flu bir şekilde çıkmıştır. Bazılarının ise ölü mü yoksa diri mi olduğunu ayırt edemeyebilirsiniz.